Gerçek olur mu ya Rab?

Gerçek olur mu ya Rab?

Genel seçimler öncesi… Bir üniversitenin öğrencilerle dolu konferans salonunda iktidar ve muhalefet partisinin liderleri kameralar önünde tartışma yapacaklar. Tartışma bütün kanallar tarafından canlı yayınlanıyor. Program moderatörü ünlü bir haber spikeri. Herkes iki dakika içinde soruların cevabını veriyor. Sonra verilen cevaplar üzerinden ikişer dakika daha konuşuyor her bir lider. Alabildiğine medeni bir ortam. Herkes birbirine karşı çok saygılı. İhtimal ekranları önüne kitlenen milyonlarca seçmenin tartışmayı canlı izlemesinin rolü var bunda.

 

– İlk sorum muhalefet partisi liderine. Yolsuzluk soruşturmasının iktidar partisinin alacağı oy oranını etkileyeceğini düşününüyor musunuz?

 

– Zannetmiyorum. İktidar partisinin oy oranı bu seçimlerde kesinlikle düşecek. Bundan eminim. Kamuoyu anketleri de bunu gösteriyor. Ama bunun sebebi yolsuzluk soruşturması değil, üç dönemdir devam eden iktidar yorgunluğu, ekonomik alanındaki menfi gelişmeler ve yeni anayasa başta seçimlerde verilen birçok sözün yerine getirilmemiş olmasıdır. Fakat Allah var, eğri oturup doğru konuşmak lazım; yolsuzluk soruşturmasını çok iyi yönetti iktidar.”

 

– İktidar partisi lideri gibi konuştunuz?

 

– Olabilir. Beş vakit namazımız olmasa da Allah’a, ahirete imanımız var. Bugün dünya, yarın ahiret. Allah önünde hesap vereceğiz. Yalan söyleyemem. İnandığımızı söylüyorum. İsterseniz hatırlayalım soruşturma sürecini. Emniyet ve yargı güçleri 15 aydır devam eden teknik takip sonucu soruşturmayı başlattı. Her şey kanuni. Ne yaptı sayın Başbakan bu durumda? Kameralar önüne geçerek yolsuzluğa adı karışan 4 bakanın derhal istifasını istedi. Soruşturmanın selameti de böyle davranmayı gerektirirdi. Bu aynı zamanda ileri demokratik rejimlerin kabullendiği devlet refleksidir. Ardından emniyet ve yargı güçlerinin arkasında olduğunu, sürecin bir an önce hukuken neticelendirilmesi için iktidar olarak elinden gelen her şeyi yapacağının sözünü verdi kamuoyuna. Peşi sıra bir kriz masası kurdu. Bu masada parlamentoda temsil edilen bütün parti temsilcilerinden ve atanmış bürokrat kadrolarından insanları görevlendirdi. Şimdiye kadar söylemedim ama ‘yiğidi öldür hakkını yeme’ demiş atalarımız, kamuoyu ile ilk defa paylaşacağım bunu: Sayın Başbakan, bu süreçte Adalet ve İçişleri bakanlarını sizin partiden atayayım teklifiyle geldi bize.

 

– Anlayamadım. Gerçek mi bu yoksa şaka mı?

 

– Hayır, gerçek. Kendinden emin oluşun, aklanma isteğinin, şeffafiyetin göstergesidir bu ve takdirle karşılanmalıdır.

 

– Peki siz ne cevap verdiniz?

 

– Kriz masasında temsilcilerimizin olması yeter dedik ve teşekkür ettik.

 

– Siz ne diyeceksiniz bu konuda sayın Başbakan?

 

– İnsan ve paranın olduğu her yerde yolsuzluk olabilir. Bu tur bir hadise ne dünyada ne de Türkiye’de ilk. Zannederim son da olmayacak. Biz kamuya hizmet vaadiyle yola çıktık. Parti kuruluş aşamasında niyetlerimiz adına söylediklerimiz, seçim konuşmalarında halkımıza verdiğimiz vaatler meydanda. Bunlara muhalif hareket edemeyiz. Bunlar arasında yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet, ihtilâs, irtikap, adam kayırma, ihaleye fesat karıştırma yok. Şimdi iddialara göre bazı bakanlar makamlarını sui istimal etmiş. 75 milyon insanımızın hakkı olan kamu paralarını farklı şekillerde tasarrufa yeltenmiş. Yanlış anlaşılmasın, yaptılar demiyorum; beraat-i zimmet asıldır. Masumiyet karinesi denen kaide var bütün hukuk sistemlerinde. Dolayısıyla suçlu oldukları ispatlanana kadar onlar benim gözümde de hukukun önünde de suçsuzdur. Bununla beraber böyle bir sui istimal varsa, bunu bulup ortaya çıkarmak, suçluları cezalandırmak devlet emanetini geçici olarak devralmış bir hükümet olarak elbette bize düşer. Onun için bu vesileyle bir kez daha söylüyorum: Halkımız emin olsun. Yolsuzluk davasına muhatap olan kim olursa olsun mutlaka kanun önünde hesabını verecektir. Delillerin karartılması, sanıkların kayırılması gibi bir şey olamaz. Evladım bile olsa bu durum değişmez. Herkes kanun önünde eşittir. Ben inanıyorum ki şu an sanık konumunda olan mesai arkadaşlarım bu suçlamalardan hem hukuk hem de maşerî vicdan önünde aklanacak ve partimiz bu soruşturmadan güçlenerek çıkacaktır.

 

– Bir dakikanız kaldı efendim. İlave bir soru sormak istiyorum. Bazı gazetelerde sıralı amirlerini dinlemeyen birilerinin bu soruşturmayı yaptığına dair haberler çıktı. Bu konuda ne diyeceksiniz?

 

– Üzülerek ifade edeyim ki basın yayında çıkan o haberleri ben de okudum. Basın hürriyeti var. İfade özgürlüğü anayasal bir hak. Hükümetimizin bu tür haberlere karışması elbette doğru değil. Hatta bir başbakan olarak şu sözlerim basına baskı şeklinde algılanır diye endişem de var. Ama madem söz açıldı ifade edeyim. Ben bu tür iddialara inanmıyorum. Biz dün devlet olmadık. Asırlık mazimiz var. Bu mazi içinde oturmuş ve adeta genlerimize kadar işlemiş geleneklerimiz var. Bu gelenek içinde devlet-millet bütünlüğü esastır. Devlet içinde devlet olmaz. Eğer birileri tıpkı bakanlarım için iddia edildiği türden suçlamalara maruz kalırsa deliller ışığında hukuk gereğini yapar. 11 yıldır iktidarda olan bir hükümetin başkanı olarak söylüyorum: Benim değil devletin memurları bunlar. Biz bugün hükümetiz yarın ne olacağını Allah bilir. Halkın takdir ve tercihi esastır. Mahkeme kadıya mülk olmadığı gibi devlet de, hükümet de bize mülk değil. Bir sivil toplum haretine nispet edilerek isimleri zikredilen devletin memurları kanunlar muvacehesinde vazifelerini yapıyor. Dolayısıyla gazetelerde çıkan bu haberlerdeki ithamları bana ve hükümetime yapılmış ithamlar olarak değerlendiriyorum.

 

– Pekala hiç bir şey yapmadınız mı bu konuda? Ciddiye almadınız mı o haberleri?

 

– Hayır, tabii ki aldık. Mezkur kurumlar kendi yönetim kurallarına tabii olarak gerekli araştırma ve soruşturmalara başladı. İddia, itham, iftira değil, somut deliller bulunduğu an elbette meseleyi yargıya intikal ettireceğiz. Kaldı ki bildiğim kadarıyla basın savcıları bu haberleri ihbar kabul etmiş ve yargı da ayrı bir araştırma ve soruşturma sürecine girmiş. Malum kuvvetler ayrılığı ilkesinden dolayı yürütme olarak bizim yargı erkinin işlerine müdahalemiz olamaz. Onun için yargının yürüttüğü soruşturmanın detayları hakkında bir bilgiye sahip değilim. Bu bağlamda son olarak muhalefet partilerine bir teşekkür etmek istiyorum. Ne yolsuzluk ne de ülkemize çok büyük hizmetleri olan bir cemaate yönelik asılsız suçlama ve soruşturmalar kapsamında eski Türkiye’de olduğu gibi iktidarı ve partimi yıpratıcı bir dil kullanmadılar, bunu siyasi malzeme yapmadılar. Halbuki siyasetin doğasında vardır bu. Çok teşekkür ediyorum.

 

– Siz ne diyeceksiniz bu teşekküre?

 

– Estağfirullah, vazifemiz. Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk soruşturmasından bahsediyoruz. Dünyanın gözü Türkiye’nin üzerinde. Böylesi bir dönemde parti menfaatlerimiz ülke menfaatlerimizin önüne geçemezdi.

 

“Bey kalksana. Teheccüt ve hacet namazlarımızı kılacağız. Sen hem bana Hocaefendi’nin “Her gece 5-10 dakika bile olsa kalkın. Hacet namazı kılın. Ülkemizin üzerindeki kara bulutları dağıtması için Allah’a yana yakıla dua edin; edin ki bu sizin samimiyetinizin remzi olsun” sözünü aktarıyorsun hem de imsak vakti yaklaşırken hala uyuyorsun.”

 

Meğer ki rüyaymış. Keşke gerçek olsaydı!

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.