Geriye kalan insanlık kırıntıları

Dünyayla alıp vereceğini bir türlü bitiremeyen filler tepişiyor, ayaklar altında masumlar eziliyor.

Dünya, tarihinde bilmem kaçıncı kez daha kaynıyor, fokurduyor, canlar yanıyor, analar ağlıyor. Gözyaşının tamamen bittiği bir dönem olmuş mudur şu fani dünyada, bilmiyoruz.

Yaratanın gözünde sinek kanadı kadar değer taşımayan bu dünyayla alışverişini bir türlü bitiremeyenler, gözlerinde perde, oraya buraya saldırıyor.

Savaşlar, çığlıklar hiç bitmiyor yeryüzünde. Ve savaş en çok da çocukları, kadınları vuruyor. Çocuklar ölüyor, kadınlar namuslarına göz dikilerek ölümü mumla arar hale getiriliyor. Tecavüzleri bir savaş stratejisi olarak kullanacak kadar alçaklaşıyor insanoğlu. Evlâtlarını, eş, ana ve kardeşlerini koruyamamanın çıldırtıcı elemiyle babalar, eşler çaresizlik girdabına yelken açıyor.

Bir çare diye kıvranırken, sonuç bazen Akdeniz’in tuzlu sularından bir küçük çocuğun masum bedeninin kıyıya vurması oluyor. Bazen sınır boylarında açlıktan, sefaletten ölmek, bazen bir bomba ile zerrelerine kadar havaya uçup, gökyüzüne kanat açmak oluyor sonuc. Kaç can gitti, kaç can yandı, kaç sıcak yuva tarumar oldu, haddi hesabı yok. Ama doymadı kana susayanlar..

Kiminin iktidar hırsı bürümüş gözünü, kimi din diye o güzelim incelerden ince şefkat dinini, İslam’ı kalbinden bıçaklıyor. Ama yine de Akif’in dediği gibi, kimi yamyam, kimi bilmem ne bela insanlık müsvettelerinin yüreği soğumuyor.

‘İnsanlık çok ilerledi, artık görünmüyor’ diye manidar bir söz dolaşıyor internet ortamında. Kendi insanlığını çoktan unutup esfel-i safilinde hayat sürenler, yeryüzünde geriye kalan insanlık kırıntılarına akbabalar gibi hücum etmiş durumda. Bitirebilecekler mi derseniz, inanan gönüller olarak biliyoruz ki bitiremeyecekler. Yeryüzü nelerini gördü, neleri geçirdi. Yine de yok edemediler insanlığı. Bazen ‘kimse yok mu’ diyen çığlıkları duyan şefkatli gönüller yetişti imdada, bazen hangi inançtan olursa olsun yüreğindeki merhameti yeşertenler.

Rabbimizin şefkati, dünya kurulalı beri illa birilerinin gönlünde tezahür etti. Kıyamet kimlerin üstüne kopacak bilmiyoruz ama, her dönemde küçük kıyametler koparmaya çalışanlar, er ya da geç tarihin karanlık sayfalarına gömüldü. Üstlerindeki toprakta yine tohumlar bitti, yine sümbüller açtı. Gül kokulu meltemlerin efil efil estiği günler geldi. Bize ümit aşılayan büyüklerimizden böyle duyduk, böyle bildik biz.

Çıkmamış candan ümit kesilmez misali, geriye kalan insanlık kırıntılarına sahip çıkacak nesillerin geleceğine canı gönülden inandık. Simdi hava sisli puslu, şimdi insanlığın gözü yaşlı, yüreği yaslı, kat kat karanlıkların yorganı altında tir tir titremekte milyonlarca yürek. Ama insan şu büyük alemin küçücük bir misali. İnsan ahsen-i takvim üzere yaratılmış. İnsan semanın ve arzın yüklenmekten çekindiği emanet-i kübrayi omuzlarına almış. Esfel-i safilinden ala-yı illiyine çıkacak kudreti Allah yüreklere koymuş.

Zaman, yüreklerimizdeki iyilik kırıntılarını keşfetme zamanı, zaman çaresizlik içinde bakınıp ağlaşma değil, işin bir ucundan tutma zamanı. ‘Duanız olmasa ne ehemmiyetiniz var’ ayeti hepimize inmişken, bu birkaç kırık dökük cümlenin de dua yerine geçmesi dileğiyle…

Write a comment

2 Comments

  1. Nur September 4, 00:30

    Dolu dolu anlatmissiniz yasananlari!ARO
    Dua hükmüne geçsin inş.
    Gözyaşları da sessiz çığlıklarımız,dualarımız oluyordur sanırım.
    Yanan yüreklere su serp Allah’ım…

Only registered users can comment.