Ahmet Kurucan
Eski Yazıları
- Yalan üzerine kurulu dünya yıkılmaya mahkumdur
- Hak ve batıl mezhep
- ‘Bugünden dünü okuyunca’
- İman, yanlışlık, farkındalık, yüzleşme, hesaplaşma ve helalleşme
- FG harfleri yeter mi?
- İslam Dünyası Sivil Toplum Kuruluşları Birliği ve Diyanet
- Ahiret çok şenlikli olacak?
- Habili cemaat öldürmüş!
- İlahi adalet
- Yalan
- Daha eski yazılarını gör...
Mürted demiş birisi birisine
Geçenlerde bir tartışma programı izledim. IŞİD zihniyetinin teolojik temelleri konuşuluyordu sahanın uzmanı olan hocalarımız tarafından.
Zahirilik, Selefilik, Maturidilik, Mu’tezile, İ. Teymiye, içtihad ehliyeti, geleneği sorgulama, daru’l-harb ve daru’l-İslâm ve daha neler neler. Teolojik temellerin konuşulduğu ve tartışıldığı bir zeminde bunların derinlemesine ele alınması şart. Çok güzel noktalara temas edildi. İdeolojinin beslenmesi bağlamında sözünü ettiğimiz kavramların tarihsel serüvenine ait konular ele alındı. Neresinden bakarsanız bakın çok faydalı bir programdı. Keşke önyargısız bir şekilde televizyonun karşısına oturup herkes ama özellikle ülkemizin milli eğitim politikası ile dinî yorum adına tekelcilik yapan resmî ve gayri resmî dinî kurum ve yapılardaki karar alıcılar da izlese dedim içimden.
Genel kanaati söyleyeyim; programa katılan hocaların hemen hepsi çok endişeli olduklarını söylediler. “Türkiye’ye bu zihniyet gelmez dememeli, gelir ve geldiğinde Suriye’den de Irak’tan da beter oluruz.” dediler. Endişelerini pratik hayatta karşılaştıkları ve şimdilik az olan somut örneklerle izaha çalıştılar. Hatta birisi; “Eğer önlem alınmazsa değil imam hatiplerin, ilahiyat fakültelerinin bile IŞİD’in arka bahçesi olabileceğini” söyledi. Dinimizin ve ülkemizin bugününü ve yarınını düşünen bir insanın tüylerini diken diken etmeye yeter bu öngörüyü, bazı ilahiyat fakültesi öğretim görevlilerinin IŞİD zihniyetine doğru savrulmaya başladığı örneği ile pekiştirdi.
Hocalardan birine mürted denilince…
Programın tam burasında, bir cümle işittim ve bu cümle kalbimin derinliklerine kadar işleyen bir ok oldu benim için. Hayalen ve zihnen son iki seneye daldım. Kendilerinin verdikleri beyanatlarda manşete çekilen cümleleri, TV programlarındaki açıklamaları, yazdıkları köşe ve yorum yazılarını hatırladım. Önce o ok gibi dediğim cümleyi söyleyeyim; bir TV programında ilahiyat fakültelerinde akademisyen olan birisi, programda konuşmacı olan hocalardan birisine “mürted” demiş. Hepsi bu.
Çok değişik bakış acıları ile çok farklı yorumlar yapabilirsiniz burada. Mezkur akademisyenin klasik fıkıh düşüncesini, fıkıhta geleneğin ve gelenekte fıkhın yerini, bize intikal eden fıkhî verilerin taabbudî veya ta’lilî olarak ele almasını, yeni içtihadî yaklaşımlar sergilemeye bakışını, ifade hürriyetini kabullenişini, muhalif düşünce ve o düşüncelerin sahiplerini kabul veya kabulsüzlüğünü, tarihsel süreçte geçirdiği safhalardan dolayı insanın özgürlüğünü ve hayatını ilgilendiren oldukça tehlikeli yerlere yaptığı göndermeleri ve ihtimal “mürted” etiketi ile tavsif ettiği muhatabına zımnen yaptığı hakareti, ithamı ve itikadî bağlamda onun hakiki Müslüman olmadığı iddiasını.
Daha sıralayabilirim. Bunlardan hangisi o hocamıza dokunmuş; kendisine mürted denmesi mi, düşünce hürriyetine konulmak istenen sınır mı, akademisyen birisinin dar görüşlülüğü mü, mürted etiketlemesi ile birlikte IŞİD zihniyetine sahip eli silahlı birilerinin, bunu fıkıh kitaplarında yerini alan tarihi “mürtedin katli vaciptir” hükmünden hareketle öldürme emri olarak algılayabileceği mi bilmiyorum ama gerçekten çok dokunmuş. Endişeleri ister düşünce özgürlüğü, isterseniz can güvenliği, ister dar görüşlülük vb. hangi açıdan olursa olsun hoca haklı. İyi ama bu cümle neden benim kalbime ok gibi saplandı?
