Ahmet Kurucan
Eski Yazıları
- Yalan üzerine kurulu dünya yıkılmaya mahkumdur
- Hak ve batıl mezhep
- ‘Bugünden dünü okuyunca’
- İman, yanlışlık, farkındalık, yüzleşme, hesaplaşma ve helalleşme
- FG harfleri yeter mi?
- İslam Dünyası Sivil Toplum Kuruluşları Birliği ve Diyanet
- Ahiret çok şenlikli olacak?
- Habili cemaat öldürmüş!
- İlahi adalet
- Yalan
- Daha eski yazılarını gör...
Kuruluştan Yıkılışa 5 Devre ve AKP
Tabiatın kanunu bu.
Meşhur deyim “Eşyanın tabiatı” var ya, burada aynıyla geçerli.
Allah öyle yaratmış.
Fert için de, toplum için de aynı.
Değişmez.
Değiştirilemez.
İbni Haldun asırlar önce söylemiş bunu.
“Fertler gibi devletler de doğar, büyür ve ölür” demiş.
Devlet böyle olunca devletten daha küçük organizasyonlar için söyleyebilirsiniz aynı kaideyi.
Sistemler, doktrinler, ideolojiler, partiler, cemaatler, tarikatlar vs…
Devamını siz getirin.
İstisnası yok bu işin.
Her topluluk için geçerli.
Aktüel gündemi teşkil ettiği için partiyi ele alalım mesela.
Parti devleti yönetmek amacıyla ortaya çıkan bir kurum.
Geniş ölçekte halkın kabulünü alması lazım.
Onun için ihtiyaçları ve beklentileri merkeze alarak programlar hazırlanır önce.
Devrim niteliğinde şeylerdir burada dile getirilen hususlar, verilen sözler.
“Eğer iktidara gelirsem” mantığı hakimdir.
Öyle olmalıdır zaten.
Yoksa mevcudu tekrardan ibaret olursa halk niye hiç bir iddia taşımayan partiye oy versin, “Gel bizi sen yönet” desin ki!.
Sonra propagandalar başlar, halk ikna olur ve seçimlerle iktidar bu partiye teslim edilir.
Büyük bir başarıdır bu.
Hele Türkiye gibi 80 milyonluk, devlet geleneği olan imparatorluk artığı bir ülkede
kurulur kurulmaz seçimleri kazanmak ve tek başına iktidar olmak hiç kimsenin yadsıyamayacağı başarıdır.
AK Partiden bahsettiğimi anlamışsınızdır.
Artık parti hükümet etmektedir devlete.
Halka verdiği sözleri yerine getirmeye sıra gelmiştir.
Önlerinde hiç bir engel yoktur.
Kuruluş amacına uygun, verilen sözlere muvafık çalışmalar başlar.
İşte bu ikinci dönemdir.
İlki devrim diye nitelendirdiğimiz söylem evresi.
Kurumsallaşma bu dönemde ortaya çıkması gereken yapılanmadır.
Devlet geleneği yardımcı olur bu aşamada devrimlerin yerine getirilmesine.
AK Partinin AKP olmadan önce yani 2002-2010 referandumu dönemini böyle görebiliriz.
Büyük hizmetlere imza atmışlardır.
Yapısal değişiklikler gerçekleşmiştir.
Üçüncü dönem seçimlerin ezici bir çoğunlukla kazanılıp tek başına iktidara devam edildiği gün ile başlar.
Bugün yapılanlardan hareketle konuşacak olursak “Güç zehirlenmesinin” başlangıcı.
Halk tabiriyle “Ne oldum delisi” günler.
Yeşilçam filmlerindeki deyimle “Vay ve abi, ben neymişim!”
Kendini vazgeçilmez görüp mevcudu koruma dönemi.
AK Partinin AKP’ye evrilmeye başladığı süreç.
Statükoyu muhafaza dönemi denebilir buna.
İçe kapanma bir anlamda.
Fakat bu durum bir başka dönemin tetikleyicisidir.
İçten içe çürümeler başlar bünye içinde.
Kürt gövdenin içindedir.
Dışarıdan fark edilmez ama sonun başlangıcı olan ilk adım atılmıştır.
Mevcudu muhafaza kolay değildir ama.
Her şeyden önce bir dış düşmana ihtiyaç vardır.
İç içe girmiş yapıda devlet,hükümet,parti yetkililerinden iktidarın nimetlerinden faydalanan iş adamlarından sade vatandaşa kadar safları sıklaştırmanın yegane şartıdır bu.
O zaman devreye ötekileştirmeler girmelidir.
Düşmanlaştırmalar, şeytanlaştırmalar.
Kardeşlik hukuku son bulur yavaş yavaş.
Yol arkadaşlarını satmaya kadar uzanacak fırsatlar kollanmaya başlanır.
Nereden nereye diye kendini sorgulamalar bu devrede olur.
Olur ama cesaretli insanlara ihtiyaç vardır.
Dava düşüncesi bir tarafa elli ayrı kanaldan iktidar nimetlerine bağlanan insanlar yani statükolarının esiri olmuş kişiler bu cesareti gösteremezler.
Allah’a kulluk menfaate kullukla, halka hizmet lidere itaatle
yer değiştirir.
Rüzgârların sağdan-soldan, içeriden-dışarıdan ters estiği günlerdir bu günler.
Dolayısıyla esen her rüzgârı aleyhlerine zann ederler.
“Kol kırılır yen içinde kalır” imdada yetişir.
Kapalı kapılar ardında yapılır tenkitler.
Kaybedeceği çok şeyi olanlar ise hiç tenkide yeltenmezler.
“Yanlış yapıyoruz” ama deyip hak hukuk tanımayan yollarına devam ederler.
Nadir de olsa her şeye rağmen deyip çıkanlar olabilir.
Bunlar da bir şekilde kovulurlar yapıdan.
Uzaklaştırılırlar bünyeden.
Çünkü muhalif sese tahammül yoktur artık bu safhada.
“Ben de sizin gibi düşünüyorum ama öyle değil de şöyle yapsak” diyenler bile “istemezük” beyanları ile karşılanırlar.
Pekala çözülme adını verdiğimiz bu devreden sonra ne olur?
İki şey.
Bir; ıslah ve yeniden inşa.
İki; yıkılma, ölme, mezarlığa gitme.
Her ikisi de zaman alır.
Halkın onca tahribattan sonra güvenini yeniden kazanma kolay bir iş değildir.
İkinci yola girilecek olursa bu da zaman alır.
14 yıllık tek başına iktidar döneminden sonra yıkılma, ölme ve siyasi mevta olarak mezarlığa gömülme kolay değil.
Sabahtan akşama olmaz böylesi yapıların yıkılması, ölmesi ve gömülmesi.
Sekerat-i mevt için döşeğe uzanması gerekir önce o kurumsallaşmış yapının.
Ne kadar zamanda ölür, 3 ay mı, 10 ay mı, 1 yıl mı vs. bilemem ama ruhu Azrail’e teslim etmek o kadar kolay olmaz.
Ardından yıkama ve kefenleme işlemi yapılacak.
Bu da zaman alır sekerat-ı mevt kadar olmasa da.
Sonra cenazenin alınıp cami avlusuna cenaze namazı için getirilmesine sıra gelir.
Müezzinin soracaktır burada “Merhumu nice bilirsiniz?” diye.
Ardından dört inanmış adam mı veya binlerce-milyonlarca insan mı, sırtına yükleyip mezara götüreceklerdir onu.
Gömeceklerdir bir daha hortlamamak üzere tarihin derinlerden derin sinesine.
Kimileri Fatihalar kimileri lanetler okuyacaktır arkasından.
Dedim basta, eşyanın tabiatı bu.
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment