Bayramınız bayram olsun

Yarın bayram. Adettendir genelde köşe yazarları bayram yazıları yazarlar bayram günlerine denk gelen yazılarında.

Ben de şimdiye kadar onlarca bayram yazısı yazmışımdır. Gurbetin de etkisiyle düşüncelerimden ziyade duygularımı ön plana çıkarmışımdır bu yazıların birçoğunda. Gariptir; hayatımda ilk defa bayram yazısı yazmak istemiyorum; içimden gelmiyor her nedense.

Neden, diye sordum kendi kendime. Zihnimi ve kalbimi defalarca yokladım; soruma cevap aradım. Bulamadım. Türkiye’de yaşanan siyasi atmosferin rolü aklıma geldi. Acaba bundan mı, diye. Elbette; rolü var ama sadece o değil. Başka şeyler de olmalı, diye düşündüm.

Bu düşünceler içindeyken Irmak TV’de Hocaefendi’nin merhum kardeşi Sıbgatullah Ağabey ile çekilen belgeseli izledim ve aradığım cevabı orada buldum. 17 Aralık sonrası süreçte yapıldığı anlaşılan röportajda Merhum, Hocaefendi’ye yapılan hakaretleri, atılan iftiraları, zulümden başka kelimeyle karşılanması imkansız tavırları dile getiriyor ve diyor ki: “Hocaefendi namına değil, ona bunu reva gören Müslümanlar adına üzülüyorum.” Mektepli değil alaylı bir insandı Merhum. Ama haddeden geçmiş ve duruşunda, konuşmasında kendini gösteren yağ u bal halindeki nezaketi ile nice mekteplilere taş çıkartırdı. Enderun terbiyesi görmüştü sanki. Bu devrin insanı değildi. Üzerinde klasik Erzurumlu kıyafeti ile mukassi görünümlü ama iç dünyası itibariyle derinlerden derindi. Zaten öyle olmasaydı benim soruma cevap olan o hikmet dolu değerlendirmeyi yapamazdı.

Bediüzzaman Hazretleri diyor ki: “Mesâlik ve mezâhibi ikame edecek galiben taassup, taklid-i gayr veya safsata idi. Halbuki üçü de nazari şeriatta mezmûm ve uhuvvet-i İslamiyeye ve nisbet-i hemcinsiyyeye ve teavün-ü fıtriyeye münafidir… Halbuki taassup yerinde hak, safsata yerinde burhan, tadlil-i gayr yerinde tevfik ve tatbik ve istişare ederse, dünya birleşse hak olan mezhep ve mesleğini bir parça tebdil edemez.” Sıbgat Ağabey’in cevabı ile birlikte düşünün Üstad’ın tam bir asır önce yaptığı bu tespitleri. Hepsini yaşadık ve hâlâ yaşıyoruz güzelim ülkemizde. Dinî, ahlakî, vicdanî ve insanî ilkelerin ruhuna fatiha okuduğumuz bir süreç. Kendi meslek, meşreb, mezhep ve partisini hakkaniyet duygusunu ve inancını bir kenara bırakacak ölçüdeki taassub ile müdafa; yalan, iftira, tezvirlerle dolu Kafdağı yüksekliğine ulaşan safsata ve kardeşlik anlayışını, insanlık hukukunu ve fıtrî kaideleri bütün bütün devre dışı bırakan zihniyet. Ve bunları yapanlar kendilerine muhafazakar dindar diyen insanlar. Sıbgat Ağabey misali onlar namına üzülmeyeceksin de ne yapacaksın? Ha, ülkenin bugünü ve geleceği mi? O zaten destanlık bir mevzu.

Dini kimliği korumak; göğsünü gere gere her türlü şart altında “Müslüman’ım ve Müslüman olmakla gurur duyuyorum” diyebilmek ve özellikle çocuklarına dedirtebilmek; o şuuru onlara verebilmek gayr-i Müslim ülkede yaşayan şuurlu Müslümanların önceliğidir. Dün böyleydi, bugün de böyle ve yarın da böyle olacak. Değişmedi, değişmiyor ve değişmeyecek bu öncelik.

Peki, ya klişe tabirle yüzde 99’u Müslüman olan ülkemiz? Ya diğer Müslüman ülkeleri? McDonald’laşan dünyada var olan kültürel etkileşim ya da 2 yıldan beri birçoklarına “Onlar Müslüman’sa ben değilim.” deme kertesine kadar getiren insafsız, adaletsiz uygulamalar bizi nereye götürüyor dersiniz?

Yahya Kemal anlatır. Annesi ona küçüklüğünden beri Üsküp şivesiyle hep dermiş ki: “Bak uğulcaazım! Dünyada iki insanı çok seveceksin, tamam mı? Önce yüzü suyu hürmetine kainatın yaratıldığı Peygamber Efendimiz’i, sonra Sultan Murat Efendimiz’i!” Diyor ki Süleymaniye’de bayram sabahı şiirinin yazarı: “19 yaşında Paris sokaklarının pisliğinden beni koruyan annemin işte bu sözleriydi.”

Bugüne gelelim, böylesi nice sözler söyleniyor çocuklarımıza. Sonuç ortada!

Tefsir uleması buradaki istifham, istifham-ı takriridir der. Manası, başında soru edatı bulunan soru cümlesidir ama soru değil aslında cevaptır. “Evet, mutlaka öyledir” demektir ayetin manası. Okuyalım: “Öyle ya, iyiliğin neticesi iyilikten başka mı olacaktı!” (Rahman, 60)

Ramazan’ını, orucu, namazı, zekatı, sadakası ile geçirenler haklı bir sevinç içinde olacaklar bayramda. Yanlış anlaşılmasın, bu ibadetleri yerine getirerek cenneti kazandık diye değil; aksine Allah’ın emrini yerine getirdik diye olmalı bu sevinç. Bayramınız bayram olsun.

Dağınık bir yazı oldu, farkındayım. Başta söyledim; hiç içimden gelmiyor, diye.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.