WSJ – “Türk İsyanı’nın kökeni”

WSJ – “Türk İsyanı’nın kökeni”

ABD Türkiye’yi Müslüman demokrat ülke bir model olarak görse de Türkler özgürlüklerini kazanmanın o kadar da kolay olmadığını farkettiler.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan daha iki ay önce İstanbul’da Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nden Türkiye’nin bu kozmopolit kültür başkentinin 2020 Yaz Olimpiyatları’na ev sahipliği yapabilmesi için oy istemişti. Ancak, aynı şehir, geçtiğimiz günlerde polisin büyüyen öfkeli kalabalıkla çatışması sırasında gözyaşı gazı kadim camilerin üzerinden esiyordu. Binlerce insan hastanelik olurken bazı raporlara göre birkaç kişi hayatını kaybetti.

Küçük bir çevreci gurup 28 mayısta biraraya gelip İstanbul’da bir parkın alışveriş merkezine çevrilmesine karşı çıktığında, bu eylemin Türk Baharı diye adlandırılan bir harekete dönüşeceği daha pek belli değildi. Hükümetin su topları ve gözyaşı bombalarıyla gösterdiği sert tepki bu hareketin kısa zamanda Ankara, İzmir ve daha pek çok şehir ve beldeye yayılmasına neden oldu. Öfkeli Türkler’in reaksiyonu Başbakan Erdoğan ve pek çok Batılı gözlemciyi şaşırttı. Bu şaşırtıcı olmamalıydı. Aslında rahatsızlık uzun zamandan beri kendini belli ediyordu.

Turistik gezi yapanlar ve ziyarete gelen milletvekilerine göre, Erdoğan’ın şansı açık görünüyordu. Adalet ve Kalkınma Partisi, Türkçe kısaltmasıyla AKP, 2002 yılından beri her seçimde oylarını yükselterek iktidar partisi olmaya devam etti. AKP’nin oyları 2000’de %34’ten 2011’de %50’ye kadar yükseldi. Erdoğan’ın başarılı ekonomi yönetimi ülkeyi bir ekonomik yönden oldukça geliştirdi. 2010 ve 2011 yıllarında yüzde sekiz büyüyerek Çin’in ardından petrole dayalı olmayıp en çok gelişen ikinci ekonomi oldu.

Erdoğan’ın, Türkler’e kendisini hiçbir şeyin durduramayacağını söylerken büyük haz duyduğu aşikardı. En son seçim galibiyeti sonrası kendini pek çok muhteşem esere imza atan 16. yüzyıl Osmanlı mimarı Sinan’a benzetmişti. Görevi süresince Başbakan’ın ülkeyi yeniden yapılandırma isteği de gözlerden kaçmadı. Erdoğan son bir kaç yıldır İstanbul’a üçüncü havaalanı ve yeni bir boğaz köprüsü projeleri üzerine yoğunlaşmıştı. Kendisi ayrıca Karadeniz ve Marmara Denizi’ni bağlayacak 30 mil (yaklaşık 48 km) uzunluğunda ikinci bir boğaz yapma sözü vermişti. Başbakan İstanbul’un bir tepesine 30,000 kişiyi ağırlayacak dev bir cami yapmayı da önerdi.

Her şeyi kontrol altına alıp yönetimin bütün kademelerini yönetebilen karizmatik lider Erdoğan uzlaşmayı bırakıp İslamcılık ve kan davasına yöneldi. Üçüncü köprüye 16. yüzyıl Osmanlı padişahı Birinci Selim’in ismini vereceklerini açıklayınca Alevi toplumunu kışkırttı çünkü Sultan Selim’in 40,000 Alevi’yi katletmişti. Şehrin siluetini değiştirecek devasa bir cami yapılacağını açıklaması ve alkol satışı ve tüketimiyle alakalı düzenlemeler önermesi de İstanbul’un batı yanlısı bölgelerindeki liberalleri kızdırdı. 31 mayısta polis saldırılarından sonra çevrecileri “marjinal unsurlar” olarak nitelemesi bardağı taşıran son damla oldu.

Son on yılda, Vaşington Türkiye’yi bir Müslüman demokrasi modeli olarak sunuyordu. Türkler’e göre ekonomik ve siyasi özgürlükler gittikçe daha çok baskı altına alınıyor.  

Türkiye bütçesi ilk bakışta iyi görünse de Erdoğan kendisinden önce gelen bütün başbakanların toplamından daha çok dış borçlanma yaptı. (Türkiye’nin borçlarının gayri safi milli hasılaya oranı %36, ABD’ninki ise %105). Geçen yıl büyüme %8.8’den %2.2’ye gerileyince Türkiye’nin borçlarını ödeyemeceği tartışması ortaya çıktı. Türkler hane halkına düşen borcun AKP döneminde %3,600 artmasına da tepkili.

Bu arka plan göz önüne alındığında, pek çok Türk Erdoğan ve yardımcılarının iktidardayken zenginleşmelerinden şikayetçiler. Pek az kişi Başbakan’ın yeni elde ettiği servetini oğlunun düğün hediyelerinden elde ettiğine inanıyor. WikiLeaks’in yayınladığı ABD’li diplomatik kaynaklara göre milyonlarca dolarlık mal ve İsviçre bankalarındaki sekiz hesaba göre Erdoğan’ın oldukça yüklü bir serveti var.

Türkler, Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı dönemiyle alakalı 13 yolsuzluk davasının milletvekilliği dokunulmazlığı zırhından dolayı beklemede olduğunu da unutmuyorlar. Pek çoğu Taksim Meydanı’nın tekrar inşa edilmesi projesinde Erdoğan’ın kişisel yatırımlarının etkisi olduğunu düşünüyor. Göstericiler polisle Taksim’de karşı karşıya gelmişti.

Geçen haftaki protestolar Türkiye’de basın özgürlüğünün baskı altında olduğunu tekrar göz önüne serdi. Polis göstericilere saldırdığı sırada CNN Türk’te yemek programı yayındaydı. On binlerce Türk ABD’deki CNN yayın organının Türkiye’deki Erdoğan yanlısı CNN Türk ile ilgisini kesmesi için dilekçe verdi. Hükümeti açıkça eleştiren gazetecilere göre bu tip arayışlar tehlikeli olabilir: Sınır Tanımayan Gazeteciler kurumuna göre Türkiye dünyada en çok gazeteci mahkum eden ülke.

Obama yönetiminin tepkisizliği Başbakan’a bu durumdan kolayca kurtulabileceği sinyalleri veriyor. Beyaz Saray Obama’nın Erdoğan’ın Vaşington ziyareti sırasında Türkiye-ABD bağlarına değindiği açıklamasını Sabah gazetesine verdi. Sabah önceden muhalif bir gazeteyken 2007 yılında hükümet tarafından el konulup, sonradan Erdoğan’ın damadına devredildi. İki lider görüştüğünde Türk hükümeti bir başka muhalif medya şirketine el koymaytaydı. Obama ise sessiz kalmaya devam etti.

Protestolar sürerken, pek çok Türk Erdoğan’ın sosyal medyaya da baskı yapacağından endişeliydi. Nitekim, sosyal medya göstericilerin en önemli iletişim aracı. Başbakan 3 Haziran’da “Şimdi ortada Twitter diye bir bela var. Yalanların en iyi örneklerini buradan bulabilirsiniz. Bana göre sosyal medya toplumu tehdit ediyor.” dedi.

Erdoğan iktidarını kuvvetlendirmeye ve protestocularla çekişmeye devam ederken ordudan korkmadığını da ortaya koydu. Ordu daha önceden hükümetlere isteklerini empoze edebiliyordu. 2007’den bu yana Erdoğan onlarca Türk generali hapse attı. Bu davranışı diplomatik çevrelerce alkışlandı. Fakat, Başbakan başka bir kurumun anayasal teminat sağlamasına da karşı çıktı. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç Anayasa Mahkemesi’ni eğer AKP’nin yasalarını anayasaya aykırı bulursa kaldırmakla tehdit etmişti. Erdoğan’ın yeni bir anayasa yazılması için gösterdiği gayretler pek çok Türk’ü ülkeyi sarsan protestocuların laikliğin son direnişi olduğuna ikna etti.

Erdoğan, İstanbul Belediye Başkanı’yken “Demokrasi tramvay gibidir. Durağa geldiğinizde inersiniz.” demişti. Türkiye örneğinde İslam ile demokrasinin uyum içinde olabileceğinin kanıtını bulmaya çalışan Batı, Türkler’in bildiğini bilmiyor: Erdoğan durağına yıllar önce gelmişti.

Rubin Amerikan Enterprise Enstitüsü’nde uzman olarak görev yapıyor.

Haberin Orijinali: http://online.wsj.com/article/SB10001424127887323469804578523143694345664.html

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.