İkinci bir fıtrat kazanmak

Bu yazıyı yazdığım gün, saat, dakika itibarıyla Amy Cuddy’in Ted Talks’daki 20 dakikalık videosu tam 27 milyon 146 bin 656 defa izlenmiş.

Bir rekor bu. Onun için Ted Talks tarihi boyunca en çok izlenen konuşmalardan biri olarak ilk sıralarda. Konuşma “Your body language shapes who you are; Senin beden dilin senin kim olduğunu şekillendiriyor.” başlığı ile anons edilmiş. Lafzi bir tercüme bu. Mana ve mefhum tercümesi yapacak olsam; “Davranışların senin karakterini ele veriyor” ya da “Davranışların senin kim olduğunu gösteriyor” derim. Bu ise bir Kur’an ayetinin tam tamına meali. “Herkes yaratılışına, karakterine, hüviyetine, şekline, şahsiyetine, mizacına göre amel eder.” Ya da “Herkes karakterinin gereğini sergiler.” (İsra,84)

Hararetle izlemenizi tavsiye ederim. Defalarca izledim. Bir defasında küçük oğlum da yanımdaydı. İlginç bir hayat hikayesi var Amy Cuddy’in. 1972 doğumlu başarılı bir akademisyen. Beden dili, çalışmalarının ana başlığını oluşturuyor. İktidarın gücü, insanların birbirlerini etkileme yolları, ayrımcılık, önyargı, sözsüz iletişim, sosyal uyarıcılara karşı hormonel tepkiler alt başlıkları.

Bahsini ettiğim video konuşmasının en ilginç yani biyolojik bedenimizin psikolojimizi nasıl etkilediği. Sıradan bir insan olarak şu ana kadar şahsen benim bildiğim tam tersiydi; moral değerler, ruh haleti insanın bedenini etkiliyor. Onun için stres birçok hastalıkların nedeni. Ya da moral değerlerin yükselmesi maddî hastalıkların iyileşmesinde çok büyük etkisi var. Batı hastanelerinde kadrolu din adamlarının bulunması bununla izah ediliyor. Kanseri bu telkinlerle alt eden örnekler; futbol takımlarında beden koçlarına bedel ruh koçlarının türemesi vs…

Ama Amy tam tersinin de geçerli olduğunu söylüyor ve bunun hormon salgılanması ile alakası olduğunu ispat ediyor. Bahsini ettiğim konuşmasında da kendine güven ve güvensizlik pozları konu ediniyor. Amy’nin çalışmalarına göre kendine güven pozları takınan –dikkat edin güvenen değil, mesela aynanın karşısına geçip güven pozlarını taklit eden- bir insanın vücudu 2 dakika içinde salgıladığı Testosterone hormonu yüzde 20 artıyor, güvensizlik pozlarında ise yüzde 10 azalıyor. Bunun karşısında Kortizol hormonu güven pozisyonlarında yüzde 25 azalıyor, güvensizlik pozisyonlarında yüzde 15 artıyor. İhtimal oranlar insana göre değişebilir.

Testosteron ve kortizol hormonlarının vücuttaki fonksiyonları için kısa bir araştırma yaparsınız bu bilgilerden sonra. Sadece şu kadarını söyleyeyim; bu iki hormon birbirinin aleyhine çalışıyor. Dolayısıyla o pozisyonların alındığı dakikalarda hormonların salgılanmasındaki yükseliş ve düşüşler, insanın stresli veya stresi bir kenara itip kendinden, bilgisinden, tecrübesinden emin bir tavır takınmasını netice veriyor. Onun için Amy “İş görüşmeleri öncesinde ayna karşısına geçin ve söz konusu güven pozisyonlarının taklidini yapın.” tavsiyesinde bulunuyor ve örnekler gösteriyor. Sonuç; beden dili sadece başkalarının ne düşündüğünü değil aynı zamanda bizim kendimiz hakkında da ne düşündüğümüzü, ne hissettiğimizi açığa çıkartan bir özelliğe sahip.

Kuran’da kendini bulmak ve yenilenmek

Kısaca özetini aktardığım bu konuşmadan sonra benim aklıma Efendimiz’in (sas) “Kur’an hüzünle nazil oldu, onu okurken ağlayınız. Ağlayamıyorsanız, kendinizi ağlamaya zorlayınız.” (İbn Mâce, İkametüssalah, 176) hadisi geldi. Onu paylaştım oğlumla. “Araştırılmalı baba” dedi bana. “Belki insanın kendini ağlamaya zorlamasının, ağlar gibi yapmasının, ağlama hormonu salgılaması ile alakası vardır.” Ben de aynı kanaatteyim. Mutlaka ilmî araştırmalara konu edilmesi lazım bu meselenin.

Hadis ulemasının genelde “hasen” hükmünü verdikleri hadisin aslı şu. Abdurrahman İbnu’s-Sâib anlatıyor: “Sa’d İbnu Ebi Vakkas yanımıza geldi. Gözleri artık görmüyordu. Kendisine selam verdim. “Sen kimsin?” dedi. Kendimi tanıttım. Bunun üzerine dedi ki: “Kardeşim oğluna merhaba! Duydum ki senin güzel sesin varmış ve güzel Kur’an okuyormuşsun. Ben Allah Resulü’nden dinledim. Demişti ki: “Şu Kur’an hüzünlü olarak nazil oldu, öyleyse onu okuyunca ağlayın. Eğer ağlayamazsanız ağlamaya çalışın ve onu güzel okuyun. Onu güzel okumaya gayret etmeyen bizden değildir.”

Hadisle alakalı eski ve yeni yapılan yorumlara geçmeden önce bir şeyin altını çizmek isterim. Ağlamaya zorlayınız diye meal verdiğimiz kelimenin aslı Te-bâ-kev. Ağlamak manasına gelen be-ke fiilinin tefa’ale kalıbına girmiş şekli. Tıpkı bizim yabancısı olmadığımız tefekkür, tezekkür, tedebbür gibi. Bu kalıbın en temel özelliği tekellüf ifade etmesi yani fiilin taalluk ettiği alana göre insanın imkanlarını, kabiliyetlerini, zihnini, vs… zorlamasıdır. Mesela tefekkür. Fikretmek yani düşünmek için zorlama; tezekkür, zikretmek için zorlama. Bu açıdan tebekev de insanın ağlamasa veya ağlayamasa dahi ağlamaya kendini zorlaması demektir. Onun için bazılarının hadiste yer alan bu fiile “ağlar gibi yapın” manası vermesi yanlıştır. Doğrusu kendinizi ağlamaya zorlayın demektir.

Burada haklı olarak şu soru sorulabilir: Zorlayınca ne olacaktır? Misallerimiz üzerinden cevap verecek olursak, başlangıçta zorla yapmış olduğu şey daha sonra tabii olarak yaptığı eylem haline gelecek, hatta zamanla fıtratına mal olacak ve o eylemle bütünleşecektir. Hocaefendi’nin birçok sohbetinde vurguladığı “ikinci bir fıtrat haline gelmesi” tespitiyle kastettiği şey budur. Şu sözler ona ait: “Hadis-i şerifte insanın kendisini ağlamaya zorlaması tavsiye ediliyor. Zira insan, kendini zorlaya zorlaya bir gün gerçekten ve samimi olarak ağlayabilir, ağlamaya alışabilir, ağlamayı tabiatının bir tarafı haline getirebilir.”

Pekala Kur’an okurken ağlamanın dayanmış olduğu ya da dayanması gereken rasyonel bir zemin yok mudur? Elbette vardır ve olmalıdır. Her şeyden önce Kur’an İsra Sûresi 106 ile 109 ayetler arasında kendilerini ilim verilen insanların Kur’an’ı dinlerken nasıl alınlarını yere koyup ağladıklarını anlatır. Efendimizin de (sas) Abdullah bin Mes’ud’a Kur’an okutup dinlediği ve bir defasında Nisa Sûresi 41. ayete yani; “Her bir ümmetten bir şahit getirdiğimiz ve seni de onlara şahit olarak gösterdiğimiz zaman halleri nice olacak!” geldiğinde iki gözünden akan yaşlarla ağladığı vakidir.

İşte bu iki örnek aslında bize söz konusu rasyonel temeli gösterir. Nedir o? Kur’an’ın manasına, muhtevasına, derinliklerine, verdiği mesajlara hakim olmak, anlamak, anlamlandırmak. Belki bizler için en azından meal-i münifini idrak etmek. Aslında ağlamayı tetikleyecek olan budur. İnsanın, kendi hikayesinin anlatıldığı Kur’an ayetlerinde kendisini bulmasıdır. Yoksa, sun’i ve yapmacık bir ağlama ile Kur’an’ı anlama yolculuğunda mesafe kat etmek mümkün değildir.

İsterseniz sözü tam da burada Gülen soyismine rağmen ağlama kendisine vasıf hatta isim olmuş Hocaefendi’ye bırakalım. Diyor ki: “…burada şu hususu göz ardı etmemek gerekir: Hadiste Efendimiz sunî bir ağlamadan bahsetmiyor, hiçbir şey düşünmeden sadece ağlamış olmak için ağlamaya teşvik etmiyor. Bilakis, ayetlerin neden indiğini, ne anlattığını, Kim’den geldiğini, bizim kim olduğumuzu, nereye doğru gittiğimizi, Kur’an’ın kendisini okuyana şahitlik yapacağını, Kur’an’ı gerektiği şekilde anlayamadığımızı vs. düşünerek ağlamaya çalışmak gerektiğinden bahsediyor. Öyleyse şöyle diyebiliriz: Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, altı boş bir ağlamadan değil önemli sebeplere bağlı, düşünmeye bağlı yakarış ya da hüzün edalı ağlamalardan bahsediyor.”

Hasılı; Amy Cuddy’nin hormon salgılamaları, biyoloji-psikoloji dengesi özelinde yaptığı açıklamalar ışığında bu hadis mutlaka ilim adamları tarafından incelenmelidir. Hakikat aşkı ile yanıp tutuşan, araştırma ruhuna sahip ilim adamlarına ciddi görev düşüyor.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.