Ali H. Aslan- İade mi demiştiniz?

İade mi demiştiniz?

Erdoğan hükümetinin son dönemde hukuk ve demokrasiyi dinamitleme gayretlerine ABD’den en sert açık eleştiri, Dışişleri’nce geçen hafta yayınlanan 2013 insan hakları raporundan geldi.

Obama yönetimi, 17 Aralık sonrasında hükümetin yargı sürecine müdahalelerini ‘skandal’ olarak nitelendirdi. Skandallarına skandal katan, son olarak HSYK Kanunu ile yargıyı kendisine bağlayan ve hapiste yolsuzluk zanlısı bırakmayan Recep Tayyip Erdoğan hükümeti, uluslararası meşruiyetini ve itibarını sıfırlama yolunda. Ve giderek Türkiye’nin sırtında bir kambura, hatta ulusal güvenlik zaafına dönüşüyor.

Ankara’nın ısrarlı talepleri sonucu Başkan Barack Obama’nın Başbakan Erdoğan’la aylar sonra telefonla konuşmuş olması, yaptığı her şeyi beğendiği anlamına gelmiyor. Obama, Türkiye’nin stratejik öneminden dolayı Başbakan’la görüştü, siyasi destek için değil. Başta Suriye, Irak ve Kıbrıs, Ankara’nın bölgede yapıcı rol oynamasına Washington’un ihtiyacı var. Obama gerekirse yeni patlayan Ukrayna krizi vesilesiyle de Başbakan’la görüşebilir. Zira ABD, çıkarları söz konusu olduğunda en katı rejimlerle konuşur, iş yapar, hatta ittifaka girer. Mesela insan hakları karnesi çok kötü olan Suudi Arabistan’ın krallarıyla görüşmezlik etmez. Çünkü hayati ekonomik ve güvenlik çıkarları vardır. Mısır’daki mevcut askerî rejime de âşık olmamasına rağmen irtibatı sıkı tutuyor Amerika. Tıpkı bir zamanlar Türkiye’deki askerî vesayetle olduğu gibi…

OBAMA’YA GÜLEN’İ ŞİKÂYET ETTİYSE

Başbakan içişleriyle ilgili bir şey söylememesini rica etmesine rağmen, görüşmede Obama’nın ‘hukukun üstünlüğü’nü vurguladığını Beyaz Saray kamuoyuna açıkladı. Anlaşılan çok da yumuşak bir üslupla yapmamış bunu. Hükümet cenahı, Obama’dan fırça yemiş Erdoğan görüntüsünden rahatsız oldu. Ve basına Fethullah Gülen’in Amerika’da ikamet etmesi konusunda Başbakan’ın Obama’ya çıkıştığı yönünde bilgiler yansıtıldı. Güya Obama da ‘mesaj alındı’ demiş. Böyle bir diyaloğun cereyan edip etmediğini Amerikan tarafından teyit edemedim. Ne yalanlıyor, ne doğruluyorlar. Ama Erdoğan hiçbir hukukî gerekçeye dayanmaksızın bir sivil toplum ve kanaat önderini ABD başkanına şikâyet edecek derecede çaresizlik içine düşmüşse, Obama’nın gözünde iyice irtifa kaybetmiştir.

Başbakan herhalde Obama’dan Pensilvanya’ya bir savaş uçağı gönderip Hocaefendi’nin tepesine bomba yağdırmasını talep etmiyor. (Uluslararası operasyon yetkisi vermek istediği, ama karada kamyon yürütmekte bile bazen zorlanan sevgili MİT’inden ister belki bir gün o işi!..) Ancak basına sızanlardan, hükümetin Gülen’in Türkiye’ye iadesini talep yönünde hukuki hazırlık yaptığı anlaşılıyor. Amerikan tarafında da bu yönde bir bekleyiş olduğunu duyuyorum. Ortada suç yok, isnad yok, soruşturma yok, dava yok, hüküm yok. Ancak şimdiden kesin olan bir şey var. Hükümetin muhtemel bir iade talebinin ABD’de olumlu karşılık bulması, hukuken de siyaseten de neredeyse imkânsız. Washington’da konuştuğum hiç kimse, bu konuda Erdoğan’ı ümitlendirebilecek şeyler söylemiyor.

