Gençken

Doğum günümün yaklaştığı bu günlerde “gençken” diye başlayan tonlarca cümle yazabilirim. Gözü karaydık. Umut doluyduk. Dünyayı değiştirebileceğimize ve sevgiyle her zorluğu aşabileceğimize inanıyorduk…

Kırklarımızda ise bir çoğumuz hala geleceğe umutla bakabilecek kadar iyimser ve belki son bir iki risk alabilecek kadar da cesur. Üstelik sevgiyle zorlukları aşabilme inancını diri tutabilenlerimiz de var. Fakat bir başka gerçekliğin de farkındayız artık: Değişim sağlamak için heves gerekli olsa da yeterli değil. Azim, sabır ve yılmadan çalışmak da bir o kadar önemli.

Bu yaşlarda kimimizin dizlerinde artrit; çoğumuzun yüzünde kırışıklar var. Kilolarımız arttı. Saçlarımız ağardı. Gözlerimiz de bozuldu. Yine de şikayetçi değiliz çünkü gerçeği görmek için keskin gözlere değil uzak görüşe sahip olabilmek gerektiğini kavrayabilecek kemale ermenin huzuru var gönüllerimizde…

Geçenlerde “(Biz) Gençken” (While We’re Young) adlı 2014 yapımı bir film izledim. Filmde Ben Stiller, son 10 yıldır aynı proje üzerinde çalışıp bir türlü bitiremeyen Josh Schrebnick adlı bir belgesel yapımcısını canlandırıyor ve bize tecrübenin gerçekliğini düşündürüyor. Saf ve idealist Josh’ın dürüstlükten geçen gerçeklik anlayışını kavramak benim için hiç zor değil. Ki, bu anlayış bizim jenerasyonun aldığı eğitimle de doğru orantılı. 10 yılı aşan projesinde Josh gerçeğin peşinde koşarken bir öykü diğer öyküyü besliyor. Tarih içinde varılan bir nokta dünyanın öbür ucunda bambaşka bir noktada yankı buluyor. Böylece film, Josh’ın gerçeğe dürüstçe ayna tutma kaygılarıyla uzayıp gidiyor ve bir türlü toparlanamıyor.

Josh birara belgeselin bir bölümünü de Türkiye politikası üzerine yapmayı düşünüp vazgeçiyor. Çok da iyi yapıyor. Yoksa ne olup bittiğini anlamaya çalışırken projesini bir 10 yıl daha bitmeyebilirdi. Hele son bir iki haftadır yaşananlar hepten akıl alır değil. Hepimiz terör saldırıları kadar yetkililerin umursamaz tavırları konusunda da şaşkın ve kırgınız. Paramparça olan yüreklerimizi birbirimize nasıl açacağımızı bilememenin sızısı da ekleniyor bitmez tükenmez acılara! Ne yazık ki, yiten ömürlere tarafını bilmeden üzülemez olduk.. İşte bugün ‘Türkiye’de son dönemde yaşanan tüm terör olaylarının’ incelenmesi için kurulacak komisyona HDP destek verdi diye destek vermeyen MHP sayesinde tarihe geçecek bir ayıba daha tanıklık ediyoruz.

Öte yandan, geçen hafta Suruç’ta meydana gelen dehşetin gencecik insanların başına geldiğini bilmek, polislerimizin ve ordu mensuplarımızın alçakça öldürülmesine seyirci kalmak katlanılır gibi değil. Hafta başından beri İncirlik’in açılmasından, İŞİD’e karşı ittifaktan bahsediliyor. Şükür Obama ile Erdoğan uzun zamandır ilk kez bir konuda hemfikir olmayı başardı. Fakat düşünmeden edemiyorum: Erdoğan’a güvenebilir miyiz? Ona güvenmek için hiç bir sebebimiz var mı?…Bu kutuplaşma ve gerginliğe Türkiye daha ne kadar dayanabilir? Sorular sorulara açılıyor ve mantıklı cevaplar bulmak isteyeni çaresiz bırakıyor…

Gençken Türkiye’nin parlak bir geleceği olacağına inanıyorduk…Gel gör ki,karanlıklara sürüklenen demokrasi umudumuzu her geçen gün biraz daha köreltiyor ve her gencecik ölümle onmaz yaralar açılıyor can çekişen umudumuzda…

Gelecekte Türkiye’nin yakın tarihi üzerine bir dolu belgesel izleyeceğimizi düşünüyorum ve hala naifçe, bu filmlerin başarı ve mutlu sonla bitmesini diliyorum. Umuyorum ki, gelecek nesillerin “(ben)gençken” diye başladıkları cümleler yaşam sevinciyle dolu olsun. Olsun ki, şu anki emsallerinin emekleri boşa gitmesin.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.