Karanlığın Son Safhası

“Karanlığın son safhası aydınlıktır.”

Herkesin malumu meşhur bir sözdür bu?

Doğru mu?

Nereden baktığınıza bağlı.

Eğer tabiat kanunlar perspektifinden bakıyorsanız; elbette doğru.

Edebi beyanlara konu da olmuştur bir söz çünkü.

Geceye ve karanlığa hitaben söyler bağrı yanık, yüreği dertli bir insan bu sözü.

En azından ben öyle yorumluyorum.

Derdinden, derdinin derinliğinden uyuyamamış ihtimal.

“Şeb-i yeldayı müneccim muvakkit ne bilir,

Müptela-ı gama sor kim geceler kaç saat” diyor ya şair; işte o misal.

Saatler, dakikalar, saniyeler geçmek bilmiyor.

Gün bir türlü ışımıyor.

Güneş gökçek yüzünü göstermiyor.

Gündüz olsa ne olacak?

İhtimal derde derman adına adımlar atılacak.

Onun için bir an önce güneşin şavkıyla yer yüzünün aydınlanmasını bekliyor uykusuz bir şekilde.

Yalnız önemli bir ayrıntı var.

O da şu; gece dakikalar ilerlerken karanlığın tonu da gittikçe artıyor.

Kara, daha kara, daha kara ve nihayet zifiri kara.

Ve dertli karanın en son tonuna ulaşmış karanlığa hitaben: “Karar kararabildiğin kadar” diyor.

Ve ilave ediyor; “Zira gecenin en karanlık noktası aydınlığın başladığı, şafağın soktuğu andır.”

Pekala sosyal hayatın kanunları perspektifinden baksak?

Netice aynı.

Değişmiyor.

Tarih bunun en büyük şahidi.

Mesela, adalet aydınlığın sembolü ise zulüm karanlığın sembolüdür.

Dolayısıyla zulmün en karanlık noktası aydınlığın başlangıcını oluşturur.

Yalnız burada iki nokta var.

Birinci; zulümde zirveye, en karanlık noktaya çıkılacak.

İyi ama o “en karanlık” dediğim o zirve neresidir?

Dini literatürde “gayretullah” deniyor buna.

O zirveye ulaşılınca her şey birden tersine dönüyor; hadiselerin seyri değişiyor.

Çünkü güneş doğuyor. Etraf aydınlanıyor.

Zulüm elini eteğini toplayıp tarihin çöplüğüne çekiliyor.

Ya sebepler dairesi içinde ya da sebepleri aşkın bir şekilde Allah müdahale ediyor hadiselere.

Zalimin zulmünün pençesinde inim inim inleyenler rahata kavuşuyor.

Ama o anı sadece ve sadece Allah biliyor.

Karar O’na ait. Her şey O’nun elinde, O’nun kudretinde.

İkincisi, sosyal hadiselerde mazlumun, mağdurun kıvamı çok önemli.

İlahi kudret elinin hadiselere müdahalesini celb ve cezb etme bu kıvama bağlı.

Düşünün, peygamberler bile “Yardımın ne zaman Allah’ım” demişler.

Fethullah Gülen Hocaefendinin yorumu farklı; dememişler ama diyecek noktaya gelmişler.

Onun için iki yıl önce “Allah’ım yardımın ne zaman demeyin” demişti.

Ve ben bu başlık altında o sohbeti detayları ile paylaşmıştım Zaman okurlarıyla.

Evet; bu nokta eldeki mızrabın bam teliyle buluştuğu andır.

Zulmün zirve yaptığı nokta.

Bize göre değil, O’na göre.

Demek ki artık zulüm O’na göre de zirve yapmış.

Ve demek ki mazlumlar kıvamı yakalamış.

Ve İlahi irade hükmünü vermiş.

Hadiselerin akış seyri değişmiş.

Bunu anlattı geçenlerde Hocaefendi.

“Kararmayı duyan, onun tasasını vicdanında yaşayan insanlar olursa aydınlanma olur” dedi.

“Her şeyi normal gören, anormallikleri de artık normal diye karşılayan insanlar olursa güneş doğmaz” diye  ilave etti.

“Dün böyleydi, bugün böyle, ihtimal yarın da böyle olacak, devam edecek bu düzen denirse, kararma devam eder.”

Sonra şu cümleleri ile bu yorumunu temellendirdi: “Firavun’ların, Nemrud’ların asırlar süren iktidarlarının altında yatan şey budur.”

Pekala ne yapılacak?

Zalim zulmüne devam ederken, mazlum ve mağdur İlahi inayete davetiye çıkartacak kıvamı yakalamaya gayret edecek.

Sebepler üstü planda duadan dur olmayacak.

Duvarlar onun iniltileri ile inleyecek.

Sebepler planında ise elindeki mevcut imkanlarla işini yapmaya devam edecek.

Mehdi beklentisi içine girmeyecek.

Ha bugün ya yarın, bitti-bitecek, gitti-gidecek, oldu-olacak demeyecek.

Maddi açıdan mevcut şartlar dahilinde neyi, nasıl yapması gerekiyorsa hiç ihmal etmeden yapacak.

Bilge Kral Aliya Izzetbegoviç ne kadar güzel söyler.

Der ki: “İnsanların çalışma ve bilgi sonucunda ürettikleri mucizeler dışında mucize yoktur. Düşmanları mucizevi yolla kovacak, fakirliği ortadan kaldıracak, refah ve aydınlığı ekecek her hangi bir Mehdi yoktur.”

Kur’an’ın “İnsana çalıştığından başkası yoktur” ayetinin tefsiri olarak da okuyabilirsiniz bu cümleleri.

Ama Bilge Kral’ın devamında söylediği şu cümle çok çarpıcıdır: “Mehdi bizim tembelliğimizin adıdır.”

Katılmamak mümkün mü?

Mehdi bizim tembelliğimizin adı.

Devam ediyor Bilge Kral.

“Ya da Mehdi, sıkıntılar ve sorunların ağırlığı imkanlar ve mücadele vasıtalarla kıyaslanamayacak derecede büyük olduğunda , güçsüzlüğümüzden büyüyen yalancı bir umuttur.”

Ruhu şâd olsun.

Hasılı; sebeplere riayetle çalışma; İlahi kudrete sebepler üstü bir şekilde müracaatın adı olan dua.

İşte hem dünyevi hem de uhrevi kurtuluşun gerçek reçetesi.

Allah yâr ve yardımcımız ola.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.