Related Articles
Vahşetimden prangalar eskittim
Son dönemde Hollywood’un politik doğruculuk hamleleri klasikleri de vurmaya başladı. Günümüz paradigmalarına uymayan ne varsa ayıklanıyor. Söz konusu bir edebiyat klasiği olsa bile.
Geçtiğimiz hafta ABD ile aynı gün Türkiye’de de gösterime giren Vahşetin Çağrısı / The Call of the Wild, Jack London’ın aynı adlı eserinden uyarlama. Daha önce de birkaç kez sinemaya uyarlanan eserin en ‘light’ halini izliyoruz.
Yapım ekibi, bir çocuk filmi için yola çıkınca London’ın eserinden ilk elenen unsur, aynı zamanda romanın en temel meselesi olan insani ve hayvani ilkellik. Yazarın kendi tecrübelerinden yola çıkarak kaleme aldığı roman, 19. yüzyıl sonunda Alaska-Kanada sınırındaki Yukon bölgesinde, ünlü Altına Hücum günlerinde geçer. St Bernard / Scotch Collie kırması iri cüsseli Buck, California’daki bir malikanede yaşayıp giderken sıcak yuvasından kaçırılıp Alaska’nın soğuk ikliminde kızak köpeği olarak kullanılır. Geçici sahiplerinin uyguladığı acımasız şiddet, kuzeyin ‘ilkel’ köpeklerinin içgüdüsel tavırları ile birleşince Buck’ın genlerindeki vahşetin çağrısı canlanır. Bu vahşi dünyada Buck’a iyi davranan tek kişi John Thornton’dır. Nihayetinde onunla da yolları ayrılınca ‘vahşetin çağrısı’na uyan Buck, güçlü olanın hayatta kaldığı, ilk atalarının yaban hayatına döner.
Jack London’ın 1903’te yayımlanan eseri Darwinci ruha sahip. Ayrıca, yazarın soyaçekimci (öjenik) düşüncelerinin de berraklaştığı bir roman. Medeniyetten uzaklaştıkça özüne, ilkel köklerindeki vahşi duyguların ortaya çıktığı doğal yaşama dönen bir köpeğin öyküsü. Açgözlülüğün ve ölümcül hırsın su yüzüne çıktığı Altına Hücum döneminde geçmesi tesadüf değil. Klondike’taki altın arama seferberliğinin bir sonraki aşaması erken kapitalizm ile kurulan başka bir ‘vahşi’ düzen olacaktır. Fakat Harrison Ford’un (John Thornton rolünde) omuzlarına yüklenen filmin bu tür dertleri yok.