Ayna ve fırça
Havuzun kloru öyle halüsinatif bir etkiyle vurdu ki milyonları, parabolik dünyalarından nereye baksalar paralel görüyorlar. Bu bakışlar ABD’ye çevrilince ise çok daha hastalıklı bir hal alıyor: Senato paralel, kongre paralel, dışişleri paralel…
Fethullah Gülen Hocaefendi’nin makalesini yayınladığı için New York Times gazetesi paralel. Yüz yıl önce ‘cemaatin kurduğu’, dünyanın en saygın düşünce kuruluşlarından Brookings Enstitüsü paralel. ‘Hayınlık yapıp’ cemaatçilere kapılarını açan Harvard, Princeton, M.I.T. zaten paralel. Ola ki Erdoğan bir NBA takımını desteklese, onu mağlup eden takımlar tümden paralel.
Böyle hastalıklı bir atmosferde ne iç politika, ne dış politika analizleri sağlıklı bir şekilde yapılabilir. İçi dışı birbirine karışmış bu ruh hali çoktan psikiyatrların ilgi alanına girmiş olmalı. Öyle tedaviye muhtaç bir hal ki bu, çelişkileriyle her 15 dakikada bir kendi kendini boşa düşürüyor. ‘ABD adına Türk hükümetine darbe girişimi yapmak’la suçladıkları insanları her bir kaç haftada bir gelip Amerika’ya şikayet ediyor, CIA adına çalışmakla itham ettikleri insanlar için utanıp sıkılmadan ‘CIA’le işbirliği yaparak’ bitireceklerini söylüyorlar. Aynı anda hem batı medyasında çıkan her haberin arkasında bir paralel arıyor, iri ufak tüm batılı medya organlarını ‘vatan hainleriyle işbirliği yapmak’la suçluyorlar, hem ABD’de bir PR şirketiyle anlaşarak bu ülkede yaşayan Hizmet insanları aleyhine haber yaptırtmaya çalışıyorlar. Yüce Lider “yağmur yağıyor” dese hiç göğe bakmadan güneşli havada şemsiye çıkarıp korunmaya çalışacak kalabalıklar da bu sözlerin hepsini aynı anda alkışlıyor. Aynı cümle içine aynı anda 3-4 çelişki attırabilmeyi becerebilen insanların “Bunlar Amerika’ya çalışıyor” iftirasına yuh çeken kalabalıklar, bir kaç saniye sonraki “Bunları Amerika’yla işbirliği içinde bitireceğiz” lafını delicesine alkışlıyor.
Obama masasına fotoşoklanan Hocaefendi fotosunu, Biden’a havuz marifetiyle bir kaç ayda bir ‘aldırılan’ mesajları, Dışişleri Sözcüsü’nden Beyaz Saray kapıcısına kadar onlarca farklı seviyede insanın resmi yalanlamalarını hiç saymıyorum.
Uluslararası derecelendirme kuruluşlarının birleşip bizim dünya liderini devirebilmek için Türkiye’nin yıldızlı pekiyi kredi notunu dibe vurdurması, kıskanç insan hakları örgütlerinin, Türkiye’yi özgürlükler listesinde iteleye öteleye Papua Yeni Gine’nin altına, Gabon’un hemen üstüne düşürmesi değil önemli olan.
Asıl endeks başka. Asıl endeks Türkiye’yi onlarca yıldır takip eden siyaset uzmanlarının, Amerikalı politikacıların, gazetecilerin bakışlarında, sözlerinde gizli. Sizin bir lafıyla dünyayı titrettiğini, BM’de binlerce dünya liderinin yüzüne gerçekleri haykırdığını sandığınız yüce liderin adı gülümsetiyor burada insanları.
Herkesin başka bir Erdoğan hikayesi var. Kimi tekerlekten önce icad edilen Küba camisini konuşuyor, kimi on yılda dikilen 2.8 milyar ağacı. Kimi “Bizde gazeteciler Avrupa’dan daha özgür” sözünüze gülüyor, kimi Türkiye’ye darbe yapmaya kalkışan Freedom House’un niye boşu boşuna geri kalan 194 ülkeyi de analiz edip rapora koyduğunu anlamaya çalışıyor.
Bu yüzden geldiğinizde dolaştığınız kapılarda tüm o bakanların, milletvekillerinin, gazetecilerin, uzmanların hep tam da siz geldiğinizde ‘bir işi çıkmış’ oluyor. Bu yüzden, aldığınız randevuların neredeyse tamamı görüşme saatinden hemen önce özür dilenerek iptal ediliyor. Ve bu yüzden bakanlarınıza muadili meslektaşların yardımcısının asistanının vekiliyle görüşebileceği söyleniyor hep.
Görmüyor musunuz? Anlamıyor musunuz? Yaşananların paralelle, yamukla ilgisi yok. ABD’nin önde gelen gazetelerinde yayınlanan haberlerin, Kongre’den, Senato’dan çıkan kararların, kendi ofis kiralarını bile zar zor ödeyen ‘paralel’ kurumların bu gazetelere, siyasetçilere döktüğünü sandığınız milyon dolarlarla falan ilgisi yok. Bunun bizzat ve evvelen sizinle ilgisi var. Büründüğünüz Kim Jong un, Kaddafi, Mübarek kılığıyla, hukuksuzluğunuza perde ettiğiniz Yeni Türkiye kılıfıyla ilgisi var. En çok da içine bodoslama yuvarlandığınız yolsuzluk çukuruyla ilgisi var. Yuvalandığınız zorbalık mağarasıyla ilgisi var. Askıya aldığınız ağır aksak demokrasiyle, vitesi yükseltip tam gaz kendisine doğru ilerlediğiniz otokratik dikta yapısıyla ilgisi var. Tek parti devletinizle, tek adam hayalinizle ilgisi var.
Görün artık. Kendinizi de, güzelim ülkeyi de içine düşürdüğünüz acıklı hali görün. En küçük Afrika ülkelerinin bile birlikte fotoğraf vermek istemediği sefaletinizi görün. Görün ki absürt halüsinasyonlarla kendinizi de ülkemizi de dünyaya rezil etmeyin.
Sizin, kendinizi nerede konumlandırmaya çalıştığınızın bir önemi yok. Dünya, dünyayı gayet iyi okuyor. Birbirinden tuhaf paralel hezeyanlarınız, ona buna ‘sabrımız taşıyor’ babalanmalarınız, hanlarınız, hamamlarınız, saraylarınız fena halde parodi bir dikta kokuyor.
Peki tüm bunları niye yazdım?
Bir kaç haftada bir kendi halkını Amerikalı siyasilere şikayet etsin diye gönderdiğiniz bakanlarınızdan bu ayın talihlisi Volkan Bozkır, kapı kapı gezdiği Kongre’den eli boş geri döndüğünde boşuna fırçalamayın diye. Zira fırçanızı asıl hak eden sima, şatafatlı sarayın duvarında, muhtemelen bir kaç yüz milyar liraya alınmış görkemli bir aynadan size bakıyor.
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment