What is your Plan B?

“Mutluluk bir ‘haz ve rahat’ hali değil, bir şuur hali. Mutlu insanın da acıları, hasretleri vardır. Lâkin hepsi istikamet ve itidal şuuruna bağlıdır. Bir sevgi ve sorumluluk dünyasında yaşar o.” Ahmet Selim

60 yaşında. Şahsen de tanıdığım, çocukları, gelinleri, damadları, torunları ile mutlu ve huzurlu bir hayat yaşadığını gözlemlediğim bir büyüğüm ahizenin diğer ucunda ağlıyordu. “Bunca yıldan sonra, bu yaştan sonra olur mu bu? Yapılır mı Allah aşkına!” diyordu. Eşi yaşadıkları küçük çaplı bir tartışmadan sonra evi terketmiş gitmiş. Nereye? Çocuklarının yanına. Gitti gideli de ses-seda yok. Ne eşinden ne de çocuklarından. İş kısmen inada bindiği için de birbirlerini aramamışlar.

Tabii şeytan. Bu süreçte kim bilir her ikisine neler neler fısıldıyor. İhtimal kadına: “Saçını süpürge ettin. Kocam dedin. Üstüne toz kondurmadın. Al işte,  sonuç bu!” diyor. Kocaya da “Ne olacak, ‘Kadın kısmı nankördür’ sözünü boşuna dememiş atalarımız. Yemedin yedirdin, içmedin içirdin. Gece-gündüz demeden çalıştın. Annesinin evinde iken rüyalarında dahi göremeyeceği bir hayat standardını ona sağladın. Sonuç? İşte bu. Vefasızlık değil mi bu?” diyor. Ve süreç uzayıp gidiyor. Fasid daire bütün hızıyla ivme katederek çifti birbirinden koparıyor. Eğer birisi inadını kırıp bir telefon açsa, belki de kırılacak bu fasid daire.

Bir tek soru sordum, dedim ki “Ağabey! B planın nedir?” Zeki insan, hemen anladı. “B planım yok benim” dedi. Doğru söylüyordu. Ne olabilirdi bu süreçte B planı. Açık, seçik ve net; Boşanma. Halbuki ne dini açıdan meşru boşanma sebebi -ki bu bir Müslüman için herşeyin önüne koyacağı bir ölçüdür ve öyle olmalıdır- ne de ortak akıl ve mantığın kabulleneceği bir sebep var ortada. “Madem ki B planın yok, o zaman bu fasid daireyi kırmak sana düşer. Yapılan tartışmada haklı bile olsan ilk telefonu açan sen olmalısın” dedim.

Bana bunu dedirten tabii ki hem muhatabımı tanıyışım, hayır demeyeceğine olan inancım; hem de haklı olanın insaflı olacağı gerçeği. Evet, haklı olan insaflı olur. İnsaf ise vicdanın yeri başka hiç bir şeyle doldurulmayacak bir öğesidir. Telefon konuşmasında söylediğim iki hususu intikale geçmeden sonucu söyleyeyim; açtı telefonu koca ve netice tahmin ettiğimiz gibi mutlulukla son buldu. Birbirlerinden özür dilemelerle iş çözüldü.

Neden böyle oluyor? İki şey aklıma geliyor; yaratılış itibariyle birbirlerine eşit olsa da, fıtrat itibariyle kadın ile erkek birbirinden farklıdır. Allah’ın takdiridir bu. Hayat içerisinde yükleneceği vazifeleri itibariyle, bir başka tabirle iş bölümü nedeniyle verilen donanım farklılığıdır bu. Bu farklı özellikler birbirlerini tamamlasın için verilmiştir; yoksa birbirlerine rekabet için, gurur ve kibir için değil.

Konumuzu ilgilendiren yani itibariyle bu farklı özelliklerden bir tanesi kadın fıtratı süreçle, erkek ise sonuçla ilgilenir. Bavulu alıp çocuklarının yanına gitmesi ile son bulan tartışmanın muhteviyatı bunu gösteriyor zira. Kadın süreç içinde bir şeylere takılmış, erkek ise önemli olan sonuç, “Sonuca da onun itirazı yok. Öyleyse….”

Bazı, hatta bir çok meselede bunu söyleyemiyorsunuz. Erkeksiniz ve bu türlü takıntılara maruz bir eşiniz var; sonucu değil, sonuca giden süreci de hesaba katmalı ve eşinizi ikna etmelisiniz. Bu durum da kadın da kocasının bu çabasını görmemezlikten gelmemeli, süreç içindeki ortak aklın lüzumsuz dediği şeyleri elimine etmesini bilmeli, takıntısını azaltmalı, aynanın karşısına geçip kendini muhasebe ve murakabeye tabii tutmalı. Bu hususu su teşbihle kapatayım; yıllar önce bir karikatür görmüştüm; erkek beyni açık ve kapalı yazısının bulunduğu bir elektrik düğmesine, kadın beyni ise içinde yüzlerce, binlerce iç içe girmiş kablolardan ibaret bir makinaya benzetiliyor.

Gelelim işin bir başka can alıcı noktasına; yaş 60. 35-40 yıla dayanan evlilik hayatı. Torunlar, gelinler, damatlara uzanan uzun bir hayat. Ve siz bu 35-40 yıllık hayatınızda bir şeylerin değişmediğini görüyorsanız, bundan sonra değiştirebileceğiniz ihtimalini devreden çıkartın. Kadın için de geçerli, erkek için de geçerli bu dediklerim. 40 yıllık evlilik hayatında bir huyunu, bir kabulünü eğer değiştirmediyseniz eşinizin, artık daha uğraşmayın. Yapacağınız şey onu olduğu gibi kabullenmek olsun. Zira bu safhadan sonra gösterilecek her türlü gayret boşa harcanmış enerji demektir bana göre. Diyelim ki küçük değişiklikler oldu, istediğiniz, arzu ettiğiniz kıvama ve noktaya geldi. Derim ki; o kadarcık bir değişiklik için bu kadar enerji harcamaya değerse, buyrun harcayın. Ama değmezse enerjinizi daha faydalı yerlerde kullanın. Daha kalıcı sonuçlar alabileceğiniz alanlara yönlendirin.

Bir yerde okumuştum; kedigiller familyasının en büyük hayvanlarından olan Puma, avını yakalarken harcayacağı enerji ile ondan elde edeceği enerjiyi mukayese eder ve harcayacağı enerji daha fazla ise avını bırakırmış. Tavşan ve ceylan misalini veriyordu o makalede. Puma bir kahvaltısına yetecek tavşanı takip eder ama belli bir müddet sonra bırakırmış; ama ceylanı avlamak için daha fazla süre harcarmış. Çünkü elde edeceği harcadığı enerjiden daha fazla olacak.

Sonuç; hayat süprizlerle dolu. 60 yaşından sonra olmaz denilen nice şeyler oluyor hayatta. Bunun için temkini elden bırakmamak, ilişkilerini seviyeli bir şekilde sürdürmek, her türlü menfi ihtimalleri hesaba katarak dikkatli iyimserlik içinde hayatı yaşamaya bakmalı. Zira bazen B planımız yok.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.