Beste Nigar

Beste Nigar


Eski Yazıları

Beste Nigar - Işık

Geçtiğimiz günlerde MIT ve Caltech’deki araştırmacılardan oluşan bir bilim adamı grubu ilk kez yer çekimi dalgalarının ölçümünü yaptıklarını tüm dünyaya duyurdu. Bahsi geçen ölçümler Einstein’ın 100 yıl önce ortaya sunduğu izafiyet teorisini teyit eder nitelikte.

Araştırmacılar ölçtükleri dalgaların 1.3 milyar ışık yılı uzakta bulunan iki büyük kara deliğin çarpışması sonucu oluştuğunu ifade etti. Buluş kainatı anlamamız adına ortaya konacak gelecek çalışmalar için çok büyük bir kilometre taşı olacak.

Ölçüm yapılan merkezin ismi kısaca LIGO, uzun adıyla Laser Interferometer Gravitational Wave Observatory. Prof. Weis ölçümün mantığını anlatırken bu dalgaların uzayda büzülme ve genişlemelere yol açtığını, uzun bir hat boyunca bu değişimleri gözlemleyerek ölçüm yapabildiklerini söylüyor. Sanki elinizde upuzun bir ip var ve bu ipin herhangi bir yerine bu dalganın temas edebileceğini düşünerek ipteki gerilmeyi gözlemliyorsunuz gibi.

Peki bu uzun hat neden oluşuyor dersiniz? LIGO temel olarak L şeklinde 4 km uzunluğunda iki tünelden oluşuyor ve her bir tünelde sürekli gel git halinde, lazer ile oluşturulan çok saf bir ışık bulunuyor. “En saf ışık” ya da “Purest light” tabirini okuyunca gülümsedim. Işık bize verilen en büyük nimetlerden birisi kanaatimce.

“Işık ” üzerine hecelemelerim yeni değil aslında, oldukça eskiye dayanıyor. Mide ve lezzetler arasındaki ilişkiye benzer göz ve ışık arasındaki ilişki ilk etapta beni benden almıştı. Evet göz diye karanlık bir odayı tüm teçhizatıyla var eden Hakim-i Zülcelal’in, buna karşılık ışığı var etmemesi düşünülemezdi. Yani nerede alıcı varsa ona uygun sinyaller de var ediliyor. Kulaklarımız var, ama akustik sinyaller de var, ve burnumuz kokuların varlığı olmadan bir hiç olurdu… Örnekler uzar gider.

O kadar büyük bir nimet ki bu ışık, ışığın gözde neler yaptığını nasıl seyahat ettiğini gözlemleyerek yani bir nevi gözü taklit ederek ortaya konmuş ilk “iğne deliği (pinhole)” kamera modelleri. Şu anda akıllı telefonlarımızda ve bilumum teknolojik alette su gibi tükettiğimiz kamera işte bu seneler önceki “ışık”a dair mühim gözlemlerin bir ürünü. Dahası dünyamızı renklere boğan şey de yine ışığın farklı dalga boylarında görülmesinden ibaret.

Sonraları başlığında “Işığı Dinlemek” tabiri geçen bir makalede ışığın hususiyle biyomedikal görüntülemede nasıl kullanıldığını büyük bir merakla okumuştum. Evet ışığın seyahatinin ve maddenin içinde ne şekilde iletileceğinin bilgisi bize hayalin ötesinde kapılar açmış. Düşünün ki derinize tuttuğunuz küçük bir alet ile derinin ötesini, vücudunuzun içini görüyorsunuz. Sonrasında makalenin başlığının neden ışığı görmek değil onu dinlemek olduğuna dair bolca kelime oyunu yapmıştım. Ama görünen o ki ışığı görmekten başka daha birçok şey için bolca kullanıyor zaten bilim dünyası.

Yerçekimi dalgalarına dair olan bu son çalışmada da araştırmacılar bu saf ışığı gözlemleyerek elde ettikleri sinyalleri daha sonra akustik sinyallere çevirip kara deliklerin çarpışmasını dinlemiş oluyorlar. Bu kısım daha ziyade gerçekleşen ölçümü hangi duyu kanalımızla değerlendirmek istediğimizle alakalı sanırım. Kabul etmeliyiz ki ışığı dinleyerek kara deliklerin çarpışmasını duyma fikri hiç de fena değil.

Asrın dertlisinin, eserlerine Nur risaleleri adını koyması da dikkate değer başka bir husus. O “Nur” ismi ki başka isimleri de okutuyor. Öyle bir kuşatıcılığı var ki letafetiyle zerafetiyle her yere giriyor. Yine eserlerden bir tabir “Nur” diye tanımlanan imanın sahibinin “o nur ile okur ve okutur” olması. Başka isimlerin deryalarına dalmak da yine Nur isminin penceresinden bakmakla mümkün çoğu zaman. O ışık şefkat ile herşeyi kuşatıyor da gözünü kapayan sadece kendine gece yapıyor.

Rabbi Rahimin “Nur” ismi ile ne çok dua ediyoruz. Zira o göklerin ve yerlerin nuru. O isim adeta o kapının tokmağına dokunmak icin bir tılsım. “Ya Nur-en Nur” diye edilen bir yakarış ışık olup gönlümüze, ruhumuza dokunuyor. Evet tüm letaifimiz o Nur’u dinlemede, birçok ölçüm yapılıyor manevi alıcılarımızla gün boyu. Ama çok azında asıl ölçümü duyabileceğimiz (ya da dinleyebileceğimiz mi demeliyim) bir forma çevirip farkına varabiliyoruz. Dilimizde bile bu ışık tabirinin ne kadar ehemmiyetli olduğunu anlamak için “Gözümün Nuru” tabirini bilmek yeterli olsa gerek. Evet gözümün nuru, çünkü o nur olmasa göz ne işe yarar.

Eskiler “Görenedir, köre ne?” demişler. Mevla Nur isminin tılsımını keşfedip onunla marifet boyaları çalınanlardan eylesin.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.