Ahmet Kurucan
Eski Yazıları
- Yalan üzerine kurulu dünya yıkılmaya mahkumdur
- Hak ve batıl mezhep
- ‘Bugünden dünü okuyunca’
- İman, yanlışlık, farkındalık, yüzleşme, hesaplaşma ve helalleşme
- FG harfleri yeter mi?
- İslam Dünyası Sivil Toplum Kuruluşları Birliği ve Diyanet
- Ahiret çok şenlikli olacak?
- Habili cemaat öldürmüş!
- İlahi adalet
- Yalan
- Daha eski yazılarını gör...
Evli kadının seferi namazı
Yakınlarda gazetemizde evli kadının seferi namazı ile alakalı İ. Serahsi’nin Kitabu’l Mebsut’undan yapılan bir iktibası okudum.
Kısaca aktarayım: “Evli kadın kocası ile yaptığı seferlerde kocasına tabi oluyor… Kocası seferi ise kadın ikamete niyet etse bile seferidir… Kendisi seferi olsa, kocası mukim ise mukimdir… Evli kadın tek başına yolculuk yaparsa o zaman genel hükümler geçerli…”
Günümüz şartları içinde seferiliğin tahakkuku ve buna bağlı olarak namaz ve oruç başta olmak üzere hayatın sair alanlarında sefer hükümlerine göre hareket etmesi meselesini seri halinde yayınlanan 4-5 yazıda ele almıştım. Bu yazıda dikkatinizi çekeceğim husus, İ. Serahsi’nin yukarıda aktardığım içtihadî görüşleri.
Aslında içtihadî görüşleri derken ilk noktayı vurgulamış oldum. İçtihadî görüşlerin en önemli özelliği Kur’an ayetleri ve Efendimiz’in (sas) peygamberlik vasfıyla kıyamete kadar gelecek bütün ümmetini bağlayacak mutlak bilgiler olmayışıdır. Bir başka anlatımla içtihadî görüşler doğrulanabilir yanlış veya yanlışlanabilir doğrulardır ve mutlak doğruyu değil müçtehidin doğrusunu ifade eder.
İki; müçtehit içinde bulunduğu zaman ve mekanın çocuğu olarak görüşlerini ortaya koyar. Dolayısıyla söz konusu içtihadî hükümler hadisenin mahiyetine göre değişkenlik arz etse de genelde içinde bulunulan şartların, örf ve adetin, gelenek ve göreneğin rengini taşır. Nitekim mezkur içtihatta “kadının kocasına tabi olması” bunun delili.
Üç: İ. Serahsi’nin “Kadın kocasına tabidir. Koca seferi ise kadın da seferi; mukimse kadın da mukimdir.” demesi anlaşılabilir bir şeydir ve her ikisini müstakil şahsiyet olarak alsak seferilik noktasında hüküm değişmeyeceği için bir şey denilemez. Yani karı-koca ailecek birlikte yolculuk yapıyor ve birlikte evlerine geri dönüyorlar. Dolayısıyla kadın kocasına tabi de deseniz, tabi değildir de deseniz namazların seferi kılınması veya kılınmaması konusunda farklı bir hüküm söz konusu değil.
Fakat kadın, aynı yolculukta mesela anne babalarının memleketlerinde 15 günden daha az bir zaman kalıp yaşadığı yere dönecek; kocası ise 15 günden daha fazla kalacaksa, kadın neden kocasına tabi olarak mukim olacak? Veya tersi, koca geri dönecek ama kadın daha uzun zaman anne babasının yanında kalacaksa kadın neden seferi olacak?
Burada ciddi bir problem var; o da şu, evet kadın örf ve adet gereği kocasına tabi olabilir ama bu onun ibadet hayatında müstakil bir varlık olduğu -literatürdeki tabirle söyleyeyim, müstakil bir mükellef olduğu- gerçeğini değiştirmez. Namaz, oruç, hac, zekat kadın-erkek, karı-koca ayırt etmeksizin her bir ferdin üzerine şahsen farz olan ibadetlerdir. Kadının kocasına tabi olması ise sosyal hayatta hâlâ geçerliliği olan bir statü olmakla beraber her şeyi içine alan bir kapsama sahip değildir; yukarıdaki örnekte olduğu üzere tabi olmanın sınırları vardır. Kaldı ki şu an itibarıyla o statü bile farklı şekillerde yorumlanmakta, modernitenin verili durumuna bağlı olarak dünyanın birçok yerinde farklı kabullere ve uygulamalara konu olmaktadır.
Bağlayayım ve fıkıh literatüründeki kavramlarla söyleyeyim; seferilik durumunun tahakkuku karı ve kocanın kendi durumlarına göre değerlendirilir. Aynı yolculukta gidilen yer koca için vatan-ı aslî veya ikame ise namazlarını tam kılar, karı için vatan-ı sükna ise namazları kısaltır. Tersinde de aynıdır. Koca için vatan-ı sükna ise kısaltır, karısı için vatan-ı ikame veya aslî ise tam kılar.
Son söz; böylesi yalın bir gerçek nasıl görülmez, denilmemeli. Erkek egemen hakim kültür ve o kültürün sosyal hayat şartlarının alabildiğine durgun olduğu bir zeminde asırlardır değişmeden devam etmesi, bazı gerçeklerin görülmesine mani olabilir. Belki de o günkü şartlarda kadının kocasından ayrı seyahati bile olmamıştır. Dolayısıyla dünü bugüne getirmemeli veya bugünde dünü yaşamamalı. İ. Serahsi, Hanefi fıkhının devâsâ bir kâmetidir. Bize düşen selef-i salihine saygımızı yitirmeden değişen şartlara bağlı olarak söz konusu içtihadî hükümlerin değişebileceğini ve değiştiğini vurgulayıp bilgilerimizi yenileme ve hayata taşıma olmalıdır.
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment