Peygamber mirası torun sevgisi

Peygamber mirası torun sevgisi

Efendimiz’in (sas) torunları denilince akla Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin geliyor. Ancak hayatları çok bilinmese de Efendimiz’in altı torunu daha vardı. Onlara büyük sevgi gösteren Peygamberimiz, bir gün mescide kız torunu Ümame’yi omuzuna alarak gelmiş ve namazı öyle kıldırmıştı.

Peygamber torunları denilince aklımıza Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin gelse de nübüvvet bahçesinin altı çiçeği daha var. Bu çiçeklerden bazıları erken solmuş. Kızlarından Hz. Zeynep’in oğlu Ali, Hz. Rukiye’nin oğlu Abdullah, Hz. Fatıma’nın oğlu Muhassin küçük yaşta ahirete göç eden torunları. Dikkat ederseniz hep erkek torunlarının ismi geçiyor. Burada pek bilmediğimiz bir detay karşımıza çıkıyor: Allah Resulü’nün (sas) kız torunları: Ümmü Gülsüm, Zeynep ve Ümame…

Efendiler Efendisi’nin hayatta kalan torunlarıyla ilişkisine baktığımızda içimiz ısınıyor. Zira kız çocuklarının diri diri gömüldüğü bir topluma peygamber olarak gelen Habibullah, çocuklara olan şefkatiyle de kalpleri yumuşatıyor. Örneğin O’nu torunlarını öperken gören Akra İbn Habis, bu hali yadırgayarak “Benim on çocuğum var, hiçbirini öpmedim.” der, Şefkat Abidesi Efendimiz ona yönelerek “Şefkatli olmayana merhamet edilmez.” cevabını verir. “Biz çocuklarımızı öpmeyiz.” diyen bir bedeviye de “Allah kalplerinizden merhameti çıkardıysa ben ne yapabilirim?” şeklinde konuşur. Allah Resulü, çocukların kokusunu reyhana benzetip ‘cennetin kokusundandır’ buyurur. Öyle güzel bir dede ki torunlarını göğsünde uyutur, omuzlarında gezdirir, onlara binek olur, hasta olduklarında ziyaret eder, sakalını karıştıran torununa dil çıkarıp onu güldürür, şakalaşır.

Doç. Dr. Muhittin Akgül, ‘99 Soruda Efendimiz’ adlı kitabında Efendimiz’in kız torunlarıyla diyaloğuna dikkat çeker: “Allah Resûlü, Ümame’ye olan sevgisini öyle bir toplum ve cemiyet içinde izhar edip açığa vuruyordu ki, bu insanlar daha düne kadar kız çocuklarını diri diri gömüyordu. İşte böyle insanlar arasında, Allah Resûlü’nün kız torununa gösterdiği bu ilgi ve alâka, oldukça değişik ve o güne kadar kimsenin görmediği orijinallikte bir hareket tarzıydı.”

Torunların en sevimlisi: Ümame

Ümame’nin annesi, Resûlullah’ın ilk göz ağrısı Hz. Zeynep. Babası da dürüstlüğü ve mertliğiyle meşhur bir tüccar olan Ebü’l-Âs İbni Rebî. Ebu Katade’nin bildirdiğine göre, Hz. Peygamber, bir gün Ümame omuzunda olduğu halde mescide geldi, cemaate namaz kıldırdı. Rükua gidince çocuğu yere bırakıyor, doğrulunca alıyordu. Namazı bu şekilde bitirdi.

Ümame’nin babası İslamiyet’i çok sonradan kabul etmiş, hatta bir dönem müşriklerin baskısıyla Efendimiz’e karşı savaşmıştı. Annesi Hz. Zeynep’in hicret yolunda çektiği cefalar, Ümame’nin sinesinde de derin izler bırakmıştı. O, zor günlerin ardından Medine’de anne-babası ve dedesiyle, mesut bir hayata kavuşsa da annesi genç yaşta ahirete irtihal etmişti. Dedesi bu sebeplerden dolayı onu ayrıca seviyor, aldığı hediyelerle mutlu ediyordu. Örneğin bir gün Allah Resûlü, kendisine gelen hediyelerden güzel bir gerdanlık seçti. Annelerimize, “Bunu bana en sevimli olanınıza vereceğim.” buyurdu. Onlar, hediyenin Aişe’ye verileceğini düşünse de Resûl-i Ekrem Efendimiz, Ümâme’yi çağırdı ve kolyeyi onun boynuna taktı.

