Kur’an-ı Mecid (2)

Müminin baş ucu kitabı, kundaktan mezara hayat suyu Kur’an. Her bir harfi için nice canların feda edildiği, nicelerin binlerce başı vermeyi cana minnet bildiği Kur’an. Peki nedir bu Kur’an? Nasıl bir kitaptır, hakkıyla tanıyor, bereketinden istifade edebiliyor muyuz acaba. Mümkün müdür tarif etmek Kur’anı? Hele tarif efradını cami, ağyarına mani olacaksa. Bütün cüzlerinin özelliklerini bütünlük içerisinde, anlaşılmasına mani olacak bütün ifadelerden de uzak olacak bir tanımlamanın adıdır tarif zira. Bundandır ki Allah’ın, peygamberin, Kur’an’ın, meleğin ve insanın tarif edilmesi çok zordur.

“23 senede, belli fasılalarla ve vahiy yoluyla Peygamber Efendimiz’e inen, ifade tarzı itibariyle mucize olan, bize kadar tevatürle nakledilmiş bulunan, Mushaflarda da aynen indiği günkü orijinalliğini muhafaza eden nefsî ve lafzî ilâhî kelâmdır” diye tarif ediyor Fethullah Gülen Hocaefendi. Üstad hazretleri kırk ayrı tarif yapmıştır Kur’an için 25. Söz’de.
Kur’an’ın başlıca dört kelime manası vardır;


– “Ka-re-e” kökünden türeyip, “okumak” manasına gelir. Bol bol okumak, sürekli okumak, okudukça sevap kazanmak. İlk ayetinin “oku” olmasındaki sır da burada zannedersem.
– “el- Kar’u” kökünden, toplamaktır manası. Evvelki kitapların tüm hükümlerini, muhtevalarını kendinde cem eden manasında.
– “Ka-ra-ne” kökünden, bir şeyi diğer bir şeye yaklaştırma manasında. Allah’ın bütün kelamını, meramını bir kitapta birleştirme.
– Kur’an özel isimdir, Allah ismi gibi hiç bir kökten gelmemiştir, Allah’ın zati kelâmıdır ve Allah, Kur’an ismini bizzat kendisi koymuştur.

İsim, ad önemlidir varlıklar için. Nam ve nişanın ünvanıdır isimler. Ne kadar isim ve sıfat taşıyorsa, o kadar alımlı, çalımlı ve çaplıdır o varlık. Allah’ın sonsuz isimlerinin oluşu büyüklüğündendir zira. Efendimiz’in (s.a.v.) beşyüz isim ve sıfatını sayar büyükler. Kur’an’ın da Celaleddin-i Suyuti ellibeş ismini zikreder. Başlıcaları şöyledir: Kur’an, Kitap, Furkan, Tenzil, Nur, Ruh, Şifa, Kelam, Zikir, Mecid, Habl vd.

Yaş kuru ne ararsan bulursun O’nda (En’am 59). Her şey ama her şey kametince yer bulur O’nda. Bir kısım konularda “Kur’ân’da icmalî mânâda ve âdeta kanun mahiyetinde bulunmaktadır”. İçerdiği konular itibariyle temel olarak dört konu, dört gayesi vardır Kur’anın.

– Tevhid; Allah’ın varlığı, birliği, esması, evsafı.
– Nübüvvet; nübüvvete duyulan ihtiyaç, özellikleri, yaptıkları, icraatları.
– Haşir; ölüm, kabir, yeniden diriliş, hesap günü, mahşer, sırat ve ebedi hayat.
– Adalet; insanın her hak sahibine hakkını vermesi. Allah’a karşı ibadet, insanlara karşı adalet.
      
Sahib-i Kur’an, Allahtır, koruyup muhafaza edecek de yine O’dur(c.c.) (Hicr9). Kur’an-ı Kerimin en önemli özelliklerinden bir tanesi de aynan indirildiği gibi muhafaza edilmesidir. İndirildiği andan itibaren zarar vermek isteyenleri çok oldu muhakkak. Ama her defasında el uzatanların elleri kurudu, dil uzatanlar lal oldu, iftira atanlar rezili rüsvay oldular. Ve O, korundu her daim. Küçücük çocukların zihnine kazınarak korundu, gelinlik kızların çeyizinde saklandı, evlerin en mûtena yerinde ağırlandı, ama hep diri ve canlı kaldı.

Ağır misafirdir Kur’an, celse celse tenezzül etmiştir arza. Zikirden Levh-i Mahfuza inmiştir önce, sonra Beytu’l Ma’mur’a. Daha sonra da Cebrail (a.s.) vesilesiyle yirmiüç senede Efendimiz (a.s.v.) vesilesiyle bütün gönüllere.

Ayet ayet indirilmiştir Kur’an-ı Kerim. Her ayetin yeri tevkîfidir, yani bizzat sahibi tarafından yerleştirilmiştir. Değiştirilemez bundan dolayı. En uzun ayet müdayene (borçlanma) ayeti ki Bakara 282. ayettir. Tam bir sahifedir. En kısası Yasin süresinin ilk ayetidir ve bir harften ibarettir. Kur’anın 77.934 harften oluşan 6.200 küsûr ayeti vardır. Ayetlerden sûreler meydana gelir. 114 sûre vardır Kur’an’da. Sûrelerin sıralaması da tevkîfidir, Efendimiz’in talimatıyladır yani.

Cenab-ı Hak Kitap demişti O’na, tâ başta Bakara sûresinin ikinci ayetinde. Böylelikle yazılmasını murad ettiği anlaşılır böylece. İlk indiği günden itibaren hem yazılmış hem de ezberlenmiştir Kur’an. Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Abdullah ibni Mes’ud, Muaz bin Cebel, Zeyd bin Sabit ve daha onlarcası yazmış ve ezberlemişlerdir. Efendimiz (s.a.v.) zamanında vahiy katiplerine yazdırılan Kur’an parçaları, Hz. Ebubekir Efendimiz zamanında bir mushafta toplanmış, Hz. Osman (r.a.) zamanında Zeyd bin Sabit başkanlığında bir heyet tarafından, yedi nüsha olarak çoğaltılmıştır. Ve bugün milyonlarca Kur’an’ların hepsi o ilk günkü orjinalleriyle aynıdır.

Ezberlenmiş, yazılmış, her yıl Efendimiz (s.a.v.) Cebrail (a.s.) ile birlikte, müslümanlar kendi aralarında mukabeleler yapmış; çoğaltılıp diğer şehirlere gönderilmiş ve böylelikle korunmuştur Kur’an. Meşhur oryantalist Theodor Nöldek şöyle itirafta bulunur; “Herşey, Osman Kur’an’ının eksiksiz ve doğru olduğunu göstermektedir. Bu imtiyazları dolayısıyle ‘Osman metni’ İslam topluluğunda çabucak ve kolayca kabul edilmiştir. Tek tek vahiylerin, Peygamber’in bıraktığı veya yazdırdığı şekilde kağıda geçirildiğinden emin olabiliriz.” Yine II. Dünya Savaşı sırasında Alman bir araştırma gurubu dünyanın dört bir yanından 40 bin Kur’an nüshasını toplayıp aralarında farklılık olup olmadığını araştırmış ve hiçbir fark olmadığını tesbit etmişlerdir. (Kur’an Kerim Tarihi, Prof.Dr. Muhammed Hamidullah).

Her şeyden önemlisi de yaşanmıştır Kur’an. İlk kucakladığı andan itibaren insanlığı, muhataplarıyla arasında bir ülfet, ünsiyet oluşmuş ve yudum yudum yaşanmıştır Kur’an. İnen her ayet hayata hayat olmuş, adetleri terk ettirmiş, yepyeni bir yaşama vesile olmuştur. O’nunla tanışanlar adeta yeniden bir daha doğmuş gibi hissetmişlerdir kendilerini. Hz. Ömer O’ndaki musikiyi duyunca mum gibi eriyor, elindeki kılıcı bir buket çiçeğe dönüşüyor, Ebu Cehil ondaki esrardan kaçıyordu. Sahabi efendilerimiz derler ki; biz bir ayet inince önce onu hayatımıza tatbik eder sonra da ezberlerdik sonrasında ise yeni ayetleri beklerdik.


Sahibi, kelâm-ı ezelisini hadimleriyle muhafaza etmiştir. Her dönemde O’na hücum edenler olmuş ama en büyük hücuma 20. asrın başlarında maruz kalmıştır Kur’an’ımız. İngiliz Sömürgeler Bakanı Gladston’un: “Bu Kur’an Müslümanların elinde bulundukça biz onlara hakim olamayız. Ne yapıp yapmalıyız ya Kur’an’ı ortadan kaldırmalıyız veya Müslümanları ondan soğutmalıyız.” sözünü okuyunca celallenmiş Bediüzzaman hazretleri ve şöyle buyurmuş: “Kur’an’ın sönmez ve söndürülemez mânevi bir güneş olduğunu ben de dünyaya gösterecek ve isbat edeceğim.” Zaten öncesinde bir rüya görmüş, rüyasında gördüklerini Kur’an’ın etrafındaki surların yıkılacağına yorumlamış, kendisini ise o surları yeniden imar etmekle mes’ul görmüştür. Bütün hayatını Kur’an’ın davasına adamış, taliplerine ise “Kur’an talebeleri” demiştir. Sonra başka güzide Kur’an hadimleri de hep var olmuştur. Hatta her asırda, Kur’an’ın tek bir harfininin izzeti için, saçları adedince başları olsa, feda edecek Kur’an hadimleri yetişmiş ve sur olmuşlardır Kur’ana. Kur’aniın olduğu mekanda ayak uzatıp yatmamış insanlar, ağzından Kur’an ayetlerinden başka kelime çıkmamasına gayret gösterenler olmuş ve bugüne kadar gelmiştir bütün revnaktarlığıyla, ter-ü taze ilk günkü gibi.

Rabb’im bütün inananların Kur’an’a hakiki talebe olmalarını ve Kur’an’ın gurbetini bitirmesini lütf-u ihsân eylesin.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.