Nesrin Gülkesen
Eski Yazıları
Apandisit, epiglottis ve bir gece okumasının serencâmı
Ne işe yarar ki bu organ diye geçirdim içimden, elime aldığım dergideki resme şöyle bir bakıp. Bir yandan gecenin o saatinde elimdeki küçük fıstık kaşesinden, hem de hiç suçluluk duymadan atıştırırken.
Vücudumuzun kapıcısı hükmündeki ağzımızdan içeri girenlerin, sonraki seyir güzergahını pek de düşündüğümü söyleyemezdim o an. Resimden gözümü ayırıp başlığa bakınca İngilizce olarak “Kusursuz Sindirim Sistemi” yazdığını gördüm. Ehh, okul yıllarında sindirim sistemini anlatan pekçok yazı okumuşluğumuz vardı. Hatta ilkokuldaki fen bilgisi laboratuvarımızda maketin organlarını söküp takmışlığımız da vâkiydi hani. Ama hazır çocuklar da uyumuşken, birkaç satır okumanın bir zararı olmazdı tabii. Hem gözüm yine o herkesin işe yaramaz gözüyle baktığı, patlayınca hemen ameliyatla alınması gereken organa takılıvermişti.
Koskoca sindirim sistemini gösteren fotoğrafta takıla takıla küçücük işe yaramaz apandisitte mi kalmıştı aklım? Ama hakkımı da yemeyeyim, Hakim olan Allah’ın hiçbirşeyi boşuna yaratmadığına ve her yarattığı varlıkta bir hikmet olduğuna da cânı gönülden inananlardanım. Ama suçum günahım varsa o da ‘muhakkak o apandisitin de vardır bir hikmeti’ deyip geçmem, daha ötesini araştırıp okuma zahmetine bu zamana kadar katlanmamamdır. Tabii her tevekkül sahibi Müslüman gibi ben de ‘n’apalım şimdiye kısmetmiş’ deyip, okumaya başladım.
Apandisit merakım depreşmişti depreşmesine ama, oraya gelene kadar epey bir mürekkep yalayıp yutmam gerekti. Okuduklarımın hepsini sindirebilmiş midir havsalam bilemeyeceğim lâkin sindirim sisteminin hakikaten ne kadar muazzam ve mükemmel yaratılmış olduğunu bir kez daha anlamış oldum. O ne ince hesap, o ne kusursuz yaradılış. Ağzımıza attığımız lokmayı keyifle çiğnemekten başka bir zahmete katlanmasak da, sonrasında olan şeyler akla zarar cinsinden.
İyi ki Allah (CC) sonrasını bizim aklımıza, kabiliyetimize bırakmamış, yoksa işin içinden sıyrılamaz, ele güne rezil olur, insan içine çıkamaz hallere düşerdik. Bizi Yaradan’ın o sonsuz merhameti olmasa, halimiz harapmış kısacası diye düşünmeden edemedim. Maazallah bu işler bize kalsaymış, yemek yerken hangi kası kasacağız, hangisini rahat bırakacağız, hangi enzimi hangi yiyecek için salgılayacağız diye düşünmekten aç kalıverirdik. Ola ki lokmayı yutarken nefes borusunun kapısı da denen ‘epiglottis’i kapatmakta bir zamanlama hatası yapıversek, ertesi gün eşimiz dostumuz helvamızı yemek için toplaşıp, rahmetli iyi insandı diye ardımızdan bir araba gözyaşı dökerdi. Merhameti bol olan Rabbim akıl sahibi olmayan organlara, kaslara bu işleri yaptırıp, bizi bu hallere düşmekten koruyormuş meğerse. 5-10 saniye süren çiğneme işleminden sonra kalın bağırsağa kadar süren sindirim olayı ortalama 40 saati buluyormuş. Üç beş lokmalık yemek için kırk saat sindirime kafa yoracağımı bilsem, hayat çekilmez olurdu diye geçiriverdim aklımdan. Hele ki midedeki asidin tırnak gibi sert bir cismi bile eritecek güçte olduğunu, ama birkaç santim aşağıdaki ince bağırsağa geçerken mübarek ‘secretin’ hormonu tarafından nötrleştirilerek, ince bağırsağın erimekten kurtulduğunu okuyunca, şöyle bir yutkunup kalmışım.
Öyle ya, asitlik değeri 2 olan mideden, PH değeri 7 olan ince bağırsağa nötrlenmeden geçen asid, organı eritip bitirebilirmiş. Bu iş de 2 çocuğu bile zar zor idare eden bana kalsa halim yamanmış, zira her seferinde iki organın arasını etmem pek mümkün görünmedi gözüme. Tabiri caizse bu işten de yırtmış olmanın verdiği hafiflikle okumaya devam ettim.
Nihayet en merak ettiğim konuya gelmişti yazar. Hani şu bazı teorilere göre bir işe yaramayan artık organ; apandisit. İnsan bilinmeyeni daha çok merak eder ya, bende ki de öyle bir merak. İşte kimine göre işe yaramaz görünse de, bir diğer geçerli teoriye göre faydalı bakteriler için bir sığınakmış o et parçası dediğimiz apandisit. Yani hastalıktan ötürü bağırsaklar zararlı bakterileri dışarı atarken, bizim faydalı bakterilerin sığınacağı güvenli limanmış apandisit. Tabii bu faydalı bakteriler ancak kendi görev mahalleri olan bağırsakta faydalı imiş. Ola ki apandisit patlayıp bu bakteriler vücuda yayılırsa, enfeksiyona sebep olup, vücudun başına ciddi işler açabilirmiş. Bu sebeple apandisiti patlayanlar acil ameliyata alınıyormuş.
İşte böyle 7-24 tıkır tıkır işleyen vücudumuzda, bizden habersiz olan biten şeylerin haddi hesabı yokmuş diye düşündüm durdum. Sonra gece gece bir de aklıma kan dolaşım sistemi gelmez mi? Ya kalbimizin vücuda dakikada kaç litre kan pompalayacağını bizim ayarlamamız gerekseydi? Sütlaç pişirirken bile kimi zaman sütün miktarını ayarlamayan insanoğlu, bu işin altından nasıl kalkardı bilmem? Merhameti bol olan Yaradan’a şükretmesin de ne yapsın bu kul diye diye bıraktım elimden dergiyi.
2 Comments
Only registered users can comment.
Slm, Apandisitim patlamak üzere alındığı için merak içinde yazınızı okudum. Elbette Allah’ın sanatında, yaratışında israf ve tefrit yoktur. Yaratılan bir şey mutlaka bir emre uygun şekilde yaratılmıştır. Ne eksik, ne fazla. Bu nokta bize diğer yaratıklarla da uyumluluğu telkin ediyor.
Apandisitin gereksiz olduğunu elbette düşünmüyorum. Ancak bilim bugün bu organın işlevini keşfedememiş durumda. Mutlaka günün birinde o da keşfedilecektir. Zaten bilim Allah’ın sanatını keşfetme işidir. Yoksa kimse olmayan birşeyi icad etmiyor.
Fakat yazınızda itiraz ettiğim bir nokta var: Allah böyle yaratmasaydı biz ne yapardık diyorsunuz… Doğru tabii, ne küçük kainatta ne de büyük kainatta hiç bir şey kendi haline bırakılmamış. Ama… şöyle olmasaydı biz ne yapardık denildiğinde, iyi ama başka türlü olsaydı o zamanda o başka türlü olanı aynı düşüncelerle kabul edecektik. Böyle olmasaydı da şöyle yaratsaydı, o zaman da iyi ki böyle yaratmış diyecektik. Çünkü o şartlar ve o yaratış biçimi en mükemmel olacaktı ve biz buna da bir kusur bulamayacak, tersi olsaydı ne yapardık diyeceğiz. Söyleyecek ya da yapabilecek başka bir şeyimi de yok. Kuşatılmışız bu anlamda. Haklısınız, nefes almayı ve vermeyi bizim kontrolümüze bıraksa bu şartlarda büyük sorun olurdu. Nitekim su altında nefes alıp vermek sorun oluyor insan için. Ama balıklar içinde karaya çıkınca başlıyor sorun.
Yani, şöyle yaratsaydı biz ne yapardık demek bir anlam da da Allah’ın sanatına saygısızlık anlamına da gelebilir diye düşünüyorum. Başka türlü yaratsaydı, biz yine onu anar, ona inanır ve onu tesbih ederdik.
saygılarımla…
Nuh Bey, tesekkur ederim yorumunuz icin, yeni gordum. Haklisiniz, muhakkak ki Rabbimiz’e ve O’nun (CC) yaratmasina dair mevzularda cok dikkatli kalem oynatmali, cok dusunerek soz soylemeli. Aslinda bu yazi Fountain dergisinin Eylul-Ekim 2015 sayisindaki The Impeccable Digestive Track yazisini okuduktan sonra kaleme aldigim bir yaziydi. Hem vucudumuzda, hem de kainatta olan her hadise gibi sindirim sistemimizin de ne kadar muhtesem bir sekilde calistigini bir kez daha okuyunca, Rabbimiz ne kadar merhametli ve ne kadar kusursuz yaratmis herseyi demekten kendimi alamadim. Yazida kendi uslubumca anlatmak istedigim de aslinda Rabbimizin merhameti, yaradilistaki mukemmellik ve dikkatleri yine O’nun (CC) sanatina yonlendirme istegi, acizane. Allah niyetimi biliyor, kusur varsa bana aittir. Tekrar tesekkur eder, gecmis olsun dileklerimi iletirim.