Bir çuval itibar
Amerika’nın en zengin üçüncü eyaleti New York. New York’un yıllık bütçesi 1.3 trilyon dolar. Türkiye’nin 820 milyar dolarlık gayri safi milli hasılasının neredeyse iki katı.
Devasa bir sarayda oturmuyor New York valisi, 1877’da yapılmış bir konakta yaşıyor. Küçük tadilatlarla bugüne gelmiş konağı yıkıp yerine altın varaklı yeni bir saray dikmek gelmiyor kimsenin aklına. Aksine, trilyon dolarlık bir hazinenin musluğunu elinde tutan vali, bir kaç sene önce talimat veriyor ve konak küçük bir tadilatla ‘çevre dostu yeşil bina’ya çevriliyor. Neden? Valiliğin kendi ifadesiyle, “Yakıt faturasından tasarruf etmek için”. Cebinden ödemiyor çünkü vali o parayı. Halkın parasıyla ödeniyor faturalar, kamu kesesinden yapılıyor harcamalar.
Osmanlı büyük devletti. Üç kıtaya altı asır hükmetmiş, ucu Hicaz’da, bucağı Viyana kapılarında bir devdi. Fakat Osmanlı’nın da dönemleri vardı. Yükselişi, duraklaması, yıkılışı vardı. Hayallerini Kanuni’ye bina edip, yaşantısını Lale Devri’ne kuranlar rüya görüyor.
Ömrünü savaş meydanlarında tüketmiş, tek bir lale koklamaya fırsat bulamadan dar-ı bekaya göçüp gitmiş sultanların yücelttiği Osmanlı’nın peşinde, lale bahçelerinde ömür tüketenlerin yıktığı Osmanlı’nın içindesiniz.
Koca bir dünyayı Topkapı’dan yönetti Osmanlı evet ama Topkapı’yla yönetmedi. İdareciler at sırtından inip ihtişamlı saraylarda durup dinlenmeye, nefes almaya başladıkça nefesi kesildi koca devletin, boğuldu. İtibarı lüks saraylarda arayıp yumuşak döşeklere serildikçe yöneticiler, maksadın aksiyle tokat yedi koca bir devlet. Patrona Halil denen bir hamam tellağı çıktı, koca Osmanlı’nın itibarını iki paralık etti.
Debdebeli saraylarda aranmaz yani itibar. Fethettiği şehrin anahtarını almaya giderken sahip olduğu tek bineği hizmetçisiyle paylaşan Ömer’de aranır. Senin yönettiğin ülkenin yirmi katı büyüklüğünde toprağı on iki yamalı cübbeyle idare eden Emir’de aranır itibar. ‘Kisralar saraylarında kuştüyü döşeklerde yatarken, hasır döşeğin yüzüne iz bıraktığı Efendiler Efendisi’dir (SAS) itibarın sahibi.
İtibar peşinde koştukça komik duruma düşüyorsunuz farkında değil misiniz? Malı, mülkü basamak yapıp saygı görmek istedikçe alay konusu oluyorsunuz. Katrilyonlar harcayıp diktiğiniz ucube sarayla dünyanın en ücra köşelerinde dalga geçiliyor. İtibar görmek istediğiniz dünya, Çavuşesku’nun hemen yanına, Kaddafi’nin biraz arkasına oturttu sizi.
Bir beton yığını üzerinde yükselip alınabilecek bir şey değil itibar. Vura vura, kıra kıra, ısıra ısıra kazanabilecek bir şey değil saygınlık. Dünya başka bir alemde yaşıyor. Beyaz Saray’ı, Kremlin’i, Buckingham Sarayı’nı hep birlikte içine alabilecek devasa bir saray yapınca prestij kazanacağını düşünmek ne büyük gaflet.
Devletin verdiği mumu, şahsi işlerini görürken söndüren idarecilerimiz olsaydı hala, belki anlayabilirdik köşkün faturasından tasarruf etmeye çalışan New York valisini. Biz, ne yazık ki, devlet kasasından eksilmediği sürece yolsuzluğu hak görenlere alıştırıldık. Günah işleme özgürlüğünü alabildiğine kullanan yöneticilere, bu özgürlüğün yüzdesi üzerinden rüşvet tarifesi belirleyen hocalara alıştırıldık. Zulmeden zalime atkı sallarken, o zalimle perde arkasından iş tutanlara alıştırıldık. Meydan meydan gezip tekbir çekerken, Bakara’yı makaraya saranlara alıştırıldık. ‘Allah birdir’ diye yola çıkıp, “Başbakan Allah’ın bütün vasıflarını üzerinde toplamış liderdir” diyenlere alıştırıldık.
Tüm bunlara alışmaya dünden meyilli oluşumuza, makaranın ucuna bağlanan bir küçük sadaka için gözümüzü kör, kulağımızı tümden sağır edişimize, çalan ‘bizim oğlan’sa hırsızı, vuran ‘bizim oğlan’sa arsızı görmeyiverişimize gelince bir şey diyemiyorum. Zurnanın o deliğinde nefesim kesiliyor zira. Surdan korkuyorum. Bizden önceki kavimlerin garipler, fakirler suç işleyince cezalandırıp, soylular, zenginler suç işleyince affettiği, görmeyiverdiği, duymayıverdiği geliyor aklıma. Korkuyorum.
Korkmayanı bekleyen korkutucu akıbetten korkulur.
No Comments
Only registered users can comment.
FOTO GALERİ
Zaman Blog
- Pulitzer Prize-Winning Author Gene Weingarten Offers his Making an application for grants Writing 18.Jun
- 3 Haziran ve 2 insan 10.Jun
- Nefes 15.Apr
- Dünyadan haberdar olmak istemiyorum! 21.Feb
- Bilmek üstüne 28.Nov
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment