Abdullah Aymaz
Eski Yazıları
Ecvibe-i Japoniye
1904’te Osmanlı istihbaratının, İstanbul Boğazından geçen Rus Harp Gemileriyle ilgili önemli bilgileri Japon Genelkurmayına rapor etmesiyle harbin seyri değişmiş ve bu savaştan 1905’te Japonlar galip çıkmışlardır.
1908’de Japon Başkumandanı General Nogi Maresuke teşekkür için İstanbul’a gelir. İslamiyetle ilgili sorular sorar, Üstad Hazretleri kendisine cevaplar verir. Onun için Bayram Yüksel Ağabey, Kore’ye asker olarak giderken Üstad, Japon Başkumandanına verilmek üzere kendisine Mesnevi-i Nuriye, Asâ-yı Musa ve Tiryak Risalelerini teslim eder ve ‘Japon Başkumandanı benim dostumdur. Benden selam söyle ve bu Risaleleri kendisine ver!’ der.
Bayram Ağabeyin Kore Savaşı sırasında kıldıkları bir Bayram Namazını İhsan Atasoy, şöyle anlatıyor: “6 Temmuz 1951, Ramazan Bayramının birinci günüdür. Ramazanın çoğu cephede geçirilmiştir. Er ve subayların çoğu savaşın ağır şartları altında oruçlarını tutmuş, namazlarını kılmaya, Kur’anlarını okumaya çalışmıştır. Sıra Bayram namazına gelmiş… Bayram namazı etrafı kavak ağaçlarıyla çevrili Tugayın ortasındaki yeşillik alanda kılınacaktır. Ancak Komutan, beş bin kişinin tam namaz sırasında düşmanın muhtemel bir hava taarruzundan endişe etmeye başlar.
“Akşamdan verilen emirlere göre namaz kılınacak yerin dört tarafı güvenlik altına alınır. Birlikler henüz ortalık ağarmadan abdestlerini alıp alana dolmaya başlarlar. Hava inadına çok açık ve berraktır. En küçük bir bulut emaresi yoktur. Birlikler çayırlık alana dolarken onlarla birlikte bir sis tabakası da yavaş yavaş yoğunlaşarak alanı kaplamaya başlar. On metre ilerisi dahi görülmez olur…
“Bir hikmet-i İlahî olarak bu sis tabakası yalnız kavaklık bölgeye has kalır, bölgenin dışında kalan sahada sisten hiçbir eser görülmez. Namazdan sonra Allah’ın bu apaçık koruması altında askerler sarmaş dolaş birbirleriyle bayramlaşarak birliklerine dönerken, sis tabakası da geldiği gibi yavaşa yavaş çekilmeye başlar.
Bayram Ağabeyin cephedeki başarılarından dolayı Bölük Komutanı, Tokyo’ya gitmesi için izin vermişti. Bayram Ağabey, bu Tokyo ziyaretini şöyle anlatıyor: “Eserleri yanımıza aldık. Sevinçle hemen bir taksi tuttuk. Zaten adres almıştık… Türklerin bulunduğu camiye vardık. ‘Abdülvahhab’ isimli reislerinin evine gittik. Bizimle çok alakadar oldular. Ben de Üstadımızın selamlarını söyledim. ‘Bu kitapları Üstadımız, Japon Başkumandanına gönderdi. Kumandan Üstadımın arkadaşı imiş. 1908’de Üstad İstanbul’dayken, Rusları 1905’te mağlup eden Japon Kumandanı İstanbul’a gelmiş. İki sefer Üstad’la görüşmüş. Âhir zamandaki Hadis-i Şeriflerin açıklamasını merak ediyormuş. Diğer hocalara sormuş, onlar da Hz. üstad’a havale etmişler. Üstad Hazretleriyle ahbab olmuş. Hatta Üstad’la zaman zaman muhabere ederlermiş.’ dedim. Onlar çok sevindiler: ‘Bizi buraya getiren de o Kumandan idi. Ama maalesef vefat etti. Biz Kazan Türkleriyiz. Japon-Rus Harbinden sonra buraya geldik. Bahsettiğiniz Komutan, bize bu camiyi yaptırdı ve verdi. Müslümanları çok severdi… Bizler Üstad’ı, çoktan tanıyoruz. Üstad müstesna insandır. Biz onu ta Rusya’dayken takdir ediyorduk. Bak bu camimizi, evimizi, Üstad’ın dostu olan kumandan bize hediye etti.’ dediler. Çok da güzel Türkçe konuşuyorlardı.
Bu hususta Üstad Hazretleri şöyle diyor: “Bundan 40 sene evvel ve Hürriyet’in İlânından bir sene evvel İstanbul’a geldim. O zaman Japonya’nın Başkumandanı, İslam ulemasından dinî bazı sualler sormuştu. Onları İstanbul Hocaları benden sordular. Hem çok şeyleri o münasebetle sual ettiler.”
Hz. Üstad, Muhakemat isimli kitabın Mukaddemesinde ise, kitabın üç bölümden meydana geldiğini, Üçüncü Bölüm olan “Unsur-u Akîde”nin “Ecvibe-i Japoniye” (Japonlarının sorularının Cevapları) beyanında olduğunu ifade eder.
Ayrıca o dost Komutanla ilgili Beşinci Şua’da Üstad Hazretleri şöyle diyor: “Rivayetlerde âhir zamanda gelecek şahısların fevkalade iktidarlarından bahsedilmiş. ‘Vel’ilmü indallah (Gerçek ilim Allah katındadır)’ bunun tevili şudur ki, o şahısların temsil ettikleri mânevî şahsiyetin azametinden kinayedir…
“Bir vakit Rusya’yı mağlup eden Japon Başkumandanının sureti, bir ayağı Bahr-i Muhit’te, diğer ayağı Port Arthur Kalesi’nde olarak gösterdiği gibi, şahs-ı mânevînin dehşetli azameti, o şahsiyetin mümessilinde, hem o mümessilin büyük heykellerinde gösteriliyor.”
Aslında Risale-i Nurlardaki hakikatlar bütün insanlığın problemlerinin çözümü ve sorularının cevabıdır… Tâ 1950’li yıllarda bu Risaleler Japonya’ya gönderiliyor. Ama Japonca’ya tercüme edilmemiş… Senelerce müzede bekler gibi bekliyor… Diğer milletlere de ulaştırılamamış. Diğer dillere yapılan tercümeler de onların anlayacağı hâle getirilip verilememiş. Akademisyenler bu mübarek eserler üzerinde henüz derin araştırmalar yapmamışlar. Fakat bütün bu hususlarda yep yeni gayretlerin ve güçlü teşebbüslerin başladığını da biliyoruz. Bilhassa bütün dünyada Hizmete karşı uyanan vicdanların ve harekete geçen evrensel merakın çok yakın bir gelecekte inşaallah kendilerini göstereceğine inanıyoruz. O zaman bu mübarek eserlerin baştacı şaheserler olarak arz-ı endam edeceklerinden hiç şüphemiz yoktur…
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment