Mahmut Rıdvanoğlu - Sükut

“Sükût etmek gibi âlemde, nâdâna, cevâp olmaz.”

Merhum Mehmet Akif hangi dertten muzdaripti “Ağzım kurusun… Yok musun ey adl-i İlâhî!” derken? Ya da “Bir nur-i nazar yok mu ki baksın bacasından? / Bir yıldız, İlahi! Bu ne zulmet bu ne zindan?” diye inlerken? Tarih boyu daha nice büyük zat benzer sözlerle naz makamının sınırlarında tehlikeli yollarda dolaştı derdinden.

Hiçbiri günümüzün derdine denk bir derde maruz kaldı mı diye düşünmeden edemiyorum. Veya bugün yaşasalardı kalemleri nasıl şehadet edecekti bunca zulme, karıncayı incitmemek için yolunu değiştiren bu naif, ağzı kısas nev’inden bile olsa kotu söze kapalı bu latif, yapılan bunca zulüm karsısında safını belli etmek için bulunduğu yerde, elinde Cevşeni, edep makamının temsilcisi bu afif insanlara yapılanlar karşısında?

Zonklatıyor şakakları bunca cevapsız soru.

Dillerinde bir ekstra lütuf temennisi herkesin

Bunlar masumdur desin de Ademoğlu

Bunca tezvir ile utandığı yerde sesin.

Canlar gırtlakta, bizi en yakından tanıyanların “acaba” lı cümleleriyle. Anne babaların bile “eğer böyle bir şey varsa” demeleri, bir falsosuna şahit olunmamış insanların evlerinden çıkarılıp ekmekten sudan mahrum bırakılmaları, mallarının ve ailelerinin ganimet bilinmek istenmesi bana ifk hadisesini hatırlatıyor.

Gözyaşları atılan iftiralar karşısında ceyhun olan o “pak damen” en güvendiğinden beklediği cevab-i sevabı alamıyor. Vahyin muvakkat kesintisi O’na (sav) eğer böyle bir şey varsa Ya Aişe, eğer böyle bir şey yoksa Ya Aişe dedirtiyor. O zamana kadar ağlayan annemiz bu cevap karşısında ağlama istidadını kaybediyor. Şimdi bizler de, iki örneğin karşılaştırılmasının yanlış olduğunu baştan kabul ederek, bizleri tanıyan ailelerimizden, bilen arkadaşlarımızdan, gören ve halimize tavrımıza aşina konu komşularımızdan güven beklerken takınılan tavır karşısında iki büklüm oluyor ve bir kısmımız belki de Hz. Aişe gibi hayretle ve düş kırıklığıyla ağlama istidadımızı da kaybediyoruz.

İnsanların çoğunluğu itibarıyla sırtlarını çevirmelerine karşılık belki de bize susmak düşüyor. Hakikatin temsilcisi bunca insan, kurum, vakıf sus pus edilirken, her gün kim daha fazla yalan söyleyecek diye yarışılan, daha çok yalan söyleyenin itibarinin arttığı bir ortamda bize annemiz gibi İlahi lütfun geleceği ana kadar susmak düşüyor. Bunca masum kulunu bekletme Allah’ım.

Write a comment

2 Comments

  1. Dervis hilmioglu August 1, 14:25

    Icimizdekileri disari en guzel sekilde vurdugunuz icin cok tesekkur ediyorum sayin mahmut Bey. Geceler hic budar uzun ve islak olmamisti. Rabbimin yardimi yakindir ama ne zaman rabbim de demek istemiyorum o en guzel sekilde bu isi sonuclandiracaktir. Duam sadece bu zorlu surecte bizlerin bu istikamette ayagimizin kaymamasi. Bir sonraki yazinizi 4 gozle bekliyoruz. Kalin saglicakla

  2. Talipoğulları August 1, 14:34

    Muhterem hocam
    Uzun zamandır sizin ve Mehmet Behçet Çağlayan beyin yazılarınızı takip edip, kendime payeler çıkarmak istiyorum; ama her seferinde sizin kadar dertlenemeyip, göğsümü yırtacasına şahlanamıyorum. Siz nasıl oluyor da bu kadar yanmayı, bu kadar çileyi ve bu kadar bu yola baş koymanın ızdırabını en küçük hücrelerinize kadar yaşayabiliyorsunuz? Bu aciz fakir kulunuzla bu bilgilerinizi bir sonra ki yazınızda paylaşırsanız bu fakiri sevindirmiş olursunuz.
    Saygılarımla Kral…

Only registered users can comment.