Kobe Bryant ne der bu işe?

New York Times, Erdoğan hükümetini sertçe eleştirdiği 27 Ocak tarihli başmakalesine ‘Türkiye’nin yanlış dönüşü’ başlığını atmış. Az bile demiş.

Ben olsam, ‘Türkiye’nin pikesi’ derdim. Demokrasi, ekonomi, dış politika… hangi önemli göstergeye baksanız, düşüş sinyalleri veriyor. Pilot kabinindekiler ise her şeyden çok kendi dümenlerinin bozulmaması derdinde. Yaptıkları (ya da yapmadıkları) her hamle, krizi daha da derinleştiriyor. Türkiye giderek içine kapanıyor. Büyük hedeflerden ve çağdaş dünyadan uzaklaşıyor. Ankara illüzyonlarla tam tersi bir hava vermeye çalışıyor ama ne dünyayı ne de halkın çoğunluğunu ikna edebiliyor.

   
Zihniyet şu: Ben vatandaşı kandırabildiğim kadar kandırarak, muhaliflerimi ezdikçe ezerek şu seçimleri bir kazanayım, sonra dünyadaki imajımı bir şekilde düzeltirim. İyi de, şu acımasız uluslararası rekabet ortamında kaçan fırsatları nasıl geri getireceksiniz? Piyasalardaki güven erozyonunu nasıl izale edeceksiniz? Türkiye’nin sayenizde dibe vuran marka değerini nasıl yükselteceksiniz? Aynı ekibin aynı günahları tekrar irtikap etmeyeceğine dünyayı nasıl ikna edeceksiniz?


Mesela Kobe Bryant gibi bir dünya yıldızı, reklam filminde oynadığı THY’nin hobileri arasında özel banka batırmak olduğunu öğrenince acaba ne düşünür? Bu markayla anılmak ister mi? İdareci kadrosunu yolsuzluk davasından kurtarma uğruna hukuk sisteminin darmadağın edildiği bir ülkeye yabancı yatırımcı güvenir mi? Yerli sermayenin dahi dost ve düşman kalıplarına sokulduğu, kimi iş gruplarının ‘hain’ ilan edildiği bir yerde parasını riske atar mı? Diplomatlarına masum vatandaşlarını gammazlama talimatı veren bir hükümetin uluslararası krizlerde arabuluculuk gayretlerine kim itibar eder? ‘Sen git önce kendi vatandaşınla aranı düzelt’ demezler mi adama? Bu soruların çoğunun cevabı belli aslında. En son hangi muteber ekonomi uzmanının Türkiye’ye yatırım çağrısı yaptığını duydunuz? Sizce ‘Türkiye kulübümüze üye olsun’ diyen Avrupalıların sayısı artmış mıdır? Yakın zamanlarda hangi büyük diplomatik kazanımımız oldu?


HÜKÜMET MARJİNALLEŞİYOR


Hükümet agresif tutumuyla sadece içeride değil dışarda da giderek kendini marjinalize ediyor. Ve dünyayı da Türkiye’den soğutuyor ve kaçırıyor. Merkez Bankası’nın faiz müdahalesine rağmen, sıcak yabancı parasının Türkiye’den kaçışının önüne geçilemiyor. ABD Savunma Bakanı Chuck Hagel, Türkiye’ye ziyaret programını erteliyor. Yabancı büyükelçilerce yalanlanmak, iktidar partisi ve medyasının sporu haline geldi. Bir büyükelçinin açıklamasının mürekkebi kurumadan, öbür büyükelçilikten yalanlama geliyor. Haklıysanız, o büyükelçileri hemen sınır dışı edin. Yok onlar haklıysa, özür dileyin. Ama bunların hiçbirini yapmıyor, yapamıyorsunuz. Türkiye’nin itibarını yerle bir ediyorsunuz.

İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), Türkiye’deki idari rejimi ‘istismarcı çoğunlukçu’ (abusive majoritarianism) kategorisine koydu. Freedom House ise ‘modern otoriterlik’ (modern authoritarianism) tabirini layık gördü. Böyle mi anılacaktı memleket? Yetmezmiş gibi, bir de dünyayı Türkiye’ye, Türkiye’yi dünyaya taşıyan insanlara çelme takıyorsunuz. Söyleyin Allah aşkına, siz neye hizmet ediyorsunuz?


Bana medyanı söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim. Yalan, iftira, yolsuzlukları karartma, muayyen ticari çıkar gruplarına hizmet, derin devlet güdümlü yayıncılık, ne ararsan var iktidar medyasında. Olmayan tek şey ise seviye. Sahipleri ‘parçala’ emri veriyor. Onlar da zevkle uyguluyor. Hedef kimi zaman bir toplumsal muhalefet grubu, kimi zaman da yabancı unsurlar ve ülkeler. Bu linç kampanyalarının günahının sadece o medya mensuplarının hanesine mi yazıldığını sanıyorsunuz? Ortadoğu’daki muhaberat devletlerinin kalemli tetikçileri gibi çalıştıklarını dünya görmüyor mu? Neymiş efendim, Hizmet Camiası ve Fethullah Gülen Hocaefendi Amerika ve İsrail’e çalışıyormuş. Bu Amerika ve İsrail de ne acizmiş canım! En sadık adamları oradan oraya sürülüyor, ‘in’lerine giriliyor, haşhaşlı terörist ilan ediliyor, kıllarını bile kıpırdatamıyorlar!..


WASHINGTON’DA KAPALI TOPLANTI


Amerika demişken, geçen gün Washington’da bir uzman bana hükümet lehine konuşacak kimse bulmakta zorlandığını söylemişti. Bu ihtiyacı bir nebze karşılamak için olsa gerek, hükümetin paralel aklı SETA’nın Washington temsilciliği perşembe günü basına ve halka kapalı bir toplantı düzenledi. Türkiye’den gelen AK Parti temsilcileri Yasin Aktay ve Osman Can’ı konuk etti. Ancak öğrendiğime göre toplantıya katılanlar bir düzineyi bile geçmemiş. Anlaşılan yolsuzluk iddialarını susturmak için askeri darbe yöntemlerinin çoğuna başvuran hükümet, kendisine ‘darbe’ yapıldığı tezine buralarda çok fazla alıcı bulamıyor. İnsanların kara ve kuru propagandaya karnı tok. Hatta bir Amerikalı, “Gülen grubu anlattığınız derecede antidemokratikse, şimdiye kadar onlarla niye yakın çalıştınız?” diye sormuş. AK Partililer, muhtemelen işte böyle zor ve anlamlı sorular karşısında küçük düşmemek için Washington’da uzun süredir kamuoyuna açık toplantı yapamıyor.


Türkiye, sandıktan aldığı vizeyle milletin hakkını ve hukukunu çiğnemek dahil her şeyi yapabileceğini düşünen kısır bir demokratik anlayışa mahkum edilmek isteniyor. Bu gömlek, Türkiye gibi köklü devlet geleneği, renkli sosyal dokusu ve esaslı uluslararası angajmanları olan bir ülkeye dar gelir. Nitekim New York Times başmakalesinde Başkan Obama’ya Erdoğan’a baskı yapması çağrısında bulunurken, “otoriter” bir devlete dönüşmesinin sadece Türkiye değil, ABD dahil NATO müttefikleri için de “tehlikeler arz ettiği” tezini ön plana çıkarıyordu.


Modern demokrasilerde meşruiyet sadece sandıktan ibaret değildir. Hukukun üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı, insan hakları gibi olmazsa olmaz bileşenleri de vardır. Bir rejimin uluslararası meşruiyeti ve imajı da, o bileşenler birbirini tamamladığı ölçüde pekişir. Hükümet, emanet aldığı milli iradeyi mirasyedi gibi istismar ve çarçur edeceğine, demokrasinin tüm bileşenlerini güçlendirmede kullanmalı. Aksi halde Türkiye’nin itibarına ve ulusal çıkarlarına en büyük darbelerden birini vurmuş hükümetlerden biri olarak tarihe geçebilir.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.