Türkiye’nin çifte standartları çekilir gibi değil

Türkiye’de basın özgürlüğüne art arda vurulan darbeler uluslar arası arenada dikkat çekiyor. Uluslararası Gazetecileri Koruma Komitesi’nin (CPJ) “Türkiye’de anti-basın tedbirlerin, medya üzerinde yıkıcı etkiye sahip olduğunu” söylüyor. Freedom House son yıllık raporunda Türkiye’yi basın özgürlüğünde “Özgür Olmayan Ülkeler” kategorisinde gösterdi. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün (RSF) son basın özgürlüğü endeksinde Türkiye 180 ülke sıralamasında 149. sırada yer aldı. Harvard Üniversitesi’nin son raporuna göre Türkiye’de Gezi Parkı protestolarının ardından geçen bir yıl içinde en az bin gazeteci işini kaybetti.

Öte yandan, Türkiye’yi derinden kutuplaştıradursun Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Amerikan senatosunu birleştirdi. Senatör Charles E. Schumer ve Amerikan senatosunun 73 üyesi Dış İşleri bakanı John Kerry’ye Türkiye’de demokrasinin genel prensiplerinin korunmasına ve basın özgürlüğü ihlallerine dur demeye yönelik bir uyarı yapması için mektup gönderdiler.

Mektupta içlerinde STV’den Hidayet Karaca ve Taraf’tan Mehmet Baransu’nun da bulunduğu hala tutuklu olan yaklaşık 10 gazeteciye dikkat çekiliyor ve 17 Aralık 2013’te yaşanan yolsuzluk saknadalı sonrasında basına uygulanan basının arttığı vurgulanıyor.

Yıllardır ABD’de yaşayan bir Türk için böyle bir mektuba ihtiyaç duyulmuş olmasına tanık olmak gerçekten utanç verici. Yine de, Türkiye’de mevcut durumu ve politikacıların zihniyetini düzeltebileceği ümidi vermesi önemli.

6 martta New York’ta Dış İlişkiler Konseyi’nde, Kosey başkanı Richard N. Haass, Davutoğlu’na “Charlie Hebdo saldırıları sonrasında ifade özgürlüğünü savunmak için ocakta yapılan demokrasi yürüşüne katılmanız ile Türkiye’de yükselen sansür bir çelişki teşkil etmiyor mu?” diye sorduğunda, Davutoğlu “Konuşma özgürlüğü hakaret etme özgürlüğü demek değildir” diyerek kendini savunmuş “Hangi konuşmanın sansürleneceğine nasıl karar verilecek?” sorusuna ise “sosyal değerler” cevabını vermişti.

Bugünlerde bu sözü geçen sosyal değerlerin ne olduğunu merk etmemek mümkün değil. Görünürde Erdoğan Türkiye’yi başkanlık sistemine geçişe hazırlıyor. Oysa, durum başkanlık sisteminden çok tek adamcılığa doğru gidiyor. Erdoğanizm latifeleri boş değil. AKP’nin hukuk düzeni ve bürokrasi üzerinde partizanlığı artarak devam eden Erdoğan’ın AKP’deki kontrolü de sürüyor. Gazeteciler tutuklanıyor. Medya ve akademi alanında Erdoğan’a veya AKP değerlerine karşı olanlar sindiriliyor. AKP’ye fon vermeyen iş alanları tehditle karşılaşıyor. Yasalar ihlal ediliyor.

Geçen hafta Davutoğlu, Washinton’daki Sidar danışma şirketinin kurucusu Cenk Sidar’ı 7 ocakta Charlie Hebdo saldırıları sonrasında Paris’te düzenlenen yürüyüşte yar almasına rağmen Türkiye’deki anti demokratik uygulamalara sessiz kaldığı yönünde eleştirdiği yazısı dolayısıyla dava etti. Davanın Sidar’ın CHP’den aday olduğunu açıklamasının ardından gelmesi rastlantı olmasa gerek.

Öte yandan, geçen hafta, Adana’da Aytekin Gezici ve Abdullah Özyurt adlı gazetecilerin evlerinin arandığı ve bilgisayarlarnın ve telefonlarının incelendiği haberlerine de tanık olduk. Tek suçları Erdoğan’a hakaret içeren Tweetler paylaşmaktı. Bu tür olaylar sadece oryantalistlerin Doğu kültürüyle alay etmek için yaptığı filmlerde olur sanırdım ama Yeni Türkiye’de gerçekten oluyor işte… Bu gülünç durumu nasıl karşılamalı kestiremiyorum. Yakında bilgisayarlar ve cep telefonları suç aleti muamelesi görürse şaşmamak lazım.

Bu olanlar zaten yeterince rahatsız edici ancak AKP sempatizanı olmayanlar bu tip tehditleri göğüslerken The New York Times gazetesinin Bağdat büro şefi Tim Arango’nun haberine göre ‘İslamcı’ web siteleri Türkiye’deki internet sansürünü delmenin bir yolunu bulabiliyor. Bunların aralarında İŞİD sempatizanı olanlar da var.

Bu çok ciddi bir iddia ve kesinlikle hafife alınmamalı Türkiye’de bilebildiğimiz en az 55 bin tane erişim yasaklı site varken IŞİD siteleri nasıl böyle rahatça hareket edebiliyor ve hatta adam toplayabiliyor? Bunu dile getirenlere ise iftira ve hakaret davaları açılıyor. Her gün Erdoğan’a hakaret ettiği gerekçeçesiyle bir Tweet yüzünden dava edilen kimseler gündeme geliyor. Ama Arangon’un dediğine bakılırsa Takva haber adlı haber portalı İŞİD’e aleni şekilde eleman arıyor.

Türkiye’nin son fotoğrafı Davutoğlu’nun bahsettiği sosyal değerlerin AKP’nin değerleri olduğunu ancak Türkiye genelini yansıtmadığını gösterdi. Oysa, Türkiye’nin AB’den uzaklaşıp ‘değerli yanlızlığını’ beslediği şu günlerde, basın özgürlüğü daha da önem kazandı. Hükümetin anlaması gereken deve kuşu gibi başımızı kuma gömmenin, izole olmanın kimseye faydası yok. Bu tutum hiç bir problemi çözmeyeceği gibi daha da karmaşık hale getiriyor. Gerçekten Uluslarası arenada güçlü bir Yeni Türkiye kurmak gibi bir hayalleri varsa ifade özgürlüğünn sınırlarını yüksek tutmaları lazım. Tabi, bunu yapabilmek için her şeyden önce yolsuzluk skandalını adil bir şekilde masaya yatırmaları gerek.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.