Abdullah Aymaz
Eski Yazıları
Nurları yeniden dikkatli okuyalım
Bediüzzaman Hazretleri’nin, ilk baskısı 1911’de yapılan Münazarat Risalesine günümüzün gözü ile bir daha bakmamız gerekiyor.
Üstad 1907’nin sonbaharında gittiği İstanbul’da Şekerci Hanı’na yerleşmiş. “Hallu’l-Muşkilat” ifadesini kapıya asıp altına da “Mektep, medrese mensuplarından, filozoflardan, dinsizlerden ve dindarlardan her kimin bir suali varsa, herhangi bir fenden olursa, benden sorsun. Sizden sual, benden cevap. Hiç kimseye de bir sual sormayacağım” diye bir ilan yazmıştı…
Üstad hazretleri İkinci Meşrutiyet’ten sonra şarktaki aşiretler arasında dolaşarak onlarla içinde bulunduğumuz dünya şartları ve bizlerin yapması gerekenler üzerine sohbetlerde ve irşadlarda bulunuyordu. Daha sonra aralarında sorulan sorular ve cevaplarını da yazarak Münazarat isimli eserini ortaya koydu. Sonra da bu yazdıkları için şöyle dedi, “ Şayet geçmiş zaman tarafından, asr-ı saadet mahkemesinden şeriat adaletnamesi ile davet olunsam, neşrettiğim hakikatleri aynen ibraz edip ortaya koyacağım. Olsa olsa, o zamanın ilcaatının modasına göre bir elbise giydireceğim. Şayet gelecek tarafından üçyüz sene sonraki akıl sahiplerinin tenkitlerinin mahkemesinden tarih celpnamesiyle celbolunsam, yine bu hakikatleri, genişleyip çatlayan bazı yerlerini yamayarak, taze olarak oradada göstereceğim.”
Gerçekten bu şaheseri okuyunca anlatılan meselelerin içinde yaşamakta bulunduğumuz problemlere de baktıklarını ve çare ve deva olacak prensipler olduklarını görüyoruz.
Şimdi bunlardan bir soru-cevabı ele alarak üzerinde duralım.
“Sual: Tembellik zindanına düşmemizin sebebi nedir?”
“Cevap: Hayat bir faaliyet ve harekettir (Aşk). ŞEVK ise bineğidir.”
Üstad Hazretleri, “Cenab-ı Hak, insana, görme, işitme, dokunma, tad alma, koklama gibi beş zahiri duygu verdiği gibi, beş tane de batını duygu vermiştir” diyor. Bunlar: 1.SAİKA, yani sevk edici duygu. Diğer canlılarda da bu duygu vardır. Göçmen kuşlar beş bin kilometreden daha uzak olan yolları sevk-i ilahi ile bulurlar. Benzeri balıklarda da vardır. Onuncu Lem’ada bu HİZMET’in üç nevi kerametinden bahsedilmektedir. En başta da: “Birinci nev’i: O HİZMET’İ hazırlamak ve hizmet edecek hadimlerini o hizmete sevk etmek cihetidir. “ deniliyor. Afrika’ya, Sibirya’ya ilk gidenlerin durumlarını inceleyince bu SEVK apaçık şekilde görülüyor.
Batını duygulardan, 2.SAİKA, yani sevk verici duygu… Diğer canlılarda bilhassa arı ve karınca gibi durmadan sevk ile çalışan varlıklarda bunu görürüz. Bu HİZMET’de de SEVK çok mühimdir. Üstad Hazretleri buna “sevk-i mutlak” diyor. Aşksız, şevksiz hizmet olmaz.
3.Hiss-i Kable’l-vuku (ön sezi), 4- Rüya-i Sadıka, 5-Keşf-i sahih…
Evet, “Hayat bir faaliyet ve harekettir. Şevk ise bineğidir. İşte himmetiniz şevke binip hayat mücadelesinin meydanına çıktığı vakit en evvel şiddetli düşman olan ümitsizlik rast gelir. Kuvve-i Maneviyesini kırar. Siz o düşmana karşı ‘Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz’ (Zumer Süresi, 35. Ayet) kılıcını kullanınız.”
Ümitsizlik, Üstad’a göre, kanser gibi bir hastalıktır. Maalesef bu duyguyu bizim içimize atıp yerleştirmişler. Hatta dört-beş sene önce Amman’da bir sepmpozyumda sunulan bir tebliğin başlığı “İslam dünyasında bir kültür olarak ümitsizlik” idi. Böyle bir kültür olabilir mi? Evet, oluşturmuşlar. “Yevmu’l-beter” “Gelen mahşer, gün günden beter yapacak birşey yok” diye diye insanlarımızın kolunu kanadını kırıp moralsiz hale getirmişler. Sanki hemen kıyamet kopuyor. Kopuyor olsa bile, Hadisi-i Şerife göre elinde bir fidan varsa dikeceksin. O Tebliği sunan profesör diyor ki: Ama Türkiye’de HİZMET, verdiği ümitle bu kötü anlayışı kökünden yıkmıştır.
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment