Ali Emir Pakkan
Eski Yazıları
- Bayram, yeni sayfa
- TSK’nın genleri
- Devlete etki eden ajanlar, PKK, IŞİD ve diğerleri
- Turgut Özal ve karartma
- O bürokrat hapiste
- 93 Sivas, Başbağlar projeleri!
- Etlik’te mezarın bile hazırlanmışlardır senin!
- 24 Haziran seçimi ve kamyonlar
- Demirel ve demokratik kazanımlar
- Atıf Hoca’dan Ahmet Tuan Hoca’ya: Türkiye’nin utanç günleri
- Daha eski yazılarını gör...
Çetin Altan’ın vasiyeti!
Yıl 1968… 19 Şubat’ı 20 Şubat’a bağlayan gece yarısı, TBMM genel kurulunda İçişleri Bakanı Faruk Sükan kürsüdeydi.
İktidarda Adalet Partisi ( AP ) vardı. Ülke gergindi. Gençlik hareketleri sert tedbirlere rağmen önlenemiyordu. İşte o gerginlik Meclis’e de yansımıştı.
Sükan, konuşurken, milletvekili Çetin Altan’a “Sen Nazım’a büyük şair demedin mi?” diye laf attı! Altan, aynı tonda, “Evet şimdi de söylüyorum, Nazım Hikmet büyük şairdir” cevabını verdi. Adalet Partisi’nin bir kısım milletvekili üzerine saldırdı ve onu linç etmeye kalkıştılar. Altan, yaralı kurtulabildi.
Çetin Altan, 21 Şubat 1968 günü yayımlanan Akşam Gazetesi’ndeki yazısında saldırıyı şöyle anlatıyordu: “Benim üstüme kaç kişinin çullandığını hatırlamıyorum. Yirmi otuz olmalı. Sıraların arasına düştüm. Tekmeleyip çiğnemeye çalıştılar. Saduk Aren’in sol gözü bıraktığım zaman henüz iyi görmüyordu. Nebioğlu’nun boğazına sarılmışlar, Ali Karcı’yı, Rıza Kuas’ı yumruklamaya kalkmışlardı. Zorla bizi Meclis salonundan dışarı çıkarıp atmak istiyorlardı.”
Meclis’te linç edilen Çetin Altan, Türkiye’nin yetiştirdiği en önemli entellektüel yazarlardan biriydi. Tam bir yazı ustasıydı. Yazdığı gazeteye itibar ve traj getirirdi. Mücadele insanıydı. Demokrattı. Ülkenin, çağdaş, evrensel değerlere ulaşması için ömrünü harcadı. Meclis’teki saldırılar gibi hakkında açılan davalar ve hapis cezaları onu yıldıramadı. 88 yaşında hayatını kaybetti. Vefatından dört ay önce, doğum gününde (24 Haziran 2015, Cumhuriyet) kaleme aldığı yazıda; “Torunlarımıza bırakmayı hayal ettiğimiz ülke bu değildi. Artık anlaşılıyor ki ülkeme demokrasinin geldiğini göremeden ayrılacağım bu dünyadan” ifadesini kullanmıştı.
Çetin Altan’dan geriye kitaplar ve çocukları kaldı. Mehmet ve Ahmet, babalarının yolundan gittiler. Demokrasi ve hukuktan sapmadılar. İkisi de aylardır Silivri’de esir. 22 Haziran 2017’de ilk savunmalarını yapabildiler. Babaları gibi dik durdu, geri adım atmadılar.
Ahmet Altan, Ergenekon’u ve cinayetlerini anlattı. Balyoz darbe planın gerçek olduğunu söyledi. İktidardaki AKP için; “Üç müebbet bana az geldi. Bunu altı müebbede çıkarmak için bir daha söyleyeyim: AKP iktidardan gidecek. Ve yargılanacaklar.” dedi.
Babaları Çetin Altan, o son yazısını şöyle bitirmişti:
“Hayallerinizden, ümitlerinizden, mücadelenizden vazgeçmeyin.
Amacınıza ulaşamazsanız da, bu amacı gelecek kuşaklara devretseniz de, kozmosla son hesaplaşmanızda, ‘daha iyi bir dünya için biz de fena mücadele etmedik’ diyebilirsiniz.
Bu da az şey değildir. Yorgun gözlerinizde bir tebessüm yaratır. O tebessümlerin çoğalması da elbet bir gün kurtarır bu ülkeyi. Enseyi karartmayın.”
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment