Ali Emir Pakkan
Eski Yazıları
- Bayram, yeni sayfa
- TSK’nın genleri
- Devlete etki eden ajanlar, PKK, IŞİD ve diğerleri
- Turgut Özal ve karartma
- O bürokrat hapiste
- 93 Sivas, Başbağlar projeleri!
- Etlik’te mezarın bile hazırlanmışlardır senin!
- 24 Haziran seçimi ve kamyonlar
- Demirel ve demokratik kazanımlar
- Atıf Hoca’dan Ahmet Tuan Hoca’ya: Türkiye’nin utanç günleri
- Daha eski yazılarını gör...
Martin Luther King ve hayalleri olanların ödediği bedel
Türkiye artık dünyanın en büyük hapishanesi. Cezaevlerinde İşkence var. Diğer yandan hak arama yolları tıkalı. Anayasa Mahkemesi tahliye kararı veriyor. Bir mahkeme bu kararı tanımıyor. Yeryüzünde emsali yok. Buna rağmen hizmet hareketi mensupları, yumruklarını bile sıkmadan hak ve özgürlükler mücadelesi vermeye devam ediyor. AİHM’ne binlerce başvuru yapılacaktır.
Tıpkı siyahlar gibi…
Amerika’da her ocak ayının 3. pazartesi günü Martin Luther King Jr Day adıyla kutlanıyor. İnsan hakları savunucusu King’in verdiği mücadeleyi bir de eşi Coretta Scott’ın ‘hayatım’ kitabından okudum. Amerika’da siyahların nasıl haksızlıklara maruz kaldıklarını kendi yaşadıklarından örneklerle anlatıyor.
Küçük yaşta kilise korosunda kendini gösteriyor C. Scott. İyi bir eğitim alıyor.
King ile evlenmeden önce zorluklar başlıyor! Evleri kundaklanıyor ve yakılıyor! Babası yeniden küçük bir ev inşaa ediyor! Kilise hayatın merkezinde. Büyük bir dayanışma ile mağdurların, mazlumların yardımına koşuluyor.
1950’li yıllarda sivil haklar hareketi başlıyor. Zenci lider King ile evlenen Coretta Scott, mücadelesine eşi ile birlikte devam ediyor.
Devlet terörü onları sindiremiyor. Polis tarafından adım adım takip ediliyorlar. King hakkında davalar açılıyor, defalarca tutuklanıyor. Çocuklarına arkadaşları ” ‘senin baban hapiskuşu’ ” diyor. Basının hedefi hâline geliyorlar; özgürlükçü fikirlerinden dolayı ‘”vatan hainliği”’ ile suçlanıyorlar! Sözlü ve fiili saldırıya uğruyorlar. Evleri bombalanıyor. Baba King bıçaklanıyor.
Bayan Scott, en kritik zamanlarda hayat arkadaşı King’in yanı başından ayrılmıyor.
28 Ağustos 1963’’te Kongre önünde yaklaşık 200 bin kişinin toplandığı yürüyüş Amerikan tarihine en büyük kitle gösterisi olarak geçiyor. S. King, anılarında o gece kaldıkları otelde sabaha kadar uyuyamadıklarını, konuşma metnini bir kaç kez değiştirdiklerini anlatıyor. King Jr’’ın yaptığı ‘I Have a Dream (Bir rüyam var)’ adlı konuşma, Başkan Abraham Lincoln’ün Gettysburg konuşmasından sonra ülke tarihinin en meşhur hitabeti olarak kaydediliyor. King, “Bir rüyam var. Gün gelecek, eski kölelerin evlatlarıyla eski köle sahiplerinin evlatları, Georgia’nın kızıl tepelerinde kardeşlik sofrasına birlikte oturacaklar. Bir rüyam var. Gün gelecek, dört küçük çocuğum, derilerinin rengine göre değil, karakterlerine göre değerlendirildikleri bir ülkede yaşayacaklar.””diyor.
Sivil haklar hareketinin eylemleri sonucunda, 1956 yılının sonunda Yüksek Mahkeme ırk ayrımcılığını yasaklıyor. 1964’’te Sivil Haklar Yasası ve 1965’’te siyahlara da oy hakkı veren yasa kabul ediliyor. King, 14 Ekim 1964’’te, Nobel Barış Ödülü alıyor. 4 Nisan 1968’’de Memphis’te kaldığı ve bugün müzeye dönüştürülen Lorraine Motel’in balkonunda vurularak öldürülüyor.
Martin Lurher King in bayrağı yere düşmüyor. Eşi Scott King, bir vakıf merkez ( The King Center) açarak mücadeleyi sürdürüyor. Çeşitli etkinliklerle zencilerin mağduriyetlerine dikkatleri çekmeyi başarıyor! Kitaplar yazıyor. Konferanslar veriyor. Başkanlar ile dostluk kurarak sorunları Washington’a aktarıyor.
Dünyanın dört bir tarafına seyahatler ederek, demokrasi ve özgürlüklerin sesi oluyor.
2006’te vefat eden bayan Scoot’un cenazesine 10 binin üzerinde insan katılıyor. Eşi Martin Luther King’in yanına gömülüyor. Her yıl bir milyondan fazla insan The King Center’ı ziyaret ediyor.
King ailesi , hayalleri olanların büyük bedeller ödemeye hazır olması gerektiğini gösteriyor.
Hayalleri olan ve bunlardan çoğunu gerçekleştiren hizmet hareketi de bugün bir bedel ödüyor. Ama her ne olursa olsun Sivil Haklar Mücadelesinin sonunda özgürlükler ve hukuk mutlaka ülkemize geri dönecektir. Zalimler ve İşkenceciler için ise zaman aşımı yoktur…
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment