İman, yanlışlık, farkındalık, yüzleşme, hesaplaşma ve helalleşme

Helallik dileyen dileyene.

Ortalık helallik dileyenden geçilmiyor desek sezadır.

Allah’tan, milletten, yakın dostlarından, akrabalarından, arkadaşlarından helallik dileyenler o kadar çoğaldı ki son zamanlarda.

Yanlış anlaşılmasın; küçümsemiyorum, aksine önemsiyorum.

Helallik dileme çok iyi bir şey.

Kökeni imana dayanıyor. Allah’a imana, ahirete imana.

Ben öteden bu yana tövbe ile irtibatı olduğunu düşünürüm helallik dilemenin.

Malum, tövbenin oturduğu zemin her şeyden önce Allah ile kul ilişkisidir.

Allah’ın yegane İlah ve Rab, kendisinin de kul olduğunu kabul, burada aranan ilk şarttır.

İman bu demektir zaten.

Kul, Allah’ın yap dediklerini yapmak, yapma dediklerini yapmamak zorundadır.

İman bunu gerektirir.

Fakat tam tersini yapmıştır kul.

Allah’ın, namaz kıl demesine rağmen kılmamış, masumlara iftira atma demesine rağmen atmıştır söz gelimi.

Gel zaman git zaman bu yanlışlığının farkına varmıştır.

İkinci adım burasıdır; farkındalık.

İmanının ve o imanın gereklerine göre hareket etmemenin farkına varmak.

Sonra bu yanlışı ile yüzleşmeye sıra gelir.

Muhasebenin, murakabenin, derin derin düşünmenin insanı sevk ettiği bir duraktır burası.

Kur’an’ın ifadesiyle “akleden kalbin” bulunduğu durak.

Yüzleşir yanlışları ile kul bu safhada.

Yüzleşme aynı zamanda kişinin kendisi ile hesaplaşması demektir.

Bu açıdan yüzleşme hesaplaşmayı beraberinde getirir desek yanlış olmaz.

Sonra?

Sonrası malum; can u gönülden Allah’a yönelip af dileme.

“Ben ettim sen etme” deme.

Bir daha o yanlışa dönmeyeceğine söz verme, ant içme.

Tövbe dediğimiz şey bu işte.

Bir de tövbe-i nasûh var.

Tövbe-i nasûh, kişinin yanlışlarına bir daha dönmeme konusundaki kararlılığına göre sıradan tövbenin bir adım ötesinde yer alır.

İman ile başlayan, yanlış amellerle devam eden, farkındalık ile farklı bir kulvara giren, yüzleşme ve hesaplaşma ile derinleşen ve tövbe ile son bulan bu yolculuğun son durağının adı bana göre helalleşme olabilir.

Dikkat edin bir süreçtir bu.

Dolayısıyla şunu diyebilirim rahatlıkla, iman olmadan, farkındalık olmadan, yüzleşme ve hesaplaşma olmadan ve nihayet kararlı bir geriye dönüşün adı olan tövbe olmadan helalleşme olmaz.

Can alıcı soruya geleyim şimdi.

Söz konusu yanlış olan ameller, namaz gibi Allah-kul ilişkisi değil de iftira, hırsızlık, mel’un darbe girişiminde olduğu gibi zararı başkalarına da dokunan ve dolayısıyla kul hakkını ihtiva eden şeyler ise ne olacak?

Süreçte bir değişiklik olmayacak.

Yine iman, yanlış amel, farkındalık, yüzleşme, hesaplaşma ve muhatabından bir daha yapmayacağım deyip helallik isteme.

Fakat burada yüzleşme ve hesaplaşma çok acılıdır.

Yüzü yere baktıracak; insana “keşke keşke keşke” dedirtecek bir aşamadır bu.

Toplum içindeki itibarı gidecektir.

Belki hakaretlere maruz kalacaktır.

Hesaplaşma ile mahkemeler devreye girecektir.

Cezalar, hapisler, sürgünler ve daha neler!

Bence olsun.

Ahirette rezil olmaktansa burada rezil olmak daha iyidir.

Böylesi bir aşamada yiğitçe ve mertçe davranmak Allah’ın rahmetine de vesile olur.

Kim bilir belki de hak sahipleri haklarını helal eder.

“İnsandır, herkes hata yapabilir, önemli olan hatasını anlayıp geriye dönmüş olmasıdır” der.

Şunu mu demek istiyorsun sorusunu bana sorabilirsiniz; “Yüzleşme ve hesaplaşma olmadan helalleşme olmaz.”

Evet; aynen bunu söylüyorum.

Bu yüzleşme ve hesaplaşma burada olmazsa zaten öbür tarafta olacak.

35 yılı aşkın İslami sahadaki okumalarım bana bunu söyletiyor.

İnsanın kendisi ile yüzleşmesi ve yapıp-ettiklerinden dolayı zarar gören kişilerle teker teker hesaplaşması olmadan helalleşmesi olmaz ve olamaz.

Yıllar boyu “Bir kişinin gıybeti ile bir cemaatin gıybeti aynı şey değildir.

Gıybet edilen kişiden helallik dilersin biter ama söz konusu kocaman bir cemaatse, o cemaati oluşturan bütün fertlerden helallik dilemezsen 70 yıl öteden kokusu duyulan cennetin kokusunu bile duyamazsın söylemlerini” hatırlayın lütfen.

Gelin bu cemaat örneğini kocaman bir topluma ya da ülkeye taşıyalım.

Yani yapılan yanlışlığın ortaya çıkardığı zarar kocaman bir toplumu, ya da bir milleti alakadar ettiyse, ediyorsa ve edecekse o zaman hesaplaşmanın da, helallik dilemenin de alanı o ölçüde genişleyecek demektir.

Yazı boyunca söylemeye çalıştığım ve iki defa da açıkça söylediğim cümleyi bir kez daha tekrar ederek yazımı noktalayayım; yanlışlarla yüzleşme ve muhataplarla hesaplaşma olmadan helalleşme olmaz. Nokta.

NOT: Bu yazım daha önce yayınlanan “Ahiret çok şenlikli olacak” yazımda dile getirdiğim düşüncelere muhalif değildir. Ben gerçeklerin perde arkası boyutuyla bu dünyada ortaya çıkmayacağı ve adaletin hakkıyla tahakkuk etmeyeceği zannından hareketle o düşüncelerimi dile getirdim. Keşke bu yazımda olduğu gibi ister somut deliller isterse muhataplarının beyanları/itirafları ile o hesaplaşma ve helâlleşme bu dünyada gerçekleşse.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.