Kalplerimizi te’lif eyle, tıpkı…

Kalplerimizi te’lif eyle, tıpkı…

Evlilik sorunlarına profesyonel manada çözüm arayan kurumların sahibi dedi ki: “Dini perspektif, 25 psikiyatrist çalıştırdığım kurumda ben dahil hemen hepimizin bilmediği ya da ihmal ettiği bir alan. Öyle vakalar var ki bir ayet veya hadis ya da ‘ayet ve hadis’ temeline dayanan bir yorumunuz ufuk açıcı, yön verici, sorunu çözücü olabiliyor. Devam edin lütfen.”

 

Belki vakıf olanlar vardır; aile içi iletişim -ki uzmanı olmadığım bir alan- üzerine yıllar önce kaleme aldığım yazı serisine devam için beni ikna adına söylenen bir cümleyi aktardım sizlere. Samimiyetine inanıyorum bu ve benzeri tekliflerin. Başka vesilelerle de benzeri teklifleri almıştım çünkü. Sözü uzatmanın manası yok. Bu tekliflere aradan geçen 4-5 yılı bir kenara bırakarak amenna diyor ve aynı usül üzere yeniden başlıyorum.

 

Bizler Müslüman insanlarız. Bunun ifade ettiği manalardan en önemlisi, bizim dünya hayatındaki her bir hareketimizin belli kurallar çerçevesi içinde cereyan etmesi gerektiğidir. Kur’an’ın “İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mi sanır! …” (Mü’minûn, 15) ayeti ile anlattığı şey de budur. Onun içindir ki kutsal kitaplar ve peygamberler gönderilmiştir. Onun içindir ki dini temel ve değerlere bağlı bilgileri sürekli yenileyen ulema vardır ve dünya devam ettiği müddetçe olacaktır. Evlilik hayatı bu kurallardan müstağni değildir. Dolayısıyla tanışmadan, nişanlanmaya, evlenmeden boşanmaya kadar evlilik hayatını alakadar eden hemen her şeyde Müslümanlar olarak bizim kıblemiz Kur’an’dır, sünnet’tir ve ulema içtihadıdır.

 

Evrensel doğrular zaten İslam’a muhalif değildir ve olamaz. Zira evrensel doğruların yeryüzündeki doğru adresi İslam dinidir. İlmi araştırmalar, çalışmalar, istatistikler İslam’ın genel geçer değerlerine, sabit nasslarına muhalif değilse, başımızın üstünde yeri var. Bu bilgilerde sağlama merkezi bir Müslüman için hiç şüphesiz Kur’an’dır, sünnet’tir. En basitinden batı dünyası kendi dini inanç, kültür ve medeniyet anlayışı, bunların enmuzeci sayılan hayat tarzını yaşayabilir, başkalarına anlatabilir hatta bunun ihracını yapabilir; nitekim hem anlatmakta, hem yaşamakta hem de küreselleşmenin nimetlerinden de istifade ederek ihracını yapmaktadır. Burada Müslümana düşen başkaları tarafından anlatılan, yaşanılan ve ihracı yapılan şeylerin sağlamasını yapmasıdır. Adres belli; Kur’an ve sünnet.

 

Bu genel girişten sonra sadece bir hususa temas edeceğim. Kur’an evlilik gayesini anlatırken bize üç şey söylüyor; “…Kendileri ile huzur ve sükûn bulmanız için size içinizden esler yaratması, birbirinize karşı sevgi ve rahmet/şefkat var etmesi…” (Rum, 21)

 

Dikkatini çekti mi bilmem, Allah’a göre evlilik müessesesinin yani ailenin temeli olan bu hususun üçü de maddi değil manevi bir mahiyete sahip. Huzur da, sevgi de, şefkat de ev, araba, perde, kıyafet, maaş yüzlerce, binlerce ilavesi ile sıralayabileceğimiz maddi hüviyete sahip şeyler değil. Bunların eşler arasında huzur, sevgi ve şefkati sağlama da yeri olabilir; o işin ayrı bir boyutu ama Kur’an’ın zikri açısından baktığınızda bu temellerin sayılması manidar değil mi?

 

Eğri oturup doğru konuşalım ve günümüze hayır günümüze değil kendimize bakalım; biz nerede duruyoruz? Gerek eş arama safhasında gerekse evlilik hayatımızda neye, ne kadar değer veriyoruz? Değer verdiğimiz bu şeyler Allah’ın İlahi iradesi ile hangi oranda örtüşüyor?

 

Pekala nasıl olacak bu? Bir tek şey ile kalplerin te’lifi ile. Kalplerin te’lifi ise Allah’ın elindedir. Evli veya evlenecek çift sebepler planında yapılması gereken şeyleri yapar, böylece İlahi dergaha fiili ve kavli duada bulunur, Allah da (cc) te’lifi yaratır. Bir başka vesile ile Kur’an’ın ifade ettiği bu hakikat konumuz içinde geçerlidir.”Müminlerin kalplerini birbirine ısındırıp bir araya getirdi. Şayet sen dünyada bulunan her şeyi sarf etseydi bile yine de onların kalplerini birleştiremezdin, fakat Allah onları birleştirdi. Çünkü O azizdir, hakimdir.” (Enfal, 63)

 

İşte selefi salihin izahtan vareste, şiddeti zuhurundan gizli bu hususu çok ama çok iyi anlamış ve nikah esnasında yapılan dualarda şunu söylemiş: “Allahım! Bu çiftin kalplerini Hz. Muhammed (sas) ile Hatice-i Kübra’nın, Hz. Muhammed (sas) ile Aişe-i Sıddıka’nın, Hz. Ali ile Fatıma-i Kübra’nın kalplerini telif eylediğin gibi telif eyle.”

 

Bilmem ki bizler nikah esnasında yapılan bu duanın ötesinden eşlerimizle kalplerimizin te’lifi adına ne kadar dua ediyoruz? Halbuki adres belli ve o adres kapısına kemal-i samimiyetle gelen hiç kimseyi geri çevirmiyor? Aile içinde yaşanan geçimsizliklerde bu duaya kapalı olmanın bir rolü olabilir mi acaba? Ne dersiniz?

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.