Sistemli Düşünme

“Ağlarsa anan-baban ağlar, gerisi yalan ağlar”


Bir önceki yazımızda “söz yaşanabilir olmalı” demiş ve ebeveyn-çocuk ilişkisi üzerinden kültürel kimlik ikilemine işaretle böylesi bir sorunla yüz yüze kalmış insanımıza bir kaç tavsiyede bulunmuştuk. Aldığım bazı müsbet tepki ve sorulara bağlı olarak tamamlayıcı bir yazı ile bu faslı kapatmak istiyorum.

Öncelikle sözünü ettiğimiz sorunun sorun olarak kabullenilmesinin önemli olduğunu düşünüyorum. Günümüzde nice aileler var ki yüz yüze oldukları bu sorunun farkında değil veya umursamıyorlar. ‘Ne var canım bunda!’ sözleri ile meseleyi geçiştirmeye çalışıyorlar. İkincisi; ciddi çözüm arayışı içinde bulunulması gerektiği kanaatındayım. Bunun için kız-erkek cinsiyet farklılığını hiç unutmadan çözüm adına projeler geliştirilmeli ve yerine, zamanına göre hata yapmadan onları hayata geçirmelidir. Sözünü kabullenip çözüm arayışı içinde olmama ve çözüm alternatiflerini sıraya koyup müracat etmeme aynı şeydir. Zira çözümü ihmal etmek neyse bazen ertelemek de aynı şeydir. Aynı neticeyi verirler.

Şahsi kanaatım ve tecrübelerime göre çözümde temel sayılabilecek, bir başka tabirle temele konulacak asıl unsur çocuklarımıza sorumluluk şuurunun verilmesidir. İnsan şahsiyetinin oluşmasında, karakterinin şekillenmesinde sorumluluk şuurunun yerinin başka bir şey ile doldurulabileceği kanaatinda değilim ben. Takdir edeceğiniz gibi çok kolay olmayan, tabir caizse ‘full time’ bir eğitim ve öğretim işidir bu anne-baba için. Uzun zaman ister, sabır ister, bilgi ister, tecrübe ister, takip ister, toplum sosyoljisine, ferd psikolojisine vukufiyet ister, özellikle çocuğun ilgi alanı içine giren hayatın tüm alanlarını ihatayı ister. Halbuki gündelik işlerin telaşında olup, maddi hayatını idame için habire koşturan insanımız bırakın bilgiyi, tecrübeyi, psikolojiyi vs..bilmeyi, bilse dahi onlara uygun ortaya atılan projeleri yerine getirecek zamanı bulamamaktadır; çünkü Amerika bir zaman degirmenidir; içine aldığı her nesneyi-ki bu nesne isterse devasa insanlar olsun- bir buğday tanesi gibi ögütmektedir. Melting pot’in bir başka boyutu da bu olsa gerektir.

Bu tavsiyeyi tamamlayıcı bir başka hususa daha temas edeyim; anne-babalar çocuklarının eğitimi adına formal bir eğitim almamış olsalar da son tahlilde madem ki anne-baba oldular; informal olarak bu eğitimi kendi başlarına almalılar. Bir başka tabirle konu ile alakalı kitaplar okuma, görüntülü yayınlar izleme, hayat tecrübesine vakıf insanlarla konuşma, gerektiğinde uzmanlara danışma suretiyle açıklarını kapatmalılar. Böylece ‘maddi açıdan varlığına sebebiyet verdikleri çocuklarının’ hem maddi hem de manevi açıda eğitim ve öğretimleri adına üzerlerine düşen görevi yerine getirmeliler. Unutmayın, günümüzde bilgiye ulaşmanın kolay olması bu konuda anne-babaların ellerindeki tüm mazeretleri almış durumdadır.

Konu ile alakalı bir diğer önemli nokta; sorumlu fert olma eğitimi çok küçük yaşlarda başlatılmalı; evde irili-ufaklı çocuklara görev verilmeli, okul, çevre ve geniş aile bu hedefe destek vermeli vs..ama tabir caizse bu aşıların tutup tutmadığı çocukların ergenlik dönemleri ile boy gösterir. Özgürleşme ve bağımsızlaşma –ki bu iki duygunun dünya ülkeleri arasında en çok köpürtüldüğü yerlerden biri hiç şüphesiz Amerika’dır- bir manada turnusol kâğıdı gibidir. Ürün alınma mevsiminin sanki başlangıcıdır.

İşte tam bu aşamada anne-babalar çocukları ile kurdukları ve kuracakları her türlü münasabette tutarlı, dengeli, gerçekçi ve sabırlı olmalılar. Tutarlı ve dengeli olmalılar; zira “dün böyle, bugün böyle; dündür bugün bugündür” yaklaşımı ile izah edilebilecek her türlü tutarsız davranışlar çocuğun iç dünyasını bütün bütün yıkar. Sabırlı olmalılar; zira artık muhatabı her ne kadar kendi çocuğu bile olsa kanı deli deli akan ve kendini bağımsız-özgür gören müstakil bir ferttir. Bu dönemin en önemli özelliğidir; “pireye kızıp yorganı yakmak.” Hiç hiç uğruna Neron gibi Roma’yı ateşe vermek.

Sonra? Sonrası tabii ki pişmanlıktır; ama o pişmanlığı şimdiden realize etme, mümkünse pişman olmamalarını sağlayacak bir ortam oluşturma, olgun davranıp bazı şeyleri hazmetme; mümkün değilse pişmanlık duyduğunda kapıların ardına kadar kendisine açık olduğunu bilecek düzenlemeler yapma yine anne-babaya düşen görevdir. Çünkü olgun olan, anne-baba olan onlardır; çocukları değil.

Pekala bu nasıl olacak derseniz? Kanaatime göre sistemli düşünme bu açılmaz görünen kapının anahtarı, aşılmaz zannedilen tepelerin yegane bineğidir.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.