Şundan; görüşlerine, düşüncelerine, yorumlarına, dinimize ve tüm insanlığa yönelik yapmış olduğu hizmet metotlarına katılır ya da katılmazsınız; bu ayrı bir mesele ama son tahlilde 77 yıllık ömrünün neredeyse her dakikasını dine adamış, Kur’an kursu yöneticiliğinden imamlığa ve vaizliğe kadar uzanan farklı vasıflarla dini hizmetlerde bulunmuş, ortaya koyduğu yazılı ve sözlü İslâmî eserlerle dinimizin yorumlanmasına katkılar yapmış bir insana yani Fethullah Gülen Hocaefendi’ye yapılan hakaretler, iftiralar, yalanlar konusunda bir tek kelime etmedi bu hocalarımız. Yanlış anlaşılmasın, sadece isim isim o programa katılanları kastetmiyorum; bir zihniyeti esas alıyorum. Evet, bu zihniyet Hocaefendi için söylenen “sahte veli, içi boş alim müsveddesi ve virüs…” hakaret ve nefret dolu söylemlere bir şey demediler. Haydi bunlar bir kenara, itikadî bağlamda insana küfür isnad eden “yalancı peygamber” benzetmesine bile bir şey demedi, ses çıkartmadı, hatta sözün sahibini ayakta alkışladılar.
Vicdanımı kanatan ikircikli tavır
Sonra düşündüm, yukarıda saydığım özellikleri ile itibarıyla Hocaefendi’yi kabullenmiyor, onu bir din alimi olarak görmüyor, eserlerini sathî buluyor, formal eğitimine takılıyor olabilirler dedim. Böyle de olsa, din adamlığı vasfı bir kenara son tahlilde bir insandan söz ediyoruz. Hani nerede insanı insan olarak görme, insanın şerefine, haysiyetine, itibarına, özgürlüğüne, mülkiyet ve seyahat hakkına, kanunlar karşısında eşit oluşuna sahip çıkma söylemleri? Söz konusu olan Fethullah Gülen olunca bunları rafa kaldırma çifte standart değil mi?
İşte benim içimi acıtan, vicdanımı kanatan bu ikircikli tavır. İnsaf, insanlık tarihinde ender görülecek belki de bu şekliyle ilk defa görülen nefret söylemine muhatap olmuş, intikam operasyonlarına maruz kalmış, iki yılı aşkın her gün gazete manşetlerinde, TV programlarında şeytanlaştırılmaya çalışılan bir insandan söz ediyoruz. Ama ne garip ki kendilerine takılan mürted vasfından dolayı böyle vaveyla gösteren bu insanların, ellerindeki tüm imkânlara rağmen mürtedi geçtik kâfirlikle itham edilen bir insana sahip çıkma adına bir çift sözlerini duymadık, dinlemedik ve okumadık. Mü’min-i Ali Firavun gibi çıkıp yeter demedi ve diyemediler. ‘Rabb’im Allah dediği için bir insanı öldürecek misiniz?’ diye çıkıp iki kelime edecek cesareti gösteremediler.
Sözünü ettiğim linç kampanyasından, tenkil operasyonundan nasibini almış ve ilahiyat fakültesinde tahsil gördüğüm yıllarda kendilerine talebelik etmiş bir insan olarak ben onların hakkını müdafaa edecek, bu mürted söylemine karşı onlar namına karşı çıkacağım. Diyeceğim ve diyorum ki o mürted yakıştırmasının sahiplerine; mürted dinden dönen kişiye verilen isim veya takılan vasıftır. Söz konusu hocalarımızın dinden çıktığına dair ne beyanları ne de amelleri vardır. Dolayısıyla, ey tarihteki tekfir zihniyetini günümüze taşıyan nadanlar; bu hocalarımıza mürted diyemezsiniz. Siz önce aynanın karşısına geçin ve kendinize bakın. Varsa söyleyecek sözünüz hırsızlık, zulüm, yalan, iftira her türlü kötülüğü yapan sonra da Müslümanız diyen insanların gayri insanî, gayri İslâmî, gayri ahlakî, gayri hukukî davranışlarına bir şey deyin.
Ne güzel der Kur’an: “Herkes kendi karakterine göre amel eder.”
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment