Ahmet Kurucan
Eski Yazıları
- Yalan üzerine kurulu dünya yıkılmaya mahkumdur
- Hak ve batıl mezhep
- ‘Bugünden dünü okuyunca’
- İman, yanlışlık, farkındalık, yüzleşme, hesaplaşma ve helalleşme
- FG harfleri yeter mi?
- İslam Dünyası Sivil Toplum Kuruluşları Birliği ve Diyanet
- Ahiret çok şenlikli olacak?
- Habili cemaat öldürmüş!
- İlahi adalet
- Yalan
- Daha eski yazılarını gör...
‘Allah razı olmasın!’
Radıyallahu anhü”, “Allah ondan razı olsun.” demek. Sonundaki zamir muhatabı gösteriyor; anke derseniz senden, anhüm derseniz onlardan, anküm derseniz sizden razı olsun demek.
Allah, sahabe-i kiram için kullanıyor bu cümleyi, “Allah onlardan razı, onlar da Allah’tan razı” diyerek. Bir hakikatin ifadesi. Biz bunu gündelik hayatımızda dua bağlamında kullanıyoruz. “Allah razı olsun” diyoruz. 15 asırdır böyle bu. Hem de bütün İslam dünyasında. Dil mi? İlla Arapça olması şart değil, mühim olan muhteva. Onun için onlarca-yüzlerce ayrı dilde aynı muhteva tercüme edilerek söyleniyor.
Pekala ya “Allah razı olmasın!” Şoke oldum, şehit cenazesinde şehit yakını olduğu söylenen kişinin ağzından duyunca bunu. Kulak kabarttım ne diyor bu insan diye? Evet, aynen böyle diyor acılı hali ve ağlamaklı sesiyle. Herkes pürdikkat kesilmiş, o avazı çıktığı kadar bağırıyor; “Allah razı olmasın.” Olmaz da zaten diyesim geldi içimden. Sonra sustum; Allah namına konuşmak, O’nun adına karar verme terbiyesizliğine düşmemek için. İnandığım değerler; ayet, hadis ve bunların tefsiri ve şerhinden oluşan müdevvenattan öğrendiğim kadarıyla Allah razı olmaz böylelerinden ama dediğim gibi nihai karar Allah’a ait. Kul O’nun, rıza O’nun, cennet O’nun, cehennem O’nun. Bana ne? Bana düşen kulluk vazifemi yapmak ve O’nun şe’ni rububiyetine karışmamak. Kulluk bu demek değil mi zaten? O’nun uluhiyetine inandığın gibi rububiyetine de inanmanın adıdır kulluk.
8 Haziran’da başlayıp bugüne kadar devam eden terör hadiseleri ve şehit cenazelerinden sorumlu olarak gördüğü siyasi iktidarın yetkilileri için söylüyor bunu. “Allah razı olmasın!” diyor şehit yakını. Ve sonra hepimizin bildiği “analar ağlamasın” ile başlayıp “Ağlayan annelere ne mutlu!” noktasına evrilen siyasilerin hatalarını sayıp döküyor o acılı haliyle. Duygusal değil rasyonel aklın ürünlerini konuşturuyor.
‘Böyle vatan sağ olmasın!’ diyen anne
Sadece bu mu? Ciğerlerimizi dağlayan, gözlerimizden sicim gibi akan yaşlardan örülü duvarlar içindeki hapishaneye mahkum eden nice sözler var son günlerde. Her hatırlayışımda beni benden alan şehit annesinin şu sözüne ne dersiniz mesela: “Senden özür dilerim oğlum! 18 bin TL’yi bulamadım.” 18 bin TL bedelli askerlik parası. Muradı açık annenin, bu parayı bulup verseydim sen bugün ölmeyecektin diyor açıkça.
Ya “Böyle vatan sağ olmasın!” diyen annenin feryadı. Buna ne diyeceksiniz? “Yazıklar olsun böyle vatana da, böyle Cumhurbaşkanı’na da, böyle Başbakana da…” diye feryat ediyor katıldığı şehit cenazesinde bir anne. Dikkati çeken nokta şu; duygusallığın zirve yaptığı o noktada rasyonelliği terk etmiyor o acılı anne. Sözlerinde realitelere muhalif, rasyonel aklın hayır diyeceği bir tek kelime yok. İsterseniz birlikte okuyalım: “Her gün sıra bana ne zaman gelecek diye bekliyorum. Yeter, bir çaresini bulsunlar. Böyle vatan olmaz. Ben helal etmiyorum çocuğuma bir şey olursa. Böyle vatan sağ olmasın. Biz neler çektik onları büyütene kadar. Gelsin elin üç çapulcusu öldürsün diye büyütmedik. Yazıklar olsun böyle vatana da, böyle Cumhurbaşkanı’na da, böyle Başbakan’a da… Kendi çocuklarını göndersinler… Göndersinler, sıkıyorsa kendi çocuklarını göndersinler…”
Ve nihayet Yüzbaşı Ali Alkan’ın cenaze töreninde yarbay olan ağabeyi Mehmet Alkan’ın sözleri: “Burada vatan evladı, 32 yaşında, daha vatanına, sevdiklerine, dünyaya doymadı. Bunun katili kim? Bunun sebebi kim? Düne kadar ‘çözüm’ diyenler ne oldu da ‘sonuna kadar savaş’ diyor? Kendileri gitsin savaşsın.” Ya şehit olmak istiyorum diye açıklama yapan Taner Yıldız’a yaptığı şu gönderme: “Sırça saraylarda 30 tane korumayla gezip zırhlı arabalara binip de şehit olmak istiyorum diye bir şey yok.”
Halbuki eskiden böyle değildi. Bakın isterseniz 1984’ten bu yana şehit cenaze haberleri arşivlerine. istisnaları vardır ama genelde şehit yakınları ve özellikle babalar vakur bir biçimde “Vatan sağ olsun!” derler ve metanetle karşılarlardı evlâtlarının gencecik yaşta toprağa gömülmelerini. Şimdi babalar da itiraz ediyor ve yeter artık diyor tıpkı anneler gibi. Devran böyle devam ederse göreceksiniz kına yakarak göndermeyecek anneler-babalar çocuklarını askere. “Evladım neden vatanına kurban olsun, olmayabilir; daha akıllıca politikalarla terörü sonlandırıp barış içinde bu topraklarda birlikte yaşayabiliriz.” Ya da “Evladım sağ olmadıktan sonra, neyleyim böyle vatanı?” diyenler çoğaldı.
“Şehitler ölmez vatan bölünmez” sloganları fayda sağlamıyor artık. Vatan, milliyetçilik, şehitlik gibi unsurlar üzerinden siyaset yapmanın tükenmeye başladığının göstergeleri bunlar. Bu tür bir siyaset oy getirmiyor siyasi partilere ve getirmemeye de devam edecek. Onun için Cumhurbaşkanı’nın katıldığı şehit cenazesinde Türkiye bayrağına sarılı tabuta elini koyarak siyasi miting diliyle konuşması prim yapmıyor toplumda ve yapmayacak. Bu sebeple “Şehit cenazesinde başarılı organize ve içtenlikle süreci yöneten valiye, milletvekiline, garnizon komutanına ve belediye başkanına teşekkür” eden AKP Milletvekili Sami Uslu aldığı tepkiler üzerine attığı tweet’i silmek zorunda kalıyor. Zira herkes şehit cenazeleri üzerinden oy telaşına düşenleri ve bunu anket sonuçlarını paylaştıkları haber ve yazılarda açıkça söylemelerini görüyor. Kaldı ki insana en çok dokunan da burası. Şehitler üzerinden siyaset. Yazık ki ne yazık!
Siirt’te vefat eden ve Erzurum’da gömülen şehit Recep Beycur’un yakını cenazede avazı çıktığı kadar “Bunu yazın, Allah rızası için yazın. Cumhurbaşkanı gurur duysun. Kardeşi kardeşe kırdırıyor. Bu yaşa getirene kadar ne çektik” diye bağırıyor ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı kastederek “Onun oğlu olsa böyle olur muydu?” diyerek feryat u figan ediyor. Ve ertesi gün havuz medyasında bir tek satırla bile bu haberden bahsedilmiyor. Kaldı ki şehit cenazelerine Anadolu Ajansı ve TRT haricinde hiçbir basın kuruluşu alınmayacak, cenazeye katılanların cep telefonları alınacak diye kararlar çıkıyor.
Bir tweet’i silmekle, haber değeri olan bir şeyi haberleştirmemekle, cep telefonlarını toplamakla bir yere varılamaz. Mızrak çuvala sığmıyor. Zihniyet ve politika değişikliğine ihtiyaç var. Gördüğü o ki Anadolu halkı bu noktada kendilerini idare eden siyasilerden çok daha mantıklı ve duyarlı. Fakat mesajı alan nerede?
İçi boşalan kavramlar
Üzüldüğüm bir nokta var; 18 Aralık 2013 hükümet eliyle başlatılan ve günümüze kadar devam eden devlete, hukuka, siyasete, dine, ahlaka, ekonomiye ve en genel manada halka yönelik yapılan AKP darbesinin verdiği en büyük zarar sözünü ettiğim kavramlar ve onların mahiyetlerine idi. Dillerinde pelesenk ettikleri “dava” kavramını merkeze alarak “Dava bile davacı olacak sizden” başlıklı yazımda bunu açıkça anlatmıştım. “Savrulmanın böylesi” demiştim bir yazıda ve dindarlığın değil dinin içi boşaltılıyor diye içi boşaltılan dini kavramları yazmıştım. Maalesef bugün geldiğimiz durum itibarıyla buna bir şey daha eklendi: Şehadet. Basiretsiz politikaları ile Türkiye’yi 90’lı yılların da gerisine götüren bu iktidar şehadet kavramının da içini boşaltmaya başladı. Son 30 yılda 40 bin askerini toprağa gömen ve bunu vatan savunması olarak değerlendiren bu millet, devlet politika ve politikacılarını sorgularken şehadet kavramını da sorgulamaya başladı. Zira onlar PKK teröristleri ile mücadeleyle terörle mücadele metotlarının birbirinden ayrılabileceğine inanıyorlar. Dolayısıyla yanlış politikaların sebebiyet verdiği ölüm gerçeğini de bu çerçeve içinde bir yerlere koyup “Neden ve acaba?” diyorlar.
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment