Obama gerçekten hayret ediyor…

Erdoğan hükümeti Twitter yasağı ile Türkiye’yi geriye götüren eylemlerine birini daha ekledi.

Üstelik Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, öncesinde bunu meydanlardan bağıra bağıra ilan ederek tüm sorumluluğu üstüne aldı. Uluslararası camianın tepkisini umursamadığını öne süren Erdoğan’a inanmak güç. Aksine, imajını içeride ve dışarıda daha fazla bozabilecek bazı bilgi paylaşımları yapılabileceği endişesiyle sansür girişimi yapmış olsa gerek. Ancak maksadının tam tersi hasıl oldu. Ne Twitter’ı tam anlamıyla engelleyebildi. Ne de eleştirileri azaltabildi. Aksine artırdı. İtibar erozyonunu ise heyelana dönüştürdü. Dahası, muhalefet kervanına şimdiye kadar çekimser duran Obama yönetimini de sokmayı başardı!

Amerikan yönetimi ve bizzat Başkan Barack Obama, uzun zamandır Erdoğan’dan rahatsızdı zaten. Ama dışarıya fazla renk vermemeye çalışıyorlardı. Bu hem Obama yönetiminin pasif dış politika anlayışından, hem de Türkiye’nin vazgeçilmez stratejik öneminden kaynaklanıyordu. Gezi olaylarındaki haşin ve antidemokratik tavırları Erdoğan’ın Washington’daki imajında çok büyük kırılmaya yol açtı. Rüşvet ve yolsuzluk skandalı sürecinde irtikap ettiği hukuk cinayetleri tuz biber oldu. Buna rağmen, kamuoyuna aşırı hırpalayıcı beyanatlar vermekten kaçındı Amerikan makamları. Ta ki diktatörlük kokan Twitter yasağına kadar… Tepkinin boyutlarına bakılırsa, Erdoğan’ın Obama yönetiminin sabrını iyice taşırdığı anlaşılıyor.

Beyaz Saray ve Dışişleri’nden aynı gün bir yabancı hükümeti eleştiren bildiri ve açıklamalar gelmesi pek nadirdir. Twitter yasağının ardından cuma günü tam da bu oldu. Beyaz Saray yazılı bir açıklama yaparken, sözcü Jay Carney de ‘Türkiye’ diye seslenen bir gazetecinin soru sormasına imkân tanıyarak o metni tekrarladı. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Jen Psaki ise günlük basın toplantısına Türkiye’yle ilgili açıklama okuyarak başladı. Amerikan yönetimi özellikle mesaj vermek istediği ciddi durumlarda gazetecilerin soru sormasını dahi beklemeksizin açıklamalar yapar.

ERDOĞAN’A HİTLER İMASI?  

Obama’nın arkadaşı ve ABD’nin BM Büyükelçisi Samantha Power’ın eleştirel tweet atması ve bunun Ankara Büyükelçiliği’nce retweet edilmesi de, yönetimin tepkisini kayda geçirme gayretinin diğer bir göstergesiydi. Belki en anlamlı tepki ise Dışişleri’nin resmi Twitter hesabından geldi. Bir üst düzey yetkilinin internet özgürlüğünü savunan ve Türkiye’yi de diplomatik dille eleştiren yazısı ‘21. yüzyılın kitap yakması’ hashtag’iyle paylaşıldı. Sosyal medya, ABD’nin Erdoğan’a Hitler iması yaptığı yorumlarıyla çalkalandı.

Amerikan cenahından gelen açıklamaların seviyesi ve sayısı kadar kullanılan dilin sertlik derecesi de dikkat çekici. Hükümeti yasağı kaldırmaya ‘davet ediyoruz’ (urge), ‘karşıyız’, ‘ciddi endişeliyiz’ gibi ifadeler diplomaside güçlü eleştirilerdir. Obama yönetimi, Türkiye halkıyla dayanışmacı bir üslup kullanmaya hassaten özen gösterdi. İran gibi baskıcı rejimlerce mağdur edilen halklara özgürlük desteği verirken de benzer ifade kalıpları kullanıyorlar. Kısacası ABD, Türkiye’ye yavaş yavaş küme düşmüş bir demokrasi muamelesi yapıyor. Basın ve ifade özgürlüğü açısından zaten gri listede bulunan hükümet, Twitter yasağıyla artık kara listeyi garantiledi.  

Beyaz Saray, bundan böyle (istemese dahi) kendi sivil toplumundan gelen tepkilere kayıtsız kalamayacak, eleştirilerini sürdürecektir. Washington’da dış politika çevreleri zaten Erdoğan ve hükümetine güvensizliklerini üst üste yazdıkları raporlarla, akademik toplantılarla ortaya koyuyorlardı. Son olarak düşünce kuruluşu Bipartisan Policy Center, zehir zemberek bir rapor yayınlamıştı. Obama, bazı liberal sempatizanlarınca bile, şimdiye dek Erdoğan’a fazla müsamahalı davranmakla eleştiriliyordu. Nitekim Beyaz Saray, bu tür telkinlerin de etkisiyle kademe kademe mesafe koymuştu. Son gelişmelerden sonra Başbakan’a karşı çok daha soğuk bir tavır içine girilecektir. Kırım krizinden sonra Rusya’yı dengeleme turuna çıkan Obama’nın Ankara’yı atlayarak Avrupa’dan Riyad’a geçecek olması, tesadüf değil.  

GÜL VE BABACAN DA PUAN KAYBETTİ  

Washington’da puan kaybeden tek Türk siyasi lideri Erdoğan değil. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan gibi isimler de büyük hayal kırıklığına yol açtı. Son siyasi kriz sürecinde demokrat, aydın ve makul çizgileriyle yeterince bağdaşmayan bir duruş sergilemekle sıkça eleştiriliyorlar. Oysa haklarında yüksek beklentiler vardı. Özellikle Cumhurbaşkanı Gül denge unsuru olarak görülüyor, çok özel bir yere konuyordu. Hukukun üstünlüğü ve ifade özgürlüğünü ciddi tehdit eden kanun düzenlemelerini veto etmemesi, Gül’ün liderlik kabiliyetlerine ve demokratik değerlere bağlılığına ilişkin ciddi kuşkular uyandırdı. Yani Obama, Gül’e ‘gerçekten hayret ediyor’ dense yeridir…  

    Erdoğan ve hükümetinin ABD ve Avrupa’da iyice gözden düşmesi, basit bir popülarite sorunu değil. Türkiye’nin ulusal çıkarlarını olumsuz etkileme potansiyeli çok yüksek. Her şeyden evvel, Batı’nın kötü gözle bakmaya başladığı bir hükümetin yönettiği ülkenin dış yatırımcılar için cazibesi düşer. Türkiye, tehlikeli boyutlardaki cari açığını kapatmak için dış yatırıma muhtaç. Ayrıca Türkiye’nin Batı’yla ilişkisini önemseyen ve hatta özenen İslam dünyasında yumuşak gücü ve diğer açılımları zayıflayabilir.  

    Başbakan Erdoğan ve hükümeti Türkiye’nin çıkarlarını düşünüyorsa, istifa ederek yolsuzluk iddialarından yargıda aklanma yoluna gitmelidir. Hukuki ve demokratik normlara bağlı olduklarına hem kendi milletini hem dünyayı inandırmanın en kestirme metodu budur. Oy sandığı ne içerde ne dünyada kaybedilen meşruiyeti izale etmeye yeter.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.