Ahmet Kurucan
Eski Yazıları
- Yalan üzerine kurulu dünya yıkılmaya mahkumdur
- Hak ve batıl mezhep
- ‘Bugünden dünü okuyunca’
- İman, yanlışlık, farkındalık, yüzleşme, hesaplaşma ve helalleşme
- FG harfleri yeter mi?
- İslam Dünyası Sivil Toplum Kuruluşları Birliği ve Diyanet
- Ahiret çok şenlikli olacak?
- Habili cemaat öldürmüş!
- İlahi adalet
- Yalan
- Daha eski yazılarını gör...
Commencement
Diploma töreni demek commencement.
Mezuniyet töreni de denebilir.
Hem kendi çocuklarım hem de yakın eş-dost ve akraba çocuklarının lise ve üniversiteden mezuniyet törenlerine katılıyorum yıllardır.
İlk tespitimi söyleyeyim; oturmuş bir kültür var bu konuda.
Program akışları birbirine benziyor.
Hem liseler hem de üniversitelerde.
Çocuklara bakan veçhesiyle, giydikleri cübbeler, havaya fırlatılan kepler, çekilen boy boy fotoğraflar hayat boyu hafızalarda kalıcı iz bırakan unsurlar.
Anne-babalar için ciddi bir sevinç kaynağı.
Rekabetin hakim olduğu eğitim dünyasında liseler ve üniversiteler için de kendini görme ve gösterme adına önemli mezuniyet törenleri.
En son katıldığım mezuniyet töreninden söz edeceğim.
18000 bin kişilik bir salonda yapıldı.
2300 mezunu var.
33 ülkeden yaşları 20 ila 67 arasında değişen üniversite mezunu öğrenciler bunlar.
67 yaş vurgusu salondan müthiş alkış aldı.
Haklı bence.
Okumanın yaşı yok derler deyiminin müşahhas örneği işte.
Organize bana göre mükemmel.
Eksiklikler elbette vardır ama göze çarpan, “öyle değil de şöyle olsaydı; bunu nasıl düşünmezler” diyebileceğim türden bir eksiklik görmedim ben.
Açılış konuşması yaptı üniversitenin rektörü yaptı.
Gayet doğal.
Ama bizim kültürümüze göre normal olmayan bir şey daha yaptı rektör; sunuculuk.
Evet, program sunuculuğunu rektör yaptı.
Mezunların eğitimine sağladığı katkı sahiplerini saydı teker teker ve ardından herkesi herkese alkışlattı.
Önce uzun bir yolculukla eğitim hayatını sonlandıran çocukları alkışlattı.
Ardından hocaları.
Peşinden çocuklarına her türlü desteğini veren anne-babaları.
Hatta anneleri babalara, babaları annelere alkışlattı.
Dede ve nineleri de unutmadı.
Eski mezunlar da (alumni) unutulmamış.
Onlar adına birisi konuşma yaptı.
Konuşmasında dile getirdiği bir Japon atasözü çok hoşuma gitti.
“7 defa düştün, 8 defa ayağa kalk.”
Günün anlam ve önemini belirten konuşmayı New Jersey eyaletinin Washington’a gönderdiği iki senatöründen biri olan Cory Booker yaptı.
New Jersey adına Amerikan Senatosunda görev yapan ilk Afrika kökenli Amerikalı.
2013 yılında seçilmiş. Çiçeği burnunda.
Parlak bir geçmişi var.
Standford Üniveristesi siyaset bilimleri mezunu.
Masterini sosyolojiden yapmış.
Bir çok üniversiteden yaptığı katkılardan dolayı akademik ödüllere sahip.
Bunlarla yetinmemiş bir de Yale Üniversitesi Hukuk Fakültesini okumuş Booker.
JD diye bilinen Juris Doktor unvanı oradan.
Sonra Newark’da düşük gelirli ailelere hukuk danışmanlığı yapan bir sivil toplum kurucularından.
Kendi çıkarlarından başka bir şey düşünmeyen ev sahiplerine karşı kiracıları koruyan, onlara daha iyi şartlarda yaşamalarını sağlayacak hukuki rehberlik hizmeti vermiş bu kurumda.
1998’de siyasete atılmış.
2006’da Newark belediye başkanı olmuş. 2010’da yeniden seçilmiş.
Belediye başkanlığı döneminde şehir merkezi ciddi gelişmelere sahne olmuş.
Ben de şahidim bu döneme.
Şimdilerde Amerikan senatosunda bir çok komisyonda görev yapıyor.
Yaptığı uzun konuşmada çok enfes mesajlar verdi.
Başta öğrencilere.
Sonra anne-babalara ve bütün topluma.
İyi bir hatip.
Yazılı metin vardı önünde.
Ama metni takip etmedi.
Konuşmasını dikkatle dinledim.
Bazı notlar aldım.
Mesela; “risk alın.” tavsiyesinde bulundu mezunlara.
“Risk almadan hayatta başarılı olmanız mümkün değil” diye ilave etti.
Kendi hayatından örnekler sundu.
“Kendi gücünüzü küçümsemeyin” dedi ardından.
Risk alma teşviki ile kendi gücünüzü küçümsememe birbirini tamamlayan iki önemli tavsiye bence.
“Sizin dışınızdaki şartları kontrol edemezsiniz ama almış olduğunuz sorumluluklarla şartların değişmesine katkı sağlayabilirsiniz.” dedi.
Bağımsızlıktan söz etti Booker.
Devletler arası münasebette globalleşmenin beraberinde getirdiği zorunluluk olarak siyaset bilimcilerinin anlattığı bağımsızlığın karşılıklı bağımlılığa terk ettiğini biliyorduk.
Ama Booker bunu ferdi alana taşıdı.
Doğru mu?
Bence yanlış.
Çünkü ilk insandan beri böyle bu zaten.
İnsanlar gündelik hayatını devam ettirmek için zaten birbirine muhtaç.
Allah böyle yaratmış.
Alternatifi de yok.
Ama doğrusu şurada; batı medeniyetinde var olan bireysellik vurgusu o kadar etkin ve o kadar hakim ki, insanlar kendilerini bağımsız sanıyor.
Sınırsız hürriyetim var diye etrafta caka satıyor.
Halbuki ne sınırsız hürriyete sahip ne de başkalarına dayanmadan tek başına toplumsal hayatta başarılı olabilir.
Robinson Crusoe’un Cuma’sı olmak lazım.
Booker karşılıklı bağımlılık bağımsızlığın yerine almıştır sözleri ve verdiği misallerle bir uyarıda bulundu gençlere.
Aman dikkat dedi.
Hayal dünyanızda yaşamayın dedi.
Sosyal medyanın sizi sosyal hayattan izole etmesine karşı koyun tembihinde bulundu.
Sonra tolerans ile sevgi (tolerance&love) arasındaki farkı, çok veciz bir şekilde ve birer satırlık cümlelerle anlattı.
Artık yorulmuştuk.
Konuya uygun hikayeler, esprili üslubu nedeniyle zevkle dinliyorduk ama mesaj
yoğunluğu şahsen benim zihnimi yormuştu.
O da bunu fark etmiş olmalı ki bitiriyorum dedi.
Bitiriyorum derken söylediği şey çok enfesti.
“Başarısızlık son değildir. Vazgeçmeyin.”
İngilizcesi ile yazayım: “Failure is not final; do not give up.”
Bunu o kadar çok tekrar etti ki sanırım herkesin zihnine kazındı.
Ve başından geçen bir hikaye ile bu vurguyu pekiştirdi.
Aynı apartmanda birlikte kaldıkları yaşlı bir bayan varmış.
Booker’ın mücadelelerle dolu hayatına vakıfmış.
Bazen apartman girişinde, koridorda, bahçede karşılaşır ve ayak üstü konuşurlarmış.
Hal hatır sormanın ötesine geçermiş konuşmaları.
İhtimal Booker karşılaştığı sıkıntıları anlatıyor olacak ki hayat tecrübesine sahip o kadın her seferinde şu iki kelimelik yarım cümleyi söylermiş.
“Bugün bile benim hayatıma ışık tutan bir sözdür bu” dedi Booker.
Nedir o yarım cümle?
“Stay faithfull.”
İnançlı kal. Daha doğru bir tercüme ile “inancını yitirme.”
Not aldığım son cümlesi şuydu: “Yapacaklarınızla belki dünyayı değiştiremezsiniz ama bir farklılık, bir değişiklik meydana getirebilirsiniz.”
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment