Arzu Kaya-Uranlı
Eski Yazıları
- Tek çıkar yol birlikten geçiyor
- Amerika’nın bitmek bilmeyen silah meselesi
- Gençken
- Şehirlerin sultanından kraliçe şehre
- ABD’de Ramazan
- Türkiye’nin çifte standartları çekilir gibi değil
- Müslüman Amerikalılar için ‘yeni normal’
- - Son günlerde - ABD’de Müslüman olmak zor
- Hangi ‘Yeni Türkiye?’
- Recep Tayyip Erdoğan, bir dünya lideri!…
- Daha eski yazılarını gör...
Tek çıkar yol birlikten geçiyor
“Güçlü milliyetçilik duyguları ile bir ülkeye aidiyet hissedenleri kıskanıyorum” dedi 16 yaşındaki üniversite öğrencisi Dua ve gözyaşlarına hakim olamadı… Salondakilere göz ucuyla bakmayı akıl ettiğimde herkesin gözlerinin dolduğuna, bir çoklarının benim gibi saklamadan ağladığına tanık oldum.
Bir yıl önce İsrail’de El Mutallahita bulunan Kafr Kasım kasabasındaki El Kaseme Üniversitesi’ni ziyaret etme imkanı bulduğum zaman tanık oldum bu manzaraya. Üniversitenin matematikten filolojiye bir çok konuda eğitim gören 3000 Arap İsralli öğrencisinden biriydi konuşan. 1967’de taraflar arasındaki duvarın örülmesinin ardından burada bir azınlığa tabi olarak doğup büyümüşlerdi. Ne Filistinli hissediyorlardı kendini ne de İsrailli. Amerika’da yaşayan iki çocuk annesi bir Türk Amerikalı göçmen olarak kimliklerini sorulduğunda bir çoğunun yüzünde dalgalanan kararsızlığa aşinaydım ama bu gençlerin durumu daha da karmaşıktı.
Sadece bir iki tanesi rahatlıkla İsrailli olduklarını söyleyip Batı Şeria’da ya da Gazze’de yaşanan acıyla ilişiksizmiş gibi görünürken bazıları “Filistinliyim” dedi ama en sık duyulan cevap “Arap-İsrailiyim” oldu. Biz mi çocukları çok sıkıştırdık onlar mı belki de kaçtıkları ve kendilerine sormaya çekindikleri sorularla yüzleştiklerinden duygusallaştı nedir konuşmanın ilerleyen bölümünde Dua, “İsrail bizi istemiyor ama Filistin’in bir parçası da değiliz!” deyiverdi gözyaşlarına gömülürken…
Havada uçuşan kelimelerden onu teselli edebilecek güçte olanı bulamadıkça çaresizlik ağırlaştı çöktüğü omuzlarımızda. Bu gençler ne sınırlardan bahsediyorlardı; ne de Filistin-İsrail çatışmasıydı onlar için sözkonusu olan. Sadece, kendi günlük hayatlarını anlatıyorlardı. Kendilerini nasıl hapsolmuş hissettiklerini, “öteki” olarak yaşamanın zorluklarını, “azınlık” olmanın birçoklarınca “içerideki düşman” demek olduğunu bilmenin dayanılmazlığını paylaştılar bizlerle abartısız, yapmacıksız ve yürekten … Birçoğu İsrail’i kastederek “kendi ülkemiz bizden nefret ediyor” diyordu.
El Mutallah’tan Ankara’ya
Ama bu kadar olumsuzluğa rağmen yine de gelecek için heyecanlı oldukları ortak bir nokta vardı: Ulusal seçimlerde oy kullanabilme hakkı. Her biri oy kullanma yaşının geleceği günü dört gözle bekliyor, yaşı yakın olanlar gün sayıyordu. Arap -İsrailliler’in nüfusun yüzde yirmisini oluşturduğunu göz önünde bulunduracak olursak yakın gelecekte çözüm sürecinde rol oynayabilecekleri kesin.
El Mutallah, 1967 sınırlarının çizilmesinden sonra İsrail’de Arapların çoğunlukta olduğu bir bölge. Bu yönüyle Kürt nüfusun çoğunlukta olduğu Güneydoğu Anadolu’ya benziyor. Bu çocuklar da, Güneydoğu Anadolu’daki akranlarına… Ankara’daki korkunç bombalama eyleminin ardından öldürülen gençlerimizin, çocuklarımızın birbirinden güzel yüzlerini gördüğümde kederli aklıma Kafr Kasım Üniversitesi’nin Arap İsrailli gençleri düştü.
Anlaşmazlıklardan bahsederken çocukları unutmamak çok önemli
Türkiye’nin yüzleşmesi gereken bir konu da nüfus artışı istatistiklere bakıldığında Kürt vatandaşların nüfusunun daha hızlı arttığı. Kürk probleminin çözümü tartışılırken bu konunun da gözden kaçırılmaması lazım. Türkiye’nin nüfus dağılımı yirmi yıl öncesinden farklılık gösteriyor ve görünen o ki, yirmi yıl sonrası da bugünden farklı olacak. Bu sebeple bugün geliştirilecek bir çözümün -özellikle Suriye ve Irak’ta gelişmeleri de göz önünde bulundurarak- yirmi yıl sonra da geçerliliğini koruyabilmesi için uzak görüşlü, sağlam öneriler getirilmeli ki gelecek nesillere hitap edebilsin. Bazılarının hoşuna gitmese de uzun vaadede Kürt vatandaşların kimliklerinin ve haklarının tamamıyla tanınması kaçınılmaz bir ihtiyaç.
Bugünlerde kimi uzmanlara göre, sadece ülkenin toprak bütünlüğü açısından değil, farklı gruplar arasındaki öfke ve kutuplaşma açısından da 10 Ekim’de Ankara’da yaşananlarla Türkiye Cumhuriyeti son buldu!
Oysa, öncelikle belirtmeli ki, Türkiye her zaman bir çok fay hattıyla kutuplaşmıştı zaten. Nesiller boyunca İslamcı-laik, Sunni-Alevi, Kürt-Türk, solcu-sağcı arasındaki tansiyon hep yüksek oldu. Evet, AKP ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kutuplaştırıcı liderliğinin son resimdeki bölünmede rolü büyük ancak bu problem yeni değil.
“Yolumuz birbirimizi anlamaktan geçmiyorsa, hiçbir yere varamayacağız demektir.” diyor İsmet Özel. Durup durup hep söylüyoruz ama uygulamada bir türlü birbirimiz sadece anlamak için dinleme seviyesine gelemedik hiç! Bugün yine taraflar arasındaki en büyük problem güven. Oysa, zaman ötekini suçlama değil; anlama zamanı. İlle de bir tarafta olacaksak neden iyimser ve umutlu olan tarafta olmayalım? İşte açık seçik görüyoruz ki, millet olarak yeniden dirilmeye ihtiyacımız var. Ülkenin bölünmesinden bahsetmektense yeniden doğuşunu samimi ve yapmacıksız bir çaba ile inşa edebiliriz. Bu da ancak tabandan yükselen bir halk hareketiyle mümkün.
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment