NBA’de bir Türk savaşçı: Enes Kanter

NBA’de bir Türk savaşçı: Enes Kanter

New Jersey’den Oklahoma’ya uçak yolculuğumuz, aktarmalı olarak 6 saat sürüyor. Seyahatimizin sebebi, NBA’deki gururumuz Enes Kanter’le görüşmek. Kanter, yoğun maç programına rağmen bize dolu dolu iki gün ayırıyor. Şehre indiğimizde bizi asistanı karşılıyor. Havaalanına 25 dakika mesafedeki evinde genç pivotu ekran karşısında Kur’an-ı Kerim dinlerken buluyoruz. Kısa bir hoş geldiniz faslından sonra bize ayrılan odaya geçip eşyalarımızı yerleştiriyoruz. Daha sonra da birlikte iki günün programını yapıyoruz.

Genç yıldız, Oklahoma City’nin kuzey bölgesinde yaklaşık 50 konutun bulunduğu bir sitede 2 katlı, 5 odalı, havuzlu bir evde oturuyor. Evini iki üniversite öğrencisi ve asistanıyla paylaşıyor. Büyük bir evde tek başına kalmak istemiyor. Evde kalan öğrenciler, bir NBA yıldızıyla yaşamanın ayrıcalığının farkında. Kanter, idman ve maçlar dışındaki zamanını daha çok Türk ve Amerikan toplumuyla değerlendirmeye çalışıyor. Kendisine ayırdığı zaman ise çok az.

Birlikte geçirdiğimiz iki gün boyunca Enes Kanter’in katıldığı etkinlikleri biz de takip ediyoruz. Maçının olmadığı gün 3 farklı etkinliğe katılıyor mesela. O gün sabah idmanından sonra evinde bir süre dinleniyor. Sonra ölümlü hastalığı olan çocuklara moral vermek amacıyla kurulan bir vakfın bovling etkinliğine iştirak ediyor. Hasta çocuklarla bovling oynayıp imza dağıtıyor ve fotoğraf çektiriyor. Çocukların gönlünü aldıktan sonra özel fotoğraf çekimimiz için Oklahoma City Thunder’ın maçlarını oynadığı Chasepeak Arena’ya geçiyoruz. Ardından eve dönüp bir şeyler atıştırıyoruz. Sonra da takım arkadaşı Serge Ibaka’nın Kovboy Müzesi’ndeki yardım amaçlı kokteyline katılıyoruz. Günün son etkinliği, komşusunun doğum günü partisi. Komşunun küçük kızı, Kanter’i görünce çok sevinip boynuna sarılıyor. Partiye katılan çocuklar, genç pivota giydiği ayakkabının numarasından kız arkadaşının olup olmadığına kadar her şeyi soruyor. Soruları samimiyetle cevaplandıran Kanter, minik hayranlarıyla pinpon maçı da yapıyor. Enes’i ilk defa evinde ağırlama şansı bulan komşusu ise sürekli mutluluğunu ifade ediyor. Bu arada, Enes’in komşularıyla sürekli diyalog hâlinde bir sporcu olduğunu not edelim. Onlara sık sık baklava ikram eden Kanter, komşularını özel günlerde yalnız bırakmamaya gayret ediyor. enes kanter5

Dışarıdaki programlarını bitirdikten sonra evine gelen Enes Kanter, odasına çekilmek yerine, salonda ev arkadaşlarıyla zaman geçiriyor. Hatta akşamdan kalma makarnadan bir tabak daha yiyor. Amerika’da belli bir yaştan sonra birçok öğrenci tek başına kalmak için ev ararken Kanter gibi bir yıldızın evini birkaç arkadaşı ve asistanıyla paylaşması bizi çok şaşırtıyor. Genç yıldız, evde zaman zaman yemek yapıyor, hatta bulaşıkları bile yıkadığı oluyor. Evdeki birliktelik ve uyum, günlük ibadetlere de yansıyor. Namazlar tek başına değil, cemaatle kılınıyor.

İki günlük misafirliğimiz süresince, Kanter’in insanlarla çok hızlı ve samimi diyalog kurduğuna şahit oluyoruz. Sadece halkla değil, takım arkadaşlarıyla da arasının çok iyi olduğunu görüyoruz. Özellikle NBA’in en önemli yıldızlarından Russell Westbrook’un Kanter’le çok yakından ilgilenmesi dikkatimizi çekiyor. Dikkatimi çeken başka bir ayrıntı da Kanter’in bütün programlara zamanında, hatta erken gitmesi.

Vanlı bir ailenin çocuğu olan 24 yaşındaki Enes Kanter ile basketbola nasıl başladığını, eğitimini, Amerika serüvenini, NBA’e seçilişini, günlük hayatını, Türk Millî Takımı’na çağrılmayışını ve daha birçok şeyi konuştuk.

-İsterseniz öncelikle hayat hikâyenizden başlayalım. Zürih, Van, Ankara, Amerika şeklinde devam eden ilginç bir öykünüz var. 

İsviçre doğumluyum. 11 aylıkken, akademisyen olan babamın görevinden dolayı Zürih’ten Van’a taşındık. 7. sınıfa kadar Serhat Koleji’nde okudum. Basketbol nedir bilmiyordum. Spora futbolla başladım. Çok çalım atardım. Herkes gibi futbolcu olmak istiyordum. Van Gölü’nün kenarına gider, dalgalara tekme atarak güçlenmeye çalışırdım. Sonra beden eğitimi öğretmenim Fatih Karalı beni basketbol takımına çağırdı. Annem, “Oğlum, otur ders çalış. Milyonlarca insanın arasında sen mi basketbolcu olacaksın?” derdi.

-Babanız ne diyordu? 

Her zaman “Oğlum, boyun uzuyor da ne oluyor?” diyordu. Bir gün okulun bahçesinde babamla (onun da boyu uzundur) teke tek maç yaptık. Yenince bana artık güvenmeye başladı.

-Basketbolcu olmaya ne zaman karar verdiniz? 

Bir gün Türkiye Basketbol Millî Takımı’nın maçını izliyordum. Türkiye’nin galip gelmesinden sonra ‘Ben de basketbolcu olacağım’ dedim. Tabii bunun kolay olmadığını biliyordum. Plastik topla basketbol oynamaya çalışırdım. İlk başlarda atışlarım potaya bile değmezdi. Sokaktaki levhalardan kendimize pota yapardık. Daha sonra Van’da 12 Dev Adam Basketbol Kursu’na gittim. Babam o zaman Zonguldak’ta görevliydi. Orada birileriyle tanışmış. Bir gün Van’a döndüğünde “Seni Ankara’da bir spor kulübüne götüreceğim.” dedi. 7. sınıftan sonra gittiğim Ankara’da kendimi köyden şehre inmiş gibi hissettim. Kulüpten biri bizi evine götürdü. Babam şahsı beğenmeyince, o kulüpten vazgeçtik. Demetevler’de bir okul bulduk. Basketbol oynadığımı söyledim. Hemen denediler ve beğendiler. Sonra beni Samanyolu Koleji’ne götürdüler, orada turnike yaptırdılar. Hatta o zaman benden 3 yaş küçük kardeşim de katılmıştı. Ona, gitsin güreşçi olsun, dediler. Kardeşim o zaman çok ağlamıştı. Samanyolu’nda ikinci gün bana lisans çıkardılar. İlk maçımı Keçiören Belediyesi’ne karşı oynadım. Hoca oyuna girmemi istedi. Oyuna nasıl girileceğini bilmeden direkt daldım. Hemen uyardılar beni. O maçta 9 sayı atıp 12 ribaunt aldım. Ali diye bir arkadaşımla devamlı basketbol çalışırdık. O günleri hiç unutmam. Delik ayakkabıyla çıktığım antrenmanlar oluyordu. enes kanter

-Sonra… 

Daha sonra babam beni İstanbul’a Ülker-spor’a götürdü. Antrenmana çıkardılar ve beğendiler. O yıl annem izin vermedi. Samanyolu’nda devam etmemi istedi. Okuldaki öğretmenim kantinden bana bir şeyler ısmarladı. Ben de ona kanarak kaldım (gülüyor). İyi ki kalmışım. Samanyolu Koleji’nde yatılı kaldığım için oradaki abiler, belletmenler benimle çok ilgilendiler. Daha sonra tam Ülker’e geçeceğim zaman kulüp Fenerbahçe ile birleşti. Dereağzı’na gittiğimde tesisler hiç hoşuma gitmemişti. Ben burada oynayamam, demiştim. Hatırlıyorum, Aydın Örs antrenmanları izlemeye gelirdi. Pekmez içip antrenmana gidiyordum. 16 Yaşaltı Millî Takım’a seçildim. İstanbul’daki ilk yılımı Fenerbahçe’de geçirdim. Performansımla Türkiye’nin en değerli oyuncusu oldum. Fenerbahçe Koleji’nde okumaya devam ettim. Ailem de benden dolayı İstanbul’a geldi. Ardından Fenerbahçe A takımıyla idmanlara çıkmaya başladım. O zaman uzamaya devam ediyordum. Birçok kategoride oynuyordum. Dizlerim ağrımaya başladı. Doktora gittim, dizinin yapısını değiştirmemiz lazım, dedi. Bu da en az 1,5 yıl oynamamam demekti. Fenerbahçe’de Eurolig ve Türkiye Ligi’nde oynuyordum. Çok yoğun bir tempo içindeydim. Dizlerim daha fazla dayanamadı, patladı. A takımında oynarken Fenerbahçe Koleji yardımcı olmadı. Ayrılıp Bostancı Doğa Koleji’ne geçtim. Basketbolcu arkadaşlarımın bir kısmı benimle geldi. Doğa Koleji’nde dünya şampiyonu olduk. Dizlerim ağrımadan önce menajerim “Gel, Amerika’da oku ve oyna.” dedi. Benim Amerika’ya gideceğim takımda duyuldu. “Buradan para aldığını söyleriz, sen Amerika’da oynayamazsın.” dediler (Amerika’da kolej ve üniversite liglerinde oynamak için profesyonel olmamanız gerekiyor). Ben de gitmekten vazgeçtim. Sakatlıktan sonra geri döndüm. F.Bahçe para teklif etti. 1 milyon lira vereceklerdi, istemedim. Amerika’ya gitmemi istemiyorlardı. Teklifi 6 milyona çıkardılar. Amerika’ya gitmeye kararlıydım. Mirsad Türkcan, sahada herkesin önünde ayakkabısını çıkardı ve bana fırlattı. “Benden habersiz nasıl gidersin!” dedi.

-Başka neler yaşandı bu süreçte? 

enes kanter6Yönetici Mahmut Uslu beni Şükrü Saraçoğlu Stadı’na çağırdı. Çok cazip tekliflerde bulundu. Yeni yapılacak salona senin adını vereceğiz dedi. F.Bahçe’den yine arayıp “Eğer gidersen Aziz Yıldırım altyapıyı kapatacak.” dediler. Ama ben kararlıydım. Gitmek istiyordum ama birçok engelle karşılaştım. ABD’ye gideceğimiz zaman menajerim tanınmayacak şekilde gizlenerek geldi. Amerika’ya geldiğimde Türkiye’de medya aleyhimde çok haberler yazdı. 2009’da 18 Yaşaltı Millî Takım’da oynadım ve Amerika’ya geldim. Las Vegas’taki Findlay Prep Okulu’na gittim. Orada hem okuyup hem oynayacaktım. 3 hafta orada kaldım. Nike ile sponsorluk anlaşmam vardı, bu da profesyonel olduğumu gösteriyordu. Profesyonel oynadığım için lisede oynayamadım. Daha sonra West Virginia’ya geldim. Burada da 3 hafta kaldım. Sonra buradan da haber geldi, profesyonel oynadığım için lisede oynayamayacağımı söylediler. Los Angeles’ta bir liseye gittik, orada da antrenman yapacak sahamız yok. Kentucky Üniversitesi koçu John Calipari, Los Angeles’a geldi, beni ikna etti. Chicago’da bir süre Michael Jordan’ın özel antrenörüyle çalıştım. Nike Hoop Summit turnuvasında Dünya Karması ile Birleşik Devletler Karması arasındaki maçta 34 sayı, 13 ribauntla oynadım. 2008’de Dirk Nowitzki’ye ait 33 sayılık rekoru kırdım. O dönemde yine Fenerbahçe’den bir milyon dolar aldığım yalanı dolaştı. 2009’da Kentucky Üniversitesi ile anlaştım. Daha önce profesyonel oynadığım iddiaları mahkemeye taşındı. Hukuki süreçler başladı.

-Hukuki süreç nasıl sonuçlandı peki? 

O sırada Türkiye Basketbol Federasyonu Başkanı Turgay Demirel, Aziz Yıldırım’ın korkusundan, Türkiye’ye geri dön, dedi. Ben Amerika’da oynamaya kararlıydım. Ama hukuki süreç aleyhime sonuçlandı. Hiçbir zaman lise ve üniversite (NCAA) liglerinde oynayamayacağım kararı verildi. Bu karar beni çok üzdü. Ne yapacağımı bilmiyordum. Moralim çok bozuldu.

-Üniversite ne yaptı? 

Beni bırakmak istemiyorlardı. İstersen kalabilirsin, dediler. Ama oyuncularla idman bile yapamıyordum. Çözüm olarak beni öğrenci asistan koçu yaptılar. Uzun süre oynayamadım. Her yerde ismim çıkmıştı. Tabii ki ortada çok belirsizlik vardı. Çok zor bir dönemdi. Ama yolumdan dönmedim. Sonra NBA’in draft dönemi başladı. Utah Jazz beni seçti. Oysa ben gitmek istemedim. Draftta 3. sıradan seçilmem herkesin dikkatini çekti. Utah’ın beni seçtiği yıl (2011) NBA’de lokavt oldu. Yine o dönemde Millî Takım Koçu Nihat İziç, Enes NBA’ye hazır değil, şeklinde bir açıklama yaptı. Bunlar benim canımı çok sıktı.

-Utah’ta Mehmet Okur vardı o zaman değil mi? 

Evet. Benimle ilgilendi. Ferrari’sine bindirip yemeğe götürdü. Takıldım onunla biraz. Ağabeylik yaptı bana diyebilirim. Daha sonra o da takımdan ayrıldı. Okur, takımda Türkiye adına güzel izlenimler bıraktı. O işime yaradı. 2012’de sezonun bitmesine 11 maç kala omzum çıktı. Ameliyat oldum.

enes kanter4-Neler hissettin omzun çıktığında? 

Moralim çok bozuldu. İbadetlerime daha çok dikkat etmeye başladım. O süreçte basketbolu bırakmayı düşündüm. Şu an birlikte çalıştığımız Mevlüt Çınar Bey beni bir gün ziyaret etti. Ona basketbolu bırakmaya niyetli olduğumu söyledim. O da bunun çok iyi bir karar olmadığını, biraz daha düşünmem gerektiğini anlattı. Bediüzzaman’dan örnekler verdi ve beni ikna etti. O dönem Fethullah Gülen Hocaefendi’yi ziyaret ettim. Ziyaret sonrası içime bir ferahlık geldi. Basketbolun ülkemi ve değerlerimi anlatmam için bir vesile olduğunu düşündüm. Utah’ta çok rahat değildim. 4. yılımda Dallas maçından sonra takas istediğimi söyledim. O dönem benim için zordu. Takas istediğim hâlde son güne kadar bir ses çıkmadı. Takas döneminin bitmesine saatler kala Oklahoma’ya takas oldum. Çok iyi bir fiyata kontrat imzaladım.

-Amerika’ya ilk geldiğin günlere dönelim istersen. İlk günler nasıl geçti? 

İlk günler Las Vegas ve Chicago’da geçti. Herkes çok değişik geliyordu bana. İnsanları anlayamıyordum. Türkiye moralimi bozmaya devam ediyordu. Medyada hemen her gün aleyhimde haber çıkıyordu. Ama hiçbir zaman umutsuz olmadım. Hedefim her zaman NBA’de oynamaktı. Van’da bile koltuğumun altında tuttuğum notlarda ‘Hedefim NBA’ diye yazıyordum.

-Oklahoma City’de mutlu musunuz? Hedefleriniz neler? 

Oklahoma’da dikkatimi ilk çeken şey profesyonellikti. Takım yönetiminin sizinle olan ilişkilerinden sistemin işlemesine kadar. Bunun yanında, Utah’tan daha başarılı bir kadrosu var. Bu kadroyla oynadığınızda hem daha çok tatmin oluyor hem de gelecek adına üzerine inşa edebileceğiniz daha performanslı bir kariyer imkânı yakalıyorsunuz. Hedefimize gelince… Tabii ki NBA şampiyonluğu. Ama bu sene bize gelir mi bilemiyorum. Buna namzet bir kadromuz var. İnşallah diyelim.

-Takım arkadaşlarınız ve koç Billy Donovan’la diyaloğunuz nasıl? 

Çok iyi. Takım arkadaşlarım ve taraftarlar bana yabancılık yaşatmadı. Dediğim gibi, profesyonelliği çok hazmetmiş bir takım. Geçen sene Türkiye’de maç yapmaları da ayrı bir güzellik oldu. Şu an hepsi Türkiye’yi çok seviyor ve tekrar gelip ziyaret etmek istiyor.

enes kanter2-Russell Westbrook gibi bir takım arkadaşınız var? Aranız nasıl?

Russell çok hareketli biri… Bitmeyen bir enerjisi var. En yoğun günlerin sonunda bile hâlâ onu yerinde zıplıyor bulabilirsiniz. Ayrıca takımda saygı duyulan biri… Kevin Durant’ın yokluğunu hissettirmiyor takımda. Bizlerle yakın diyaloğu sahadaki ortak çalışmamıza da yansıyor. İstanbul’a geldiğinde en çok Kapalıçarşı’yı sevmiş. Sürekli onun muhabbetini yapıyoruz.

-Taraftar senin için ‘Korkusuz Türk Savaşçı’ diyor.

Bu onların takdiri. Ben sahada oyunumu oynuyorum. Mücadeleyi hiç bırakmadan elinizden geleni yaptığınızda, sevenleriniz sizi en güzel lakaplarla çağırmak istiyor. Sanırım şimdilik bunu bulmuşlar. Henüz yeniyim. Oklahoma’da kalırsam farklı lakaplar da gelebilir. Ama en önemli konu tabii ki lakabın hakkını verip en iyi temsille hizmet etmek.

-Takımda oynama süren az, buna rağmen istatistiklerin çok iyi. Bu durum performansını nasıl etkiliyor?

Koçun tercihi. Herkes oynamak ister. Benim tek görevim sahaya her girdiğimde en iyi performansı ortaya koymak. Ben de bunu yapmaya çalışıyorum.

-Pota altındaki çabukluğun ve hareketlerin kendine has. Özel çalışma mı yapıyorsun? Örnek aldığın bir oyuncu var mı?

Kendime has bir sitilim var, doğru. Tarzım biraz Pau Gasol ve Dirk Nowitzki’nin karışımı gibi. İkisi de çok saydığım basketbolcular. Ribaunt ve post up’larda adam okumayı severim. Rakibin daha önce ne yapacağını sezerim. Örnek aldığım kimse yok. Her zaman kendim olmaya çalıştım.

-NBA’de oynayan Ersan İlyasova ve Ömer Aşık ile aranız nasıl?

Diyaloğumuz tabii ki var. Programlarımız yoğun olduğu için çok sık görüşemiyoruz. Ama her ikisi de Türkiye’yi başarılı şekilde temsil ediyor. Ömer de Ersan da ilk 5’te oyuna giriyor. Gün geçtikçe performansları da artıyor. Maçlarda her ne kadar rakip de olsak kendi kültüründen birini görmek insanı çok mutlu ediyor.

enes kanter1-Genç yaşta bu seviyeye nasıl çıktın? Gençlerin örnek alması için soruyorum.

Öncelikle bu seviyeye yükselmek ne kadar zevk verse de büyük bir sorumluluk. İsminden önce dilini, kültürünü ve bayrağını temsil ediyorsun. Aileni temsil ediyorsun. Her maç, onları anlatman için sana verilmiş bir lütuftur. Bu şuurda olurlarsa Allah yardım eder. Hedef çıtalarını en yükseğe koysunlar. Herkesin gelmek istediği yer NBA’dir. Ben hedeflerimi en yükseğe koydum. Hedefe dua ile başlamalarını tavsiye derim. Sonra çalışmak lazım. Yetenek bir yere kadar getirir. İşini severek yapacaksın. NBA’dekiler işlerini severek yapıyor.

-NBA’deki en büyük hedefin ne?

Yeteneğimi ve başarıyı kendimden bilmiyorum. Bütün bunlar Allah’ın bir lütfu. En büyük hedefim, her zaman en yükseğe çıkıp kıymet verdiğim ülkemi, bayrağımı, kültürümü, dilimi herkese anlatabilmek. Bana verilen yetenekleri Allah’ın yolunda kullanmak. Siz Allah’ın davasını, Resulullah’ın davasını yarı yolda bırakmazsanız Allah da sizi yarı yolda bırakmaz.

-Basketbolu bıraktıktan sonrası için planlarınız var mı? Mehmet Okur Utah’ta görev aldı, Michael Jordan beyzbola geçti, Kerim Abdul Jabbar sinema oyuncusu oldu.

Bir dönem Afrika’nın bir ülkesinde beden eğitimi öğretmeni olmak istiyordum. Şu an ise basketbol kampları düzenlemek ve bunun dışında insanların sadece eğitim ve öğretimlerine katkıda bulunacak projeler geliştirmek isterim. İnşallah bir gün Hakan Şükür abimle, Türkçe Olimpiyatları gibi spor olimpiyatları organize etmek isterim. Türk okulları dünyanın 170 ülkesinde. Buradaki başarılı sporcuları ABD’deki okullara getirip yetiştirmek çok önemli.

enes kanter7MİLLÎ FORMAYI TEKRAR GİYECEĞİM İNŞALLAH

-Türkiye Basketbol Ligi’ni takip edebiliyor musun?

NBA’de bir sezonda 80 küsur maç oynuyorsunuz. Ayrıca idmanlar, takımla olan diğer sosyal projeler ve programlar size hiç vakit bırakmıyor. Arada bakmaya çalışıyorum ama inanın vakit bulamıyorum. Bulduğum boş vakitlerimde ruhumu ve zihnimi hem dinlendirecek hem besleyecek kitaplar okumaya çalışıyorum.

-Millî Takım’la ilgili son 2 senedir hakkında çıkan söylentilere, kimi zaman karalamalara karşı ya sessiz kaldın ya da kendince cevap verdin. Bununla ilgili son durum nedir? Önümüzdeki günlerde Enes Kanter’i millî formayla görecek miyiz? Türk basketbolseverlere bir mesajın var mı?

Dediğiniz gibi gereksiz söylemlere karşı ya sessiz kalmaya ya da müspet hareket etmeye gayret gösterdim. İnanın kimi zaman insanların yorumları karşısında, yaptıkları çıkarımlar karşısında donup kalıyorsunuz. Son 2 senedir hakkımda ağza alınmayacak ifadeler kullanıldı, akla hayale gelmeyecek senaryolar çizildi. Şimdi burada bunları tekrar etmemin bir anlamı yok. Daha önceki birçok röportajımda dile getirdim bunları. Ancak tek bir şey söylemek ve bunu tekrar ifade etmek istiyorum: Ben milletimi, millî takımımızı, bayrağımızı, beni bu konuda usulsüzce eleştiren insanlardan bin kat daha fazla seviyorum. NBA’de bulunduğum her anımı ‘Temsil ettiğim değerlerimizi, memleketimizi, bayrağımızı bu insanlara nasıl sevdirebilirim?’ diye geçiriyorum. Kimse ‘Enes Kanter şöhret ve para peşinde, memleket aklının ucunda bile değil’ zannetmesin. Esasında haklılar; memleket aklımın ucunda bile değil. Çünkü memleketim kalbimin tam ortasında. Bayrağımızın dünyanın her köşesinde saygı duyulan bir unsur hâline gelmesi için elimden geleni yapmaya gayret ettiğimi herkesin bilmesini istiyorum. Uzun bir cevap oldu ancak beni çok rahatsız eden bir mesele bu. O yüzden bir kez daha ifade etmek istedim. Tüm halkımız bilsin ki hem bu sene hem de top koşturduğum seneler boyunca, millî formamızı giyeceğim inşallah. Hem de gururla…enes kanter8

ÖNEMLİ ŞEY, MEZUN OLDUĞUM KOLEJ  


-Basketbola ısındığınız dönemde neden Samanyolu Koleji’ni tercih etmiştiniz? 

Küçük yaşlarda olduğum için benim değil, ailemin tercihiydi bu aslında. Ama şimdi ailemin bana böyle başarılı bir kurumu neden seçtiğini anlayabiliyorum. Herkes çocuğunun en iyi eğitimi almasını ister. Ve takdir edersiniz ki eğitim sadece matematik, fen, fizik ve sosyal bilimleri çok iyi bilmekle olmaz. Bunları iyi bilmenin yanında, eğitim sizi hayata da hazırlamalı. Rol model öğretmenlerinizden almanız gereken ahlaki değerleri de alabilmelisiniz. Bu yönden bakıldığında Samanyolu Koleji ve bu çizgide giden tüm diğer Hizmet okulları bu imkânları sunabiliyor. Bu kurumlar haricinde sunanlar da vardır mutlaka ama ailemin tercihi burası olmuş ve ben şimdi bununla gurur duyuyorum. Her fırsatta da mutluluğumu ifade ediyorum.

-Nasıl bir öğrenciydiniz?

Samimi insanlarla çevrelenmek benim için büyük bir fırsattı. Ortaokulda başlayan basketbol yolculuğum sırasında da bu bana çok yardımcı oldu. Dışarıdaki insan ilişkilerimi, okulumdaki o samimi ortamdan edindiğim ahlak üzerine yürütüyordum. Bu açıdan sosyal çevremdeki ilişkilerimin gelişiminde okulumdaki arkadaş ve öğretmenlerim çok etkili olmuştur.

-İyi eğitim veren bir kolejde okurken neden basketbola yöneldiniz? Sizi buna yönlendiren en önemli etken neydi?

Basketbol iyi bir meslek değil mi ki bu soruyu soruyorsunuz (gülüyor)? Basketbol benim için biraz hayatın akışında kendimi bulmamla oldu. Ne benim ne ailemin ne de okul çevremin planlayarak, düşünerek yön verdiğimiz bir şeydi. Boyum uzun olduğu için sanırım fıtrî bir yönelme oldu basketbola. Beni basketbola başlatan ise Van Özel Serhat Koleji’ndeki beden eğitimi öğretmenim Fatih Karalı oldu.

-Peki, lise hayatınızın kariyeriniz üzerinde bir etkisi oldu mu?

enes kanter10Kariyerim ile Samanyolu Koleji’nin teknik manada bir ortak noktası yok. Ancak benim için ve diğer mesleklerde ilerleyen Samanyolu mezunları için okulumuzdan aldığımız en önemli şey, bizlere verilen karakter eğitimiydi. Her okulda matematiği, fiziği, sosyal bilimleri bu seviyede öğrenebilirsiniz. Bunlar herkesin istifadesine açık bilimler; ancak bir öğrenciye karakter kazandırmanın yolu, onu verecek kişinin karakterli ve ahlaklı olmasından geçiyor. Sanırım Samanyolu’nun en büyük avantajı bu. Bu açıdan değerlendirdiğimizde, bugün kariyerimdeki en önemli şeyin lise yıllarımda hocalarımdan öğrendiğim ‘insan gibi insan olma’ karakterinin bendeki yansımalarıdır. Farkına varmadan, bugün onları taklit ediyor ve takip ediyorum. Bu da kariyerinizdeki başarıları getiriyor. İşinize olan saygınız, arkadaşlarınızla ilişkileriniz… Her ne kadar onların çizdiği çizgide henüz minik adımlar atıyor olsam da onların emeklerine çok şey borçluyum.

ENES KANTER İLE KISA PASLAŞMALAR   

-NBA’de karşısında oynamaktan en çekindiğin oyuncu kim?

Yok. Çok çok iyi olsalar bile onların da iki kolu ve iki bacağı var.

-Kendisini örnek aldığın oyuncular?

Nowitzki (Dallas), Pau Gasol (Chicago).

-NBA tarihinde 1960’ların Boston Celtics’i mi, 1990’ların Chicago Bulls’u mu?

Michael Jordan, Scottie Pippen ve Denis Rodman’lı Chicago Bulls.

-Aklından çıkmayan maç ve sebebi?

Los Angeles Lakers’a karşı oynadığım ilk NBA maçıydı. Ben küçüklüğümden beri Lakers’ta oynamak isterdim. 11 ribaunt almıştım.

-Hayatın filme çekilse ismi ne olsun istersin?

Bir Garibin Davası.

-Tüm zamanlardan birlikte oynamak istediğin 5 oyuncu istense kimleri seçerdin?

Westbrook, Michael Jordan, Lebron James, Carl Malone, Kerim Abdul Jabbar.

-Takımda en yakın arkadaşların kim?

Steven Adams ve Russell Westbrook.

-Yemek sorun oluyor mu?

Sorun olmuyor. Takım bize helal yemek çıkartıyor. Bu konuda çok hassasım. Her önüme gelen yerde yemek yemiyorum. Bir restorana gitmeden iyice araştırırım. Takım bu konuda bana çok saygılı.

-Ailenle sık sık görüşüyor musun?

Daha çok internet üzerinden görüşüyorum. Saat farkı olduğu için görüşmelerimiz zor oluyor. Babam kalkıp maçımı izliyor. Annem de izliyor ama herhâlde uyukluyordur.

-Amerika’da en çok sevdiğin üç şey ne?

Bir, Türk toplumu ile bir araya gelmek. İki, Amerikalılara kültürümüzü anlatmak. Üç, insanların saygısı. enes kanter9

-Peki, en sevmediğin üç şey?

Bazı restoranlardaki kokular. İstediğin zaman gidip çorba içecek bir yer bulamamak. Saat farkı.

-Takımın en çok kazanan oyuncularındansın. Paranı nasıl değerlendiriyorsun?

Bir insanın masrafları belli. Bu masrafları kendi çizgimizin dışına çıkmayacak şekilde yapıp gerisini hayır işlerinde kullanmaya çalışıyorum.

-Başını yastığa koyduğunda ne düşünürsün?

Müslümanların durumunu.

-Kendine en çok neyi yakıştırırsın?

Gömlek.

-Tuttuğun futbol takımı?

Hakan Şükürspor!

-Yaptığın en büyük çılgınlık?

Utah Jazz’dan takas istemek. Çünkü bunu her oyuncu isteyemez.

-Benzetildiğiniz biri var mı?

Barcelona’daki Luis Suarez.

-Yaşamak istediğin duygu?

Türk Millî Takımı’yla Avrupa ve dünya şampiyonluğu.

-Ulaşamadığın biriyle tanışıp sohbet etme imkânın olsaydı bu kim olurdu?

Üstad Bediuzzaman. Ondan çok şey öğrenmek isterdim.

-Seni en çok ne kızdırıyor?

İnsanların işlerinde lakayt olmaları.

-Hissettiğin en büyük fiziksel acı?

Utah’tayken omzumun çıkması.

-Arabanda tek başına olduğunda hangi şarkıyı söylersin?

Bana Kırmızı Gülleri Verin.

-Favori kahvaltında neler olmalı?

Patatesli yumurta, menemen.

-Ayakkabı numaran kaç?

51,5.

-En son okuduğun kitap?

The Road to Character, The World’s Greatest Short Stories, Kırık Testi, İbretlik Hatıralar.

-Türkiye’den ABD nasıl görünüyordu?

Ulaşılması çok zor. Ama ulaşıldıktan sonra özgürlükler ülkesi. Kuralları çok.

-NBA maçlarında en çok zorlandığın şeyler?

Uçak seyahatleri ve zaman farkı.

-Seni Millî Takım’da ne zaman göreceğiz?

Öncelikle, milli formayı giymeye her zaman hazır olduğumu belirteyim. Siyasi hava dağılıp federasyona profesyonellik geldiğinde.

-Hidayet Türkoğlu, All Star için Türk basketbolcular yerine Karadağlı Nikola Vucevic’e oy verin diye bir twit attı. Bunu nasıl karşıladın?

Ben Hidayet’i severim. Türkiye’de son zamanlarda yaşanan olaylardan sonra o da güce boyun eğdi. Geçen yıl Orlando maçına davet ettim. Miami’deydi. Gelemeyeceğini söyledi. Güce boyun eğmek her şeyi anlatıyor.

-Türkiye’de yaşanan olaylarla ilgili çok twit attığın için bazen eleştiriliyorsun.

Ben de her Türk vatandaşı gibi yaşanan olayları takip ediyorum. Olumsuz olaylarda sessiz kalmak istemiyorum. Mazlumun yanında, zalimin karşısında olmayı benimsiyorum.

-Aldığın tepkiler seni nasıl etkiliyor?

Sahaya adımımı attıktan sonra oyunu düşünüyorum. Performansımı etkileseydi ben kendimi durdururdum.

-Ailen, Türkiye gündemini yakından takip etmeni nasıl karşılıyor?

Abartmamamı istiyorlar. Ama bilmiyorlar ki içimde volkan yanıyor. Bıraksalar patlayacak.

-Türkiye’de yaşanan son süreçte seni ne üzdü?

Böyle güzel bir memleketin dostlarını kaybetmesi. Maalesef ülkemizdeki bazı kesimler yüzünden Müslümanlığın doğru anlatılamaması ve yaşanamaması.

-Hayatında pişman olduğun bir dönem oldu mu?

Şeytan geçmişi hatırlattığında siz de ona geleceği söyleyin. Her insan hata yapabilir. Hata yapanların en hayırlısı tövbe edendir.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.