Fatih Güven

Fatih Güven


Eski Yazıları

Zindan

Bediüzzaman hazretlerinin lügatımıza kazandırdığı bir kelime idi Medrese-i Yusufiye, tabiri diğer “zindan”.

Gençlik yıllarımda İslam tarihinin mümtaz şahşiyetlerinin hayatlarını okurken veya dinlerken onların hayatlarında var olan bir vazgeçilmezdi zindan. Biraz ütopya nazarıyla bakardım biraz kahramanlık masalı gibi.  Gerçek dünyamızda karşılığı yok gibiydi. Hz Yusuf’la başlayan ve tarihin her döneminde çile ve ızdırap dolu zindan hatıraları.
Çok arapça hadis bilmem ama nedense şu hadis beni çok etkilemiş olacak ki, arapçasını dahi unutmadım yıllar geçmesine rağmen. ”(Eddünya sicnul mümini ve cennetül kafiri.” (Müslim-Riayazüsslihin-350) Dünya Mü’min’in zindanı Kafirin ise cennetidir.

Bu hadisi Şerif’e hep mefhumu muhalifiyle (zıt anlamı) bakıp nasıl olacak derdim kendi kendime, yani biz dünyada rahat ve huzur içinde yaşıyoruz neresi zindan bu hayatın. Aman Allahım yoksa!!!

Ama tarihin devri daimi içinde bugünün hakiki inananlarınında zindanla tanışması karşısında adeta sevinç çığlıkları atmak geldi içimden. Evet Allahım sana hamd olsun ki bizi küfrün karanlık dehlizlerinden çıkarıp, zahirde karanlık olan ama Nur’un aydınlık iklimine taşıyacak zindanlarla tanıştırdın. Şairin ifadesiyle dünyaya kapalı Allah’a açık bir pencere lütfettin. Bugünün Medrese-i Yusufiye misafirlerine, Yusuf’un rüyalarını gösterdin.

Benim de birkaç yakınım var bu Yusuf’lardan, çoklarının olduğu gibi. Bizler onların bu mazlum hallerine üzülürken, onlar adeta kabirlerinde cennet yamaçlarını seyrederken dünyalıkların hallerine bakan şehitler misali bizlere üzülüyorlar. Adeta uhrevileşmiş, melekleşmiş bir hayat yaşıyorlar. Gardiyanların şaşkın bakışları ve hayretleri ile “ya burası hapishane değil yada bunlar mahkum değil” sözleri yankılanıyor karanlık zindanlarda. Şairi şehri misali zindandan Mehmet’lere mektuplar yazıyorlar;

Zindan iki hece, Mehmed’im lâfta!
Baba katiliyle baban bir safta!
Bir de, geri adam, boynunda yafta…
Halimi düşünüp yanma Mehmed’im!
Kavuşmak mı? .. Belki… Daha ölmedim!

Mektuplar adeta cennet kokusu taşıyor zarfını açan Validelerin ellerinde. Birer tarihi vesika oluyor gözyaşlarıyla sulanmış mektuplar. Satırlarında hep dualar, kadere rıza televvünlü ifadeyi kelamlar.

Zindanın Mümtaz kahramanları geliyor hemen aklımıza. Hz Yusuf’la başlayıp Ebu Hanefiler’e uğrayan yakın tarimizde Seyyit Kutuplarla, Atıf hoca ve Bediüzzaman ile devam eden zindanların kutlu misafirleri. Ve gümümüzün Mederese-i Yusufiye misafirleri kendi hallerine bakıp şükür secdelerine kapanıyorlar. Ve hep beraber yüksek ve gür bir seda ile şöyle sesleniyorlar, “Ey tarihin her döneminde bir gulyabani gibi zuhur eden Zalimler! , sizlere sesleniyoruz, Yakub’un gömleğimin kokusu çoktan ulaştı Yusuflara, sizin gadri cefanız ve zulmünüz asla kâr etmez bizlere.”

Zindan bir anda Kemal’e giden bir yol, Rıza’ya ulaştıracak bir rampa oluyor müntesiplerine.
Ümitlerini hiç kaybetmeden, gelecek güzel günlerin hayalleri ile…

Mehmed’im, sevinin, başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.