Medine’nin en metanetli kadını: Ümmü Gülsüm

Hz. Fatıma’nın Medine’de dünyaya gelen kızı Ümmü Gülsüm, Resûlullah Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) ikinci kız torunu. Hitap gücü yüksek, henüz çocuk yaşlarda dahi düşüncelerini anlaşılır bir ifadeyle ortaya koyabilen biri olması yönüyle de dikkat çeker. Hz. Ömer halife iken onunla evlenir. Bu evlilikten Rukiyye ve Zeyd adlı iki çocuğu olur. Ancak çocuklar küçük yaşlarda vefat eder.

Babası Hz. Ali’nin kılıçla yaralanması, kardeşi Hz. Hüseyin’in şehit edilmesi olayları onu derin acılara gark eder. Ancak o, metanetini asla kaybetmez. Yaşadığı ızdırabı Kûfe halkına şöyle aktarır: “Ey Kûfe halkı! Ey vefasızlar, siz ey ‘yardım ederiz’ deyip de yardım etmeyenler! Artık gözyaşı dinmez, feryatlar kesilmez. Siz yeminlerinizi aranızda hile edinerek o ipliğini sağlamca eğirdikten sonra bozan kadına benziyorsunuz.” (Nahl Sûresi, 92) Bu konuşmanın ardından ömrünün geri kalan kısmını acıları gönlüne gömerek Medine-i Münevvere’de geçirir.

Hz. Hatice validemize benzetilen torun: Zeynep

Hz. Fatıma’nın kız evlatlarından bir diğeri Zeynep binti Ali. Zekâsı, edebi üslubu, ferasetiyle dikkat çeker. Bu özellikleriyle Hz. Hatice validemize benzetilir. İsminin Cenab-ı Hak tarafından bizzat verilmesi kaynaklarda şöyle nakledilir: “Hz. Zeynep dünyaya geldiğinde Allah Resulü seferdeydi. Hz. Fatıma, Hz. Ali’ye dünyaya yeni gelen kızları için bir isim seçmesini isteyince, Hz. Ali ‘Ben bu konuda Resulullah’tan öne geçmem.’ buyurdu. Resûlullah seferden dönüp de durum kendisine iletildiğinde, ‘Fatıma’nın çocukları benim çocuklarımdır. Ama onların isimlerini ancak Allahu Teâlâ tayin eder.’ dedi. Bu sırada Cebrail inerek Hak Teâlâ’nın selamını Resulullah’a iletti ve şöyle dedi: ‘Hak Teâlâ ‘Bu kıza Zeynep ismini verin; zira bu isim Levh-i Mahfuz’a yazılmıştır.’ buyurmaktadır. Bunun üzerine Resulullah Hz. Zeynep’i kucağına alıp öptü ve şöyle buyurdu: “Bu kıza saygılı davranın; zira o Haticetü’l-Kübra gibidir!’”

Hz. Zeynep ömrünün yalnızca ilk beş-altı yılını annesiyle geçirse de aldığı üstün terbiye ve eğitim sayesinde Hz. Fatıma’dan birçok hadis ve hutbe nakleder. Hatta Hz. Fatıma’nın Mescid-i Nebi’de halifenin önünde okuduğu Fedekiyye hutbesini dört yaşındayken ezberden naklettiği söylenir. Bir diğer özelliği de Medine kadınlarına tefsir dersi vermesidir. Annesine en çok benzeyen huyu ise tıpkı onun gibi ibadet ve münacaata âşık olmasıdır. En zor ve sıkıntılı günleri sayılan Kerbela ve sonrasında dahi Allah ile irtibatını koparmaz. Hazreti Zeynep, yaşantısı boyunca iffetin sadece kıyafetle olmayıp, davranış ve konuşmada da ölçülü olmayı gerektirdiğini yaşantısıyla gösterir. Komşularından Yahya Mâzinî onun bu özelliğini şu tespitiyle aktarır: “Uzun zaman Medine’de Hz. Ali’nin (ra) hizmetinde bulundum. Aynı zamanda komşusuydum. Allah’a yemin olsun ki hiçbir zaman Hz. Zeynep’i tek başına görmedim, sesini duymadım. Resulullah’ın ziyaretine geceleri giderdi. Küçük olmasına rağmen bir tarafında Hz. Ali, bir tarafında Hz. Hasan, bir tarafında da Hz. Hüseyin yer alırdı.”

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.