Related Articles
İsrail-Filistin Savaşı ABD’de etnik gruplar arası nefreti derinleştiriyor mu?
İsrail ile Filistin arasındaki kanlı savaş tırmanırken, ABD’deki antisemitik ve İslamofobik nefret de artıyor.
Ethnic Media Service’si tarafından geçtiğimiz günlerde düzenlenen bilgilendirme toplantısında konuşan uzmanlar çatışmanın kökenlerini, artan nefretle yüzleşen Yahudi ve Müslüman ABD toplumları için ne anlama geldiğini ve uluslararası şiddete yanıt olarak ABD’de etnik gruplar arası şiddetin nasıl derinleştiğini masaya yatırdı.
Nefret suçları ve artan çatışma
Savaşın arka planını açıklayan Filistin asıllı Amerikalı gazeteci, Arab Talk Radio’nun kurucularından ve San Francisco İnsan Hakları Komisyonu eski üyesi Jamal Dajani, “Şu anda yaşananlar bir boşlukta gerçekleşmiyor… Geçtiğimiz 75 yıl boyunca Filistinliler müzakerelerde herhangi bir ilerleme görmediler, isteklerini gerçekleştiremediler ve apartheid altında yaşıyorlar” dedi.
İsrail, İnsan Hakları İzleme Örgütü, Uluslararası Af Örgütü ve kendi insan hakları örgütü B’Tselem tarafından bir apartheid devleti olarak sınıflandırılmıştır.
ABD’nin Trump yönetiminden bu yana beyazların üstünlüğü, antisemitizm ve İslamofobinin yükselişine tanıklık ettiğini ifade ederek sözlerini şöyle sürdürdü: “Beyazların üstünlüğünü savunanlar fırsatçıdır. Ruslar ve Ukraynalılar ya da Filistinliler ve İsrailliler arasında olsun, herhangi bir uluslararası olaydan nefretlerini körüklemek için faydalanabilirler. Genel olarak, buradaki nefret suçlarının çoğu – camilere yapılan saldırılar, sinagoglara yapılan saldırılar – beyaz üstünlükçüler tarafından işleniyor.”
Filistinlilerin “özgürlük ve bağımsızlık istekleri” söz konusu olduğunda, “Barış için Yahudi Sesi gibi pek çok Yahudi destekçileri var… Bu dini bir çatışma değil. Etnik bir çatışma da değil… Bu bir toprak çatışması. Bu bir sömürge çatışması. Eğer herhangi bir etnik grup – ister Yahudi, ister Afganistanlı ya da Çinli olsun – sizi evinizden çıkarıp mülteci kamplarına sürerse, Filistinliler onları işgalci olarak görecektir.”
Savaşın ABD’deki nefret suçları üzerindeki etkisi
Nefret ve Aşırılık Çalışmaları Merkezi’nin kurucusu ve CSU San Bernardino’da ceza adaleti alanında Emeritus Profesör olan Brian Levin, ABD’de son yıllarda nefret suçlarında bir artış görüldüğünü ve FBI’a göre %91,1’lik bir nüfus temsiliyle 2021 yılında 10.840’lık rekor bir sayıya ulaşıldığını söyledi.
Bu rekor, FBI’ın Pazartesi günü açıkladığı 2022 istatistikleriyle bir kez daha aşıldı. Geçtiğimiz yıl 11.643 nefret suçu rapor edilmiş ve nüfusun %91,7’sinin temsil edildiği biraz daha yüksek bir oran görülmüştür. Bu suçların %56’sından fazlası ırksal ya da etnik motivasyonla işlenirken, %17’sinden fazlası dini motivasyonla işlenmiştir.
Levin bu artışı geçmişteki artışlarla – 2020 seçimleri ve George Floyd protestoları, 2001’de 11 Eylül sonrası – karşılaştırarak iki noktaya dikkat çekti: “Nefret suçları sadece artmakla kalmıyor, aynı zamanda artışları daha da uzuyor” ve “Büyük bir eksik raporlama var. Adalet İstatistikleri Bürosunun en son çalışmaları, genel nefret suçlarının çok azının mağdurlar tarafından bildirildiğini … ve göçmenler ya da yabancı dil konuşan topluluklar gibi belirli nüfusların bildirimde bulunma olasılığının çok daha düşük olduğunu göstermektedir.”
Beyazların üstünlüğünü savunanların bu saldırılarda sıklıkla yer almasına rağmen, “Yahudilere saldıran herkes beyazların üstünlüğünü savunan kişiler değil. Farklı tipte suçlularımız var: sığ önyargıları olan, basmakalıp düşüncelerle hareket eden heyecan suçluları; savunmacı ya da tepkisel suçlular; akıl hastası suçlular ve görev suçluları.”
Mevcut savaş “gerçekten de siyasi bir anlaşmazlık” olsa da, diyen Levin, “Hamas’ın tüzüğünün yedinci maddesinde, Müslümanlar Yahudileri öldürmeden Kıyamet Günü’nün gelmeyeceğini söylüyorlar. Hizbullah ve diğerlerinin de benzer açıklamaları var… Yahudiler milliyetlerine göre ayırt edilmiyor.” Dolayısıyla, bu dini şiddetin ABD saldırılarına yansımasını bekleyebiliriz, diye devam etti.
Medyada görülmeyen çatışma
Barış için Yahudi Sesi Los Angeles şubesi organizatörü Estee Chandler, “Gazze yaklaşık 16 yıldır İsrail askeri ablukası altında ve Filistinlilere yönelik savaş 75 yıl önce işgal ve sistematik apartheid ile başladı… ve medyanın çoğu İsrail’in Gazze’yi terk ettiğini bildirse de bu doğru değil. Sadece savunmalarını çevreye taşıdılar.”
“Şu anda gördüğümüz şey, Gazze’deki iki milyondan fazla insanın yarısından evlerini terk etmelerinin istendiği kitlesel bir sürgündür… çünkü İsrail onları bombalayacağını söylüyor. Bir milyondan fazla insana bombardıman, moloz yığınları ve çoktan tahrip edilmiş yolların ortasında yer değiştirmeye çalışmaları için 24 saat verdiler… ve ana akım medya bu olayları haber yapmıyor… bunu yönlendiren çok fazla yanlış bilgi var.”
Chandler, ana akım medyanın ABD toplumlarındaki ve özellikle de üniversite kampüslerindeki etkileri hakkında da haber yapmadığını sözlerine ekledi. “Yerel olarak UCLA kampüsünde, Filistin’de Adalet için Öğrenciler üyelerinin sosyal medyada doxxed edildiğini görüyoruz. Örgütlenme ve eğitim toplantıları için güvenli alanlar yaratma becerileri bastırıldı” diyen Chandler, bu durumun ülke çapındaki kampüslerde – örneğin Harvard’da – görüldüğünü söyledi.
Gerilimler üniversite kampüslerinin ötesinde de artan şiddeti körüklüyor. Geçtiğimiz Cumartesi günü Chicago’da altı yaşındaki Filistinli-Amerikalı bir çocuk, ailesinin Müslüman olduğu gerekçesiyle, annesine de saldıran ev sahibi tarafından ölümcül bir şekilde bıçaklandı.
ABD’nin Filistinlilere desteğindeki fay hatlarının ele alınması
Fatin Jarara – Al-Awda New York ile çalışan Filistinli bir toplum organizatörü: Filistin’in Geri Dönüş Hakkı Koalisyonu’nda 20 yıldır çalışan Jarara, brifing için kullanılan “İsrail ve Hamas çatışması” çerçevesinin bana göre sorunlu olduğunu, çünkü bunun bütün bir ulus ile militan bir grup arasında bir mesele olduğunu ima ettiğini, oysa meselenin sadece bu olmadığını söyledi. Bu, yerli halka dayatılan bir işgal meselesidir… Gazze’ye yönelik bir haftalık bombardımanda, Afganistan’a yönelik bir yıllık bombardımandan daha fazla insan öldürüldü.”
ABD’nin tepkilerini tanımlarken, İsrail’i desteklemeye yönelik baskının “zaten çok yüksek olduğunu” söyledi. Konuşma sizin için yapılıyor,” dedi ve çoğu zaman doğrulama yapılmadan Başkan Biden’ın Hamas tarafından kafası kesilen bebeklerin fotoğraflarını gördüğü iddiasını örnek gösterdi; fotoğraflar hiçbir zaman ortaya çıkmadı ve Beyaz Saray daha sonra bu iddiayı geri aldı.
Buna karşılık Jarara, Filistinliler olarak “elimizde görüntü üstüne görüntü var; ben hayatım boyunca bu görüntülerle büyüdüm… ve Amerika Birleşik Devletleri’nde buna karşı çok düşmanca bir ortam var” dedi. Örneğin, “dün Brooklyn College’da New York’lu bir meclis üyesi Filistin mitingine gizli taşıma silahıyla gitti… gençleri korkutabileceğini düşündü ama bu sabah tutuklandı ve hakkında dava açıldı,” çünkü eyalet yasalarına göre bir protestoda silah bulundurmak yasadışı.
“Filistinliler olarak tüm hayatları onurlu bir yaşam sürmeye layık görüyoruz” diyerek sözlerini tamamladı. ABD’de Filistin davasını destekleyenler “şiddet görmek istemiyorlar” ve “insanların hayatlarını kaybetmesini istemiyorlar” ama “halkımın da onurlu bir hayat yaşadığını görmek istiyorlar. Halkımın özgürleştiğini görmek istiyorlar.”