Related Articles
[HABER İZLENİM] Belki de vaktidir bir yetimin karnını doyurmamızın
Acının, fakirliğin, çilenin derin izler bıraktığı dünyanın en fakir ülkelerinden birisi Haiti. Kelimelerin bu ülkede yaşanan sıkıntıyı anlatmada yetersiz kaldığı aşikar.
Hizmet Hareketi’nin ve ‘‘Embarce Relief’’in Haiti’deki varlığı da yazgısına hükmedemediği ama karınca misali ağzında insani yardım taşıyarak durduğu yeri en güzel anlatabildiği ülkelerden birisi.
Önce tsunami, iki yıl sonra deprem ve hemen ardından kolera salgının yerle adeta yeksan ettiği bu ülkeye Hizmet gönülleri karınca kararınca hayat suyu taşıyor/taşımaya çalışıyor.
Hizmet, Haiti’ye depremin ardından el uzatmaya başlamış. Önce okul açılmış bunun yeterli olmadığı görülünce Kimse Yok Mu ve onun kardeş kuruluşlarından olan Embarce Relief ile insanların yaraları sarılmaya çalışılmış/çalışıyor. Embrace Relief’in yardımları Haiti’ye bir günlük, bir aylık veya bir dönemlik değil süreklilik eden bir hale dönüşmüş durumda. Zira Haiti’de fakirliğin, kimsesizliğin, çaresizliğin sarmalı ancak buraları görünce anlıyor insan.
Embrace Relief rehberliğinde dört günlük bir program kapsamında çeşitli üniversiteden öğrenci grubu ile götürdüğümüz yardım vesilesiyle Haiti’yi ziyaret ettik. Gördüğümüz trajedinin kelimelerle anlatımı mümkün olmadığını başta söylemekte fayda var.
Penn State ve Pittsburgh gibi üniversitelerden hayatlarının henüz baharında olan 9 gönüllü kız öğrencinin valizlerine doldurduğu umut, neşe ve yardımlara rehberlik hizmeti veren Embrace Relief, yüzden fazla yetimin yüzünü güldürmekle kalmadı, karınlarının dolmasına da yardımcı oldu.
Haiti’de bize dört yıl önce öğrenci olarak gelmiş üniversite son sınıf öğrencisi Muaz Kaçmaz rehberlik etti. Kaçmaz’ın aile hikayesi de oldukça manidar. Babası ve annesi Senagal’de, ağabeysi Polonya’da, kız kardeşlerinden birisi Makedonya diğer ise Türkiye’de hizmet eden gönüllülerden. Aile en son 8 bayram önce bir araya gelebilmiş. Kaçmaz’ın yaşadığı gurbet kelimenin tam anlamı ile hasret, özlem.
Kaçmaz bizi önce Haiti’nin başkenti Port au Prince’nin dar, asfaltsız ara sokakta bulunan virane bir yetimhaneye götürdü. Burası daha sonra ziyaret edeceklerimizin içinde en vahim olanıydı. Buradaki yetimhane de diğerleri gibi özel yani devletten hiçbir destek almadan tamamen tüzel veya özel kişilerin yardımı ile ayakta kalmaya çalışıyor. Yaklaşık 50 yetim kalıyor burada ve yaşları birkaç aylık bebekten 16 yaşına kadar değişiyor.
Bu yetimhanelerde kalan çocukların hepsinin anneleri ya da babaları ölmüş değil. Bazılarını ebeveynleri terk etmiş. Nedeni ise malum; fakirliğin verdiği esaret ve düçarlık. Bu yetimhanenin sahipleri yerel dini inanç olan Vudu mensupları. O nedenle yetimhanenin eğitim verilen en büyük derme çatma salonunda Vudu inancının sembolü olan yılanlı bir sütun bulunuyor.
Çocukların yatakhanesine kokudan girmeye imkan yok. Rutubet duvarların rengini dönüştürmüş. Mutfak sefil, ders gördükleri salon tarzı ucube yer toz duman, hatta kir pas içinde. Sıcağın da etkisi ile ortalık sinek ve haşaratların cirit attığı mekanlara dönüşmüş. Her şey kokmaya, bozulmaya hazır, nazır.
Ülkede elektrik, su sıkıntısı hat safhada. Yetimhaneler de elektrik ise günün bir iki saati ile kısıtlı. Buzdolabı burası için adeta hayal. Fırın filan hak getire.
Embarce gönüllüleri yanlarında kuru gıda (makarna, un, şeker, pirinç, yağ, temizlik malzemeleri vb) getirmişler. Çocuklara ise şeker, kıyafet, balon, çikolata, oyuncak gibi hediye paketleri verdi.
Embarce gönüllülerinin dördü Suudi Arabistanlı birisi Kazakistan diğer dördü ise Türk kökenli Amerikalı. Her biri bir yetimi kucağına aldığında dolan gözlerini kaçırmak için çırpındıkları öyle aşikardı ki, insana, ‘‘şükür insanlık hala ölmemiş’’ dedirtiyordu.
Gönüllüler, çocuklarla tanışma safhasından sonra onlara getirdikleri hediyeleri dağıttı. Bir süre çocukların şekerlerini, çikolatalarını yemeleri beklendi. Ardından da hep birden oyunlar oynamaya başlandı. Güldüler, güldürdüler, birbirlerine sarıldılar, kucaklaştılar ve ayrılık vakti geldiğinde yeniden ortamı bir hüzün fırtınası sardı. Saatler adeta burada dakika olup uçup gitti. Çocukların simalarında yine yarım kalmış bir sevincin burukluğu, misafirlerin ise yaralara yeterince derman olamamanın çaresizliği vardı.
Embrace gönüllüleri ile ikinci gün bir Müslüman yetimhanesini ziyaret ettik ilkin. Burada çocukların kaldığı ev öncekine nazaran daha derli toplu. Ancak su sıkıntısı, elektriğin olmaması ve lağam kokusu ortamı adeta deviriyordu. Rehberimiz burada 55 çocuğa bakıldığını söyledi. Şehrin biraz daha hallice bir yerindeydi yetimhane.
Mutfak malzemesi adına hiçbir şey yoktu. Yemekler odun ateşi ile kapkara bir tencere de hazırlanıyor, çocuklara günde yalnızca bir öğün yemek verilebildiği söylendi bizlere. Rehberimiz Kaçmaz’a baktık anlatılanda abartı mı var diye, kafası ile söylenenleri onaylayınca şaşkınlığa düştük. Sonra anlatılanları gözlerimizle gördük.
Embrace Relief ve gönüllüleri yanlarında getirdiği usta ile önce yetimhanenin elektrik ihtiyacını bir nebze olsun karşılandı. Artık elektrik kesildiğinde 8 saat süre ile elektrik ihtiyaçlarını giderecek aletler yetimhaneye monte edildi.
Beş yaşlarında bir kız çocuğun yerin 2-3 metre derinliğinde beton depodan küçük bir kova ile suyu almaya çalışırken dikkatimizi çekti buradaki gayri insani durum. Küçücük çocuklar boyunlarının 4-5 katı derinliğinde depodan tükenmekte olan suyu çekip içmelerine şahit olduk. Embarce Relief CEO’su Osman Dülgeroğlu hemen telefonuna sarılarak su şirketini aradı ve beş tanker birer hafta arayla su getirilmeleri için ödeme yaptı. Diğer bir şirketle görüşülerek bu yetimhaneye bir su kuyusu yapılması için etüt çalışmasına da başlanacağını dile getirdi. İçimize su serpti.
Dülgeroğlu, bu yetimhane için ayrıca mutfak malzemelerinin tedarik etmek için kolları hemen New York’a gider gitmez sıvama sözü de verdi.
Çocuklara elbette hediyeler, balonlar dağıtıldı. İp atlatıldı, top oynandı ve nihayetinde sayılı zaman burada da çabucak geçti. Yine yüzlerde yarım kalmanın, doyamamanın hüznü otağını kuruverdi.
Aynı gün bir başka yetimhane ziyaret edildi. Bu başkentin en zirve noktalarından bir yere kurulu gecekondu semtindeydi. Manzara muhteşem ama yetimhanenin durumu da diğerleri kadar içler acısı. Çocuklar bizleri Fransızca, İngilizce şarkılarla karşıladı. Hatta ‘‘Kimse Yok Mu, Kardeşimiz’’ diye tempo tuttular.
Bu yetimhanelere Embrace Relief’in kardeş kuruluşu olan Kimse Yok Mu da çok yardım taşımış. Hatta Kimse Yok Mu bu şehirde bir de hastane yaptırmış. Bakmayın bugün Türkiye’de Kimse Yok Mu ve Hizmet Hareketi’ne atılan iftiralara, çamurlara. Allah’ın Haitisi’ndeki bir yetimhanedeki 3-4 yaşındaki çocuk dahi biliyor kendisinin boğazından bir lokma daha fazla ekmek geçmesi için çırpınan insanları.
Yetimhaneden akşam gün inmeye yakın bir zamanda ayrıldık.
Ziyaretimizin üçüncü gününde önce Kimse Yok Mu’nun bu ülkede yaptırdığı hastaneyi gezerek başladık. Sonrası ise herkesin sabırsızlıkla beklediği yetim çocuklarla yenilecek olan akşam yemeği. Villa Mamika adlı otelde verilen yemeğe ikinci gün ziyaret etmiş olduğumuz Müslüman yetimhanesindeki çocuklar ile bakıcıları geldi.
Otelin sahipleri olan Madam Lyrvole Chatelain ile Monsieur Chatelain yaşlı çifti Port au Prince’de bulunan Hizmet gönüllülerini evlatlık edinmişler. Ellibeş yetim ve onların bakıcılarını da evlatların misafiri olarak ağırlamakla kalmadılar, onların neşesine de ortak olarak bu günü çocuklar için unutulmaz kıldılar.
Gezdiğimiz üç yetimhane de sefaletin, yokluğun pençesinde ayakta kalmaya çalışıyor. Kimse Yok Mu, Embrace Relief ve bu iki kuruluşunun her biri kahraman olan fedakar gönüllüleri güçlerinin ötesinde yardım taşıyor, taşımaya çalışıyor buralara.
Yeterli mi?
Asla!
Zira sadece Port au Prince de 150 dolayında devletin hiçbir katkı yapmadığı veya yapamadığı yetimhane bulunuyor.
Embarce Relief rehberliğinde Penn State Üniversitesi’nden Zahra Alfadel, Layla Alshammasi, Fatimah Nuri Alali, Suna Çağılgil, Gülsen Yaman, Hanan Alomani, Elif Doğru, Akerke Andagal ile Pittsburgh Üniversitesi’nden Safiye Ünlü’nün ortak çabası ile bu yardım gezisi hayata geçtiğini de belirtmeliyiz. Her biri kucaklaya bildiği kadar yetimi kucaklamakla kalmadı, onların eğlenebilmeleri için bazen palyaço oldular bazen onlarla koşan birer çocuk.
Gezi değerlendirmesini sorduğumuzda Kazak kökenli Akerke Andagal, ‘‘Aslında bizim onlara (yetimlere) verdiğimizden çok fazlasını onlar bize verdi. Her çocuk verdiğim hediyeyi yanındaki diğer yetim ile paylaştı. Bizler varlıkta paylaşamazken onlar yoklukta paylaşıyordu. Bu ne güzel bir insani haldi öyle’’ diye yorumladı.
Elif Doğan ise yetimhane ziyaretlerinde ağlamamak için kendilerini zor tuttuklarını belirterek, ‘‘Buraya onlara hüzün getirmeye değil biraz olsun güldürmeye gelmiştik. Görevimiz, gözyaşımızdan daha öncelikliydi’’ şeklinde değerlendirdi geziden izlenimini.
Safiye Ünlü ise, ‘‘Zaman zaman duygulandık ama daha çok onların güler yüzlerini gördükçe bizde çok mutlu olduk’’ diye özetledi.
Geri dönüşümüzün arife günü akşamında Atlanta şehrinden bir başka grup daha yetimhanelerdeki çocuklar için çevrelerinden toplayabildikleri yardımı Embarce Relief aracılığı ile Port au Prince getirdi. Bizlerin gidemediği yetimhanelerin bir kısmına gidebilmeleri için bayrağı onlara teslim ederken tatlı bir hüzün vardı. Onlarla birlikte o masumların yüzünü güldürmek, cennetten kopup gelen tebessümlerine şahitlik etmek isterdik yeniden. Ancak Amerika’da bizleri bekleyen önemli bir görevimiz vardı artık; geri dönüp henüz ziyaret edemediğimiz yetimlere hayat suyu olacak yardım toplamak. gibi.
Bizlerin beğenmeyip çöpe attığı Haiti’de birçokları için servet değerinde. Yardımlar elbette bir ülkeyi ayağa kaldırmaya yeterli olmaz ama gönül alır, güç verir, moral olur ve bir o kadar da insanın kendi dünyasına kalıcı anlamlar, izler taşır.
Belki de vaktidir bir yetimin karnını doyurmanızın, yarını ya da bir başkasını beklemeden.
1 Comment
Only registered users can comment.
Allah yardımlarınızı kabul etsin. Bütün insanlara ” Varlıkta da yokluktada paylaşmayi” nasip etsin. Afrika-Senegal