Ahmet Kurucan
Eski Yazıları
- Yalan üzerine kurulu dünya yıkılmaya mahkumdur
- Hak ve batıl mezhep
- ‘Bugünden dünü okuyunca’
- İman, yanlışlık, farkındalık, yüzleşme, hesaplaşma ve helalleşme
- FG harfleri yeter mi?
- İslam Dünyası Sivil Toplum Kuruluşları Birliği ve Diyanet
- Ahiret çok şenlikli olacak?
- Habili cemaat öldürmüş!
- İlahi adalet
- Yalan
- Daha eski yazılarını gör...
Hayat siyasetten ibaret değildir
Kamplaşma ve kutuplaşmanın getirdiği en büyük problemlerden biri kendi ellerimizle örmüş olduğumuz kale duvarları içine kendimizi hapsedip, ötekileştirdiğimiz insanların düşüncelerini okuma tenezzülünde bulunmamamızdır.
Okunsa dahi, “Nasıl açığını bulabilirim, buna nasıl cevap versem daha etkili olur?” türünden yeni bir okuma biçimi üretmemiş olmamızdır. Tarihî gerçeklerden de bildiğimize göre zaten yabancısı olmadığımız ötekileştirmede, modern zamanlara ait yeni bir olgudur bu. İki ayrı açıdan yenidir; birincisi mahiyeti, ikincisi ise okuma-yazma oranı ve iletişim vasıtalarındaki gelişmelerin beraberinde getirdiği genişlik ve kapsama alanı.
Mahiyeti itibarıyla yenidir; çünkü Kur’an’daki Peygamber kıssalarından öğrendiğimiz kadarıyla Firavun’lar, Nemrud’lar bile hem de bütün halkın önünde zulmettiği peygamberlere müdafaa hakkı tanımışlardır. Şimdilerde müdafaa hakkı bile tanınmıyor. Tabii proje mahkemelerdeki mahkeme tiyatrosunu hesaba katmazsanız!
Genişliği ve kapsama alanı itibarıyla yenidir; çünkü bir toplumda okuma-yazma oranının yüksekliği ve dünyayı avucumuzun içine koyan teknoloji vesilesiyle her an yenilenen haberlere ulaşma imkânımız. Burada hemen hükmü verelim, herkesin kendi mahallesine ait yayın organlarını takip ettiğini düşünecek olursanız, gerçeklikten kopuyoruz. Halbuki biz ne kadar inkâr edersek edelim, ne kadar görmezden gelirsek gelelim ortada bizatihi var olan bir gerçeklik var.
Cümle cümle değerlendirdim
Bu zaviyeden Fethullah Gülen Hocaefendi’nin sohbetleriyle alâkalı bir hususa değineceğim. Daha eski tarihlere götürenler de olabilir ama zihinlerde canlı olması itibarıyla 1 Kasım 2015’ten itibaren Hocaefendi’nin Bamteli sohbetlerine mahruti şekilde atf-ı nazarda bulundum. Sohbetlerin yazılı hallerini alıp cümle cümle değerlendirmeye tâbi tuttum. Ulaştığım sonuç şu; siz bu metinleri Türkiye, Hocaefendi, AKP hükümeti, ülkede yaşanan siyasî çalkantılar, hukuki mesnetten yoksun yargılamalar, tutuklamalar ve benzeri hadiseler üzerinde hiç ama hiçbir fikri olmayan, İslamî ilimlere de vukufiyeti olan bir insanın önüne koyun ve sınırlı metin analizi yapmasını isteyin. Analizden isteyeceğiniz şey; “Konuşma metni sahibinin kimliği veya ele aldığı mevzulardaki ilmi yeterliliği nedir?” sorularının cevapları olsun.
Kanaatim o ki metin analizi konusunda uzman kişinin vereceği cevap “İlgili şahıs dinî ilimleri meslek edinmiş bir ilim adamıdır ve tefsir, fıkıh, hadis, kelam, tarih gibi İslamî ilimlerde ansiklopedik malumatı olan, istenildiğinde derinlemesine tahliller yapabilen, güncel mevzularla tarihî hadiseler arasında bağ kurabilen ve sade bir anlatım tarzıyla da toplumun hemen bütün kesimlerine hitap edebilecek özelliği sahip birisi” diyecektir.
İsterseniz en son sohbetlerinden bir tanesi olan “Hakkın hatırı âlîdir!..” başlıklı sohbetin çıktısını önünüze alın ve sadece metne odaklanın. Mehâfetullah, mehâbetullah yani Allah korkusu ve Allah’a karşı saygı kavramlarının açılımı ile başlayan sohbet, Peygamber ahlâkı olan kolektif şuur ve istişare ruhunu örnekleri ile anlatarak devam ediyor. Uhud Savaşı, Hudeybiye sulhü, Hz. Ömer’in hak ve hakikat karşısında duruşu, tevazuu, devlet imkânlarından yararlanması, başkalarının fikirlerinden istifadesi.. liste uzayıp gidiyor. Metnin sonunda inanın bana bir önceki paragrafta ifade etmeye çalıştığımız sonuca siz de ulaşacak ve aynı tespitleri yaparken kendinizi bulacaksınız. Tabii iki yıldan beri medyanın her türlü imkânı kullanılarak itibar cellatlığının yapıldığı zehirli atmosferden sıyrılıp bağımsız ve tarafsız bir şekilde metne bakabilirseniz.
