Amerikan sporları 101
Bundan böyle köşede Amerikan sporlarıyla (bilhassa basketbol ve Amerikan futbolu) alakalı konuşacağız. Spor delisi bir ülkede sporun sosyolojik boyutları, insan davranışları üzerindeki etkisi ve bazı sporların Amerikalılar için ne mana ifade ettiği gibi mevzulara değinmeye çalışacağız. Tabi ki günceli ıskalamadan… İleriki haftalarda güncel mevzulardan bahsederken bazı teknik ifadelere yabancı kalmamak için ilk başlarda bu terimleri açıklamak iyi bir fikir gibi geliyor.
Güncel demişken, Amerikan sporlarında bu aylarda en çok konuşulan konu Amerikan futboldur. Gerek üniversite futbolunda (College Football), gerekse de profesyonel futbolda (NFL) şampiyon bu zaman diliminde belirlenir. Üniversite futbolunda final maçı 12 Ocak Pazartesi akşamı Oregon ile Ohio State Üniversitesi arasında oynanacak. Profesyonel futbolda ise şu anda konferans yarıfinalleri oynanıyor. Kazananlar konferans finaline yükselecek. Her iki konferans finali maçının galibi ise Super Bowl adı verilen final maçını (bu sene 1 Şubat Pazar akşamı) oynayacak.
Amerikan toplumu birçok konuda eski adetlerini kolay kolay değiştirmez. En basitinden, üniversite futbolunda bu sene dört takımın katıldığı playoff sistemine geçildi seneler sonra ilk kez. Bu seneye kadar, normal sezonda en iyi performans gösteren iki takım, bir komite (selection committee) tarafından belirlenip (oynadığı rakiplerin zorluk derecesi, maçları kazanırken attıkları fark, sezonu kaybetmeden veya en az kayıpla tamamlama gibi unsurlar göz önüne alınarak) final maçını oynamalarına karar verilirdi. Bu sene ise bu şekilde dört takım belirlendi ve sıralamadaki birinci takım dördüncü, ikinci takım da üçüncü takımla yarı final oynadı. Dördüncü Ohio State sürpriz bir şekilde bir numaralı Alabama’yı, iki numaralı Oregon ise üç numaralı Florida State takımını yendi. Finalde, daha iyi oyun kurucusu (quarterback) olan Oregon takımı favori gözüküyor. Ancak Ohio State’in koçu efsane mertebesine yükselmiş birisi.
Bu maçlar bittikten sonra Amerikan futbolu tatile girecek; ama meraklıları draft’ı beklemeye başlayacak. Draft, Amerikan takım sporlarının (futbol, beyzbol, basketbol, buz hokeyi) hepsinde var olan ve profesyonel takımların üniversitelerden ve dünyanın diğer ülkelerinden yetenekli oyuncuları seçmesi anlamına geliyor. Draft kelimesi asker alımları için de kullanılıyor günlük hayatta. Amerikan futbolunda, üniversite oyuncuları üç sene dolmadan draft’a katılamıyorlar. Bu da nispeten mantıklı bir uygulama; çünkü NFL fazlasıyla fiziksel bir lig olduğu için üniversitede henüz bir yılı doldurmuş 18-19 yaşındaki birinin, tabir-i caizse “izbandut” yapılı adamların karşısında tutunması gerçekten zor. Hem zihinsel hem de fiziksel olgunluk için üç sene geçirmek mühim. Basketbolda ise durum biraz daha farklı. Basketbol, Amerikan futbolu kadar fiziğe dayanmadığı için, asgari bir senelik üniversite tecrübesi yeterli görülüyor. Bu kural basketbola gelmeden evvel, günümüzün süper star basketbolcularından bazıları liseden direkt geçiş yapmışlardı NBA’e. LeBron James, Kobe Bryant, Kevin Garnett akla ilk gelenler… Elbette bir sene üniversitede oynama zorunluluğu biraz üniversite basketbolunu cazip kılmak için de yapılıyor. Neticede üniversite basketbolu (ve college football) birer sektör ve sektörün aktörlerinin de eve “ekmek” götürmesi lazım. Fakat nadir de olsa her oyuncu buna yanaşmıyor. Mesela bu sene Emmanuel Mudiay, sırf üniversitede bir sene oynamamak için Çin Ligi’ne gitti. Gelecek seneki NBA draft’ında ilk üçte seçileceği düşünülüyor Mudiay’ın. Benzer bir hareketi Brandon Jennings bir sene İtalya’da basketbol oynayarak yapmıştı. Peki takımlar hangi sıralamaya göre draftta seçim yapıyorlar? Burada nispeten adil bir sistem var. Fakat bu adil sistemi anlatmak için bir sonraki yazıyı beklemek zorunda olacağınızı esefle bildirmek zorundayım.
Gelecek haftaya kadar esen kalın efenim.
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment