Fatih Behçet Çağlayan
Eski Yazıları
- Fatih Behçet Çağlayan-Kilisede bir iftar programı
- Fatih Behçet Çağlayan - Organik yaşam
- Fatih Behçet Çağlayan- Acil serviste bir gün
- Fatih Behçet Çağlayan-ABD’de nitelikli öğretmen sorunu
- Fatih Behçet Çağlayan - Ümitsizlik ve ülkemin hali
- Fatih Behçet Çağlayan - Bir dönemin iz bırakan melodileri
- Fatih Behçet Çağlayan - Gurbet
- Fatih Behçet Çağlayan - Yiyecek israfı ve üzerimize düşenler
- Güneydoğu meselesi ve Hocaefendi
- Fatih Behçet Çağlayan - ZAMAN’da kısa bir yolculuk
- Daha eski yazılarını gör...
Fatih Behçet Çağlayan - Organik yaşam
Bundan on yıl kadar önceydi sanırım ilk defa organik besin kavramını duyduğumda. Marketlerde artık gözle görülür biçimde artan organik ürünler fiyatlarından ötürü benim için lüks tüketimden sayılıyordu.
Yine o yıllarda Amerikalı bir dostumun yoğun ısrarları sonucu organik bir muzu tatma imkanım olmuştu. Muzun tadında herhangi bir farklılık hissedemediğim bu deneyim uzun yıllar organik gıdaları adeta bir para tuzağı şeklinde algılamama sebep olmuştu. Ta ki Amish’lerle tanışana kadar.
Bilenler bilir. Teknolojiden uzak tamamen ilkel metotlarla tarım ve hayvancılık yapan bu topluluğun doğal yöntemlerle ürettikleri süt ve süt ürünleri çok meşhurdur. Katkısız sütü kaynattığınızda üzerinde biriken yağ tabakası zamanla kaymağa dönüşür ve lezzetiyle bizim meşhur Afyon kaymağını aratmaz. Neyse, sözü uzatmayalım. Amish’ler vesilesiyle Amerika’da uzun yıllar sütün gerçek tadını unuttuğunu fark eden ben, o dönemde tekrar organik ürünlere ilgi duymaya başlamıştım.
Eşimin de ısrarlarıyla artık azar azar da olsa evimize organik gıdalar girmeye başladı. Bütçemiz kısıtlı olduğu için eşim daha çok internet sitelerinde dolaşan, “organik olarak tüketmeniz gereken on besin” türünden listeleri takip etmeye başlamıştı.
Toprakta yetişen sebze ve meyvelerin kimyasalları emme potansiyeli göz önünde bulundurulduğunda; patates, soğan, çilek vb. gıdaları mümkün mertebe organik olarak temin etmeye başlamıştık.
Belki çoğunuzun başına da gelmiştir. Hormonlu olduğu her halinden belli bir çileği alıp ısırdığınızda içinin bembeyaz, tadının da adeta saman gibi olduğunu hissedersiniz. Organik çilekte bu böyle değildir. Hem tadıyla hem kokusuyla çilek yediğinizi bilirsiniz. Üstelik Amerika’da organik ürünlerin pek çoğu resmi olarak denetime tabi tutulur ve ürün üzerinde USDA (Tarım Bakanlığı) onaylı sertifikası yer alır.
Her ne kadar organik tüketim ile kanser riski arasında doğrudan bir ilişki olduğu ispatlanamasa da günümüzde organik ürünlere olan talep giderek artıyor. Hepimizin bildiği gibi günümüzde ölümlerin çoğu artık kanserden kaynaklanıyor ve insanların kansere yakalanma riski de gün geçtikçe artıyor.
Bilhassa Amerika gibi yaşam ömrünün 90-100 yaşlarına kadar çıkabildiği ülkelerde insanlar kansere yakalanmamak ümidiyle organik beslenmeye ağırlık vermiş durumdalar. Ancak yine de orta halli bir ailenin tamamen organik bir yaşama geçmesi çok yakın bir gelecekde mümkün görünmüyor. Ama yine de elden geldiğince organik beslenmekte fayda var diye düşünüyorum. Hiç olmazsa yediklerinizden lezzet almış olursunuz.
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment