Hüzün Senesi

Merhum Said Ramazan el-Buti’nin “Hüzün Senesi” olarak literatürümüzde yer alan yıl ile alakalı enfes bir değerlendirmesi vardır. Malum hüzün senesi Peygamber Efendimizin (sas) İslam davasını tebliğde maddi ve manevi en büyük destekçilerinden olan amcası Ebu Talip ve eşi Hz. Hatice’nin art ardına vefat ettiği seneye verilen isimdir.

Nübüvvetin 10. senesine tekabül eden bu ölümler Mekkeli müşriklerin yıllar süren boykot uygulamasının hemen peşinden gerçekleşti. Ebu Talip’i bilemem ama Hz. Hatice’nin vefatında 3 yıl acımasızca devam eden ve toplumun bütün kesimlerini içine alan boykot başta olmak üzere Nübüvvetin ilk gününden beri Müslümanların karşı karşıya kaldığı işkencelerin, eziyetlerin, sıkıntıların rolü ve payının büyük olduğunu söylemek bir hakikati ifadeden ibaret olsa gerek.

Şimdi Merhum Buti’nin yorumlarına geçelim. O “Ebu Talip ve Hz. Hatice’nin vefat ettiği seneye hüzün senesi denmesi bu vefatlar sebebiyle değildir.” der. Neden? Çünkü, mesele İslam adına eziyet ve sıkıntı çekmekse, işkencelere maruz kalmaksa Efendimizin (sas) bundan muaf olması düşünülemez. Nitekim muaf da olmamıştır. Kabe’de kavmin en şerlisi olarak nitelenen Ukbe b. Ebi Muayt tarafından Efendimizin üzerine secdede iken bütün pisliği ile beraber deve işkembesi konulması, Taif’te taşlanması, Uhud’da yanağına isabet eden mızraktan dolayı dişinin kırılması, suikast teşebbüslerine maruz kalması vb. hadisler bunun en büyük delilidir. Bahsi geçen ölümler de bu çizginin uzantılarından ibarettir.

Doğru söylüyor Buti. Zira Allah’ın kainata koymuş olduğu kurallar manzumesi bunu gerektiriyor. Diğer peygamberlerin hayatlarında karşılaştığı eziyetler de bunun delili. İslam adına o dine gönül veren herkes eziyet, işkence, sıkıntı çekerken Peygamber Efendimizin ve yakın çevresinin Allah’ın özel bir koruması ve himayesiyle onlardan muaf olması İslam dininin kabulü veya reddi konusunda kafalarda şüphelerin oluşmasına vesile olurdu.

Tam burada şu soru akla gelebilir; Allah Maide suresi 67 ayetinde Resulünü insanlardan koruyacağını va’d ediyor. Şöyle buyuruyor Allah: “Ey şanlı Peygamber! Rabbin tarafından sana indirileni tamamen tebliğ et. Eğer tebliği tam yapmazsan, Allah’ın risâletini (elçilik görevini) yerine getirmiş olmazsın. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Şüphe yok ki Allah, kâfirler topluluğuna muvaffakıyet vermeyecektir.” Buna ne diyeceksiniz?

Şimdi bu ayet ile yukarıda zikrettiğimiz İslam adına Efendimizin maruz kaldığı sıkıntıları birlikte düşünecek olursanız, demek ki Allah’in Resulünü koruması onun insanlardan karşılaşacağı eziyet, sıkıntı ve işkencelerden koruması manasına gelmiyor. Eğer öyle olsaydı kafirler, müşrikler Efendimize el bile uzatamazlardı. İşte Buti’nin yorumu burada devreye giriyor ve diyor ki: “Allah’ın koruma va’di onun şahsının maruz kalacağı eziyetler değil, İslam’ı anlatmasına engel olacak, tebliğin önünü kesecek engellere karşıdır.” Bana göre ayetin hemen başında “Rabbin tarafından sana indirileni tamamen tebliğ et.” cümlesi de Buti’nin bu yaklaşımını destekliyor.

Merhum Buti bu istikamette yaptığı izahlardan sonra sözü hüzün senesine getirir ve Ebu Talip ile Hz. Hatice’nin vefat ettiği seneye hüzün senesi denmesi onların vefatından dolayı değil, onların İslam’ı anlatma adına sağlamış olduğu avantajların, imkanların kaybından dolayıdır. Herkesin bildiği gibi Ebu Talip Mekke Arapları içindeki sosyal konumunu kullanarak yeğenine yapılacak kötülüklere karşı zırh ve kalkan olmuştu. Müslüman olmamasına rağmen onun desteği en azından müşriklerin daha fazla kötülük yapmalarına engel oldu. Hz. Hatice bütün servetini İslam adına sarf etti, kocasının her türlü halinde önünde-arkasında, sağında-solunda bulundu ve destek çıktı. Buti’ye göre işte bu desteklerin maddi bağlamda kaybıdır o seneye hüzün senesi dedirten.

Pekala ya sonrası? Efendimiz dinini tebliğ etmeye devam ediyor. Aynı aşk, aynı şevk ve heyecanla. En’am suresi 33,34 ve 35 ayetler bu zaviyeden bakınca bize ne kadar çok şey anlatıyor. İsterseniz bu gözle okuyun aşağıdaki ayetleri.

“Kesin olarak biliyoruz ki, onların söyledikleri seni gerçekten üzüyor. Doğrusu onlar, seni yalanlamıyorlar, ancak zalimler, Allah’ın ayetlerini inkar ediyorlar.

(Sen, onların bu yaptıklarına üzülme!) Hiç şüphesiz senden önce de nice Resuller, (getirdikleri Mesaj itibariyle) yalanlandılar; fakat bütün bu yalanlanmalarına ve maruz bırakıldıkları sözlü, fiilî her türlü eziyete katlandılar. Derken kendilerine yardımımız yetişti de, nihayette kazananlar onlar oldu. Allah’ın hükümlerini, va’dini, icraatını, icraatının prensiplerini değiştirebilecek kimse yoktur. Daha önce gönderilen o Resullerle ilgili ibret verici hadiselerden bir kısmı zaten sana ulaşmış bulunuyor.

Eğer onların yüz çevirmeleri sana çok ağır geliyor da (getirdiğin Mesaj’a inanmalarını sağlamak maksadıyla) onlara istedikleri türden mucizeler göstermek için yer altında bir geçit veya göğün derinliklerine doğru bir merdiven olsun istiyorsan bil ki, eğer Allah dilemiş olsa idi hiç şüphesiz onların hepsini (tek bir mucize veya bir icraatıyla) hidayet üzerinde toplayabilirdi. (Fakat Allah’ın iradesi başka yönde ise, O bu işin Resuller  vasıtasıyla ve Kendi kurallarına göre cereyan edip, insanların kendi serbest tercihleriyle baş başa kalmalarını diliyorsa,) artık sen fevri davranma, farklı bir istek ve talep taşıyanlardan, muhakemeden uzak, tutarsız davranan, ilâhî hikmeti anlamayanlardan olma!”(6/33-34-35)

Günümüzde yaşanan hadiselerle alakası mı? Mukabil bir soru ile cevap verebilirim; açık değil mi?

Write a comment

2 Comments

  1. Halit March 10, 18:45

    Siyasiler ve onlarin neredeyse tum kavli,fili goruntuleri insanlarin dini,ahlaki kiymetlerden sogumalarina ve bu sebepten, kisacasi her sahadaki istismarlarindan halka en alt tabakadan en ust kesime din ve onunla gelisen cevherler anlatilamaz duruma geldi.

  2. Ahmet March 11, 07:37

    ALLAHc.c YÂR VE YARDIMCIMIZ OLSUN

Only registered users can comment.