Fethullah Gülen, 28 Şubat darbe sürecinde aleyhine açılan ‘terör örgütü yöneticiliği’ davası sırasında da Amerika’daydı. Mahkemece istenen savunmasını Türkiye ile ABD arasındaki adli yardımlaşma anlaşması çerçevesinde, Amerikan Adalet Bakanlığı aracılığıyla verdi ve beraat etti. Şimdi de 28 Şubat sürecini aratmayan bir ara rejim dönemindeyiz. Bu kez dindar kostümlü devletlûlar Gülen’in üzerine gidiyor. İthamları ise eski darbe rejimininkilerle çarpıcı ‘paralel’likler arz ediyor.

Gülen şu anda Amerika’da kalıcı oturum hakkına (yeşil kart) sahip. Dolayısıyla özlük hakları 28 Şubat dönemindekinden daha fazla. Gerçi ABD istese yeşil kartlıları da iade edebilir. Teorik olarak mümkün. Ama isnatları ABD’nin de suç kabul etmesi, cürmün siyasi karakterli olmaması, iade edilecek ülkede adil yargılanma imkânı bulunması ve ABD’de siyasî iradenin bu yönde tecelli etmesi gerekiyor. Bu şartlarda Gülen’le ilgili muhtemel bir iade talebinin ölü doğacağı aşikâr. Tabii zalimlikte eski 28 Şubatçılara şimdiden fark atan hükümet, bu ‘şeref’e de nail olmak isterse, o başka.

BU BERBAT YARGI SİSTEMİYLE ZOR

Türkiye ile ABD arasındaki suçluların iadesi anlaşması, yüzde yüz bağlayıcı değil. Zira egemenlik ilkesi doğrultusunda her devlet kendi istediği kararı verme hakkına sahip. Anlaşmanın en önemli hükümlerinden biri ise şu: ‘Siyasi görüşlere dayalı’ veya ‘siyasi karakterli’ bir suç isnadıyla ‘yargılama ya da cezalandırma’ amacıyla iade istendiğine hükmedilirse, talep geri çevrilebiliyor. St. Lawrence Üniversitesi’nden Türkiye uzmanı Howard Eissenstat, “Bunun bir Amerikan mahkemesi tarafından belirlenmesini Türkiye’nin isteyeceğini tahayyül edemiyorum.” diyor. Neden? Türk adalet sisteminin Amerika’daki imajı hiç parlak değil de, ondan!

Haddizatında ABD’nin Türkiye’de yargının durumunu nasıl gördüğü son insan hakları raporunda açıkça ortaya konuyor. Yargı sisteminin ‘politize’ olduğu, siyasi tutuklamalar yapıldığı, ‘siyasi güdümlü’ davalar açıldığı uzun uzun anlatılıyor. “Hükümet 17 Aralık’taki yolsuzluk karşıtı operasyon ve sonrasındaki skandal sürecinde binlerce polis ve savcıyı yeniden atarken, kolluk güçleri ve yargı yürütme kanadının etkisine maruz kaldı.” deniyor. Hâsılı ortada fazla gurur verici bir tablo yok.

Otoriter imajını skandal yolsuzluk ve yargıya müdahale şaibeleriyle taçlandıran Erdoğan hükümeti, Fethullah Gülen’i Amerika’dan isterse, sadece kendini dünyaya daha da rezil etmiş olur. Dua etsinler ki, son derece stratejik bir ülkeyi yönetiyorlar. Yoksa demokratik Batı ülkelerinde bunlara bir barış ve iman kahramanı şöyle dursun, selamlarını bile iade eden çıkmaz…

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.