Bununla beraber Türkiye’de yaşayan ve adeta bizi esir alan siyasetin ateş çemberindeki hadiselere vâkıf bir insan olarak şu ilaveyi yapabilirsiniz; Hocaefendi anlattığı tarihî örneklerle güncel hayatta yaşadığımız hadiseler arasında irtibat kurarken iktidara göndermelerde bulunuyor. Doğrudur bu tespit ama şu da doğrudur, sohbetin yüzde beşini bile teşkil etmeyen o üç-beş cümlelik göndermeler ön plana çıkartılıyor ve o göndermeleri temellendiren ayet ve hadisler, onlara yapılan tefsirler, şerhler, ahlakî çıkarımlar vs. her şey gözden kaçıyor.
Toplumu saran hastalıklı ruh hali
Hayata siyaset penceresinden bakmanın ortaya çıkardığı bir sonuçtur bu ve tek kelime ile yanlıştır. Hayat sadece siyasetten ibaret değildir ve hiçbir zaman için de olmamıştır. Psikologlar ne der bilmem ama toplumun neredeyse tamamını saran hastalıklı bir ruh halidir bu. Yaptığım bu değerlendirmenin sağlamasını yapın isterseniz. “Hakkın hatırı âlîdir” sohbetinin yayınlandığı gün, haber sitelerinin bu sohbeti nasıl haberleştirdiğine, neyi manşete çektiğine, spot olarak hangi cümleleri yazdığına ve yaptığı iktibaslara bir bakın. Eminim beni tasdik edeceksiniz.
Burada ‘Böylesi bir bakış açısının haklı nedenleri olamaz mı?’ sorusunun da sorulması lazım. Belki de tarihimizde hiç görmediğimiz boyutlarda var olagelen ve siyasetin her gün kullandığı dil ile boyutları her gün daha da genişleyen ve derinleşen kutuplaşma bunun bir cevabı olabilir. İkinci bir cevabı ise, Hocaefendi kullanmış olduğu dil ve yapmış olduğu dinî temellendirmelerin iktidara muhalif olan siyasî partiler tarafından yapılamamış olmasıdır. Herkesin de kabul ettiği ve ‘siyasî muhalefet yok, alternatif yok’ diye verili durumu seslendirdiği bir ortamda, Hocaefendi’nin hem de iktidar partisinin oy topladığı tabanın anladığı dil ve argümanları kullanması onu çoklarının nazarında maalesef siyasî muhalif yapıyor. Halbuki Hocaefendi’nin o sohbetlerin yüzde 95’inde din adamı kimliği ile ayet, hadis yorumları yapmakta, tarihî hadiselere atıflarda bulunmakta, belki yüzde 5’inde kendisi için “siyasî muhalefet” yapıyor dedirten göndermelerde bulunmaktadır.
Sözün bu aşamasında “Bunu da mı yapmasın?” ya da “Nasıl yapmasın ki?” türünden banal bir soru soracak ve cevabını arayacak değilim. Ama şu kadarını da söylemeden geçemeyeceğim; insaf edin; silahlı terör örgütü lideri olma iddiasıyla dava açılmış ve daha dava iddianamesi bile yazılmadan, mahkeme kararı olmadan terör örgütü lideriymiş gibi ilan edilen bir insandan söz ediyoruz. Fikrî öncülüğünü yaptığı ve insanlığa hizmetten başka hedefi olmayan hizmet kurumlarına ve temsilcilerine yapılanlara bakın. Nefret ve intikamın kol gezdiği, hem de devlet eliyle yönetilen kökten kazıma ameliyesinin yapıldığı böylesi ağır zeminde iki cümle ile bile olsa kendi penceresinden kendisini anlatma, müdafaa etme hakkını kullanmasın mı? İslâm tarihinden anlattığı örneklere atıfta bulunarak; “Bu tablolar nuranî birer levha gibi sizin kör gözlerinize, sağır kulaklarınıza sokulsun!.. Belki kalplerinizde İslâmî bir heyecan uyarır; yanlışlardan vazgeçer ve istikamete yönelirsiniz!..” demesin mi?
Hulasa; Fethullah Gülen Hocaefendi ve onun fikrî mimarlığı içinde insanlığa hizmet götüren sivil-sosyal yapı bu ülkenin hatta dünyanın bir gerçeğidir. Bugün ona ve Cemaat’e devlet eliyle savaş açılmış olması, kitaplarının müsadere edilen mağazaların raflarından indirilmesi, Türkiye’de yapılan nefret operasyonlarının başka ülkelere de yayma çabası, bu gerçekliği değiştirmiyor ve değiştiremez.
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment