Anomali hali ve iki senaryo

Son bir kaç gündür Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşananlara inanmak kolay değil. 11 Eylül saldırılarının gerçekleştirildiği 2001 yılından bu yana ülkede gündem hiç bir zaman bundan daha yoğun ve hareketli olmamıştır denilebilir. 

 

Boston Maratonu’nda gerçekleşen bombalama hadisesiyle başlayan çılgınlık, ABD başkanı Barack Obama ve Mississippi Senatörü Roger Wicker’a gönderilen zehirli mektuplarla devam etti. New York’ta La Guardia Havaalanı, ABD Senatosu’nun 2 çalışma binası, Boston’da bir hastane ve adliye binası bomba ihbarları nedeniyle boşaltıldı. Benzer ihbarlar ve şüpheli paketler nedeniyle ülkenin dört bir tarafında sokaklar kapatıldı, binalar boşaltıldı, seferler iptal edildi. Ardından Texas’ta bir gübre fabrikasının infilak ettiği haberi geldi. Uzun süredir tartışılan ve başkan Obama’nın özellikle Newtown’da yaşanan ilkokul katliamından sonra büyük önem verdiği silahsızlanma yasa tasarısındaki başarısızlık dahi bu haberlerin arasında önemsiz kaldı. Bir sonraki adımda ne yaşanacağını an itibariyle kimse bilmiyor. Yaşanan yeni bir hadise ise çok az insanı şaşırtıyor. Kısacası, yetkililer, gazeteciler, siyasiler.. Herkes tetikte.   

 

Polis yetkililerinin açıklamasına göre ülkenin her yerinden şüpheli paket ihbarları yağıyor. Boston’da yaşananlar, 11 Eylül’le birlikte Amerikan halkının iliklerine kadar işleyen paranoya halini tekrar gün yüzüne çıkardı. İnsanlar korkuyor. Gelen ihbarların pek çoğu asılsız çıksa da hepsi tek tek değerlendiriliyor. Bomba imha uzmanlarının aralıksız çalıştığı bir zaman dilimindeyiz. Şu an Amerika’da elinizde taşıdığınız normalden biraz farklı, olması gerekenden biraz ağır her hangi bir poşet ya da bir iki dakikalığına yere bıraktığınız bir çanta alarm zillerinin çalmasına neden olabilir ve gariptir ki bu durumu kimse anormal karşılamıyor. Bu günlerin normali, normalin anomali hali.

 

Bilinen tek bir şey var ki herhangi bir analiz için şu an kesinlikle çok erken. Şu an analiz değil, haber zamanı. Yaşanan tüm bu gelişmeleri birbirine bağlayan ya da bağlamayan her türlü analiz sadece bir kaç saat içinde sahibini bir daha eline kalem alamayacak duruma getirebilir. Dün CNN’in yaşadığı fiyasko gösterdi ki değil yaşananları analiz ederken, izleