Abdullah Aymaz
Eski Yazıları
Mâun Sûresi’ne bir de böyle bakalım
Bütün dünyada ülkemiz için yüzakı hizmetler yapan Kimse Yok mu Derneği, her gün binlerce insana yiyecek ve giyecek yardımı yapıyor, sadece Afrika Birliği ile imzaladığı tarihi işbirliği anlaşmasına göre 2020 yılına kadar bin tane sahra okulu açacak, zaten bir sürü okul ve hastane açtı, durmadan kuyular açtırıyor, doktorlara sağlık taramaları yaptırıyor.
Şimdi bu “mâûnları” yani yardımları kökünden kazımak için harekete geçenler var. Kur’an her zaman için taze nâzil oluyor gibi hakikatleri önümüze koyduğuna göre, şöyle bir kendimizi tartmak için “Fî Zılâl” tefsirine göz atalım, acaba ne diyor:
“Dini yalanlayanı gördün mü? İşte o öksüzü itip kakar. Yoksulu doyurmaya teşvik etmez. Vay o namaz kılanların hâline ki: Onlar kıldıkları namazdan gâfildirler. Onlar gösteriş yaparlar. En ufak bir yardımı bile engellerler.” (Mâun Sûresi,) Dini tasdik gerçeği, dille söylenen bir sözden ibaret değildir. O kalbte meydana gelen bir değişimdir; insanı insan olan kardeşlerimizi korumaya ve gözetilmeye muhtaç olan kimselere iyilik ve hayır yapmaya iter. Yüce Allah insanların sırf lâf yapmalarını istemez. Bu sözlerle beraber o sözleri doğrulayan işler yapmalarını ister. Yoksa söylenen söz boştur. O’nun katında ne bir değeri, ne de ağırlığı söz konusudur. Bu âyetler, kıldıkları namazlarından gâfil olan namaz kılanların helâk edilmelerine ilişkin bir beddua veya tehdittir. Kimdir acaba kıldıkları namazdan gâfil olan bu kimseler?
“İşte onlar gösteriş yapanlardır, iyiliğe engel olanlardır.
“Onlar namaz kılarlar fakat namazı hakkı ile ikame etmezler. Namazın hareketlerini yerine getirir, namazın dualarını okurlar fakat kalpleri namaz gerçeğine, namazda okunan Kur’an’a, dualara ve tesbihlere ve bu tesbihlerdeki gerçeğe katılmaz. Onlar namazı sırf Allah için değil, insanlara gösteriş için kılarlar. İşte bu nedenle onlar namazlarından gafildirler. O’ndan habersizdirler. O’nu hakkı ile ikame etmezler. İnsandan asıl istenen namazı ikame etmektir. Sırf onu eda etmek değildir. Namazı ikame etmek ise ancak onun gerçeğini yaşamak ve onu yalnız Allah için kılmakla olur.
“Namazlarını gaflet içinde eda eden bu namaz kılanların işlerinde namaz bu yüzden etkilerini göstermez. Ve bu nedenle onlar yardımlaşmayı engellerler. İnsan olan kardeşlerine yardımı; hayır ve iyiliği engellerler. Yani Allah’ın kullarından iyiliği esirgerler. Eğer onlar gerçekten namazı Allah için ikame etselerdi, onun kullarından iyiliği esirgemezlerdi. İşte Allah katında kabul edilen gerçek ibadetin mihengi budur.
“Böylece bir kere daha kendimizi bu inanç gerçeğinin önünde bu dinin karakterinin önünde buluyoruz. Görüyoruz ki Kur’an’ın apaçık bir hükmü namazı hakkı ile ikame etmedikleri için namaz kılanları “veyl” ile uyarıyor. Namazı ruhsuz bir şekilde sırf hareketleri ile eda ettikleri için, namazda kendilerini sırf Allah’a vermedikleri için, gösteriş hareketleri ile namaz kıldıkları için. Bundan dolayı namaz onların kalplerinde ve eylemlerinde etkisini bırakmamıştır. Öyle ise bu namaz boşa gitmiştir. Hatta bu namaz ağır bir biçimde, cezalandırmayı gerektiren bir günaha dönüşmüştür. ”
Çünkü Cenab-ı Hak Ankebut Sûresi’nde namaz için şöyle buyuruyor: “Muhakkak ki, namaz, insanı ahlâk dışı davranışlardan, meşru olmayan işlerden uzak tutar.” (Ankebût Sûresi, 29/45) Yani hayır yapanların hayırlarına engel olmaktan, mülklerine çökmekten, mallarını ve imkânlarını ellerinden almaktan, ilim ve eğitim yuvalarına musallat olmaktan nehyeder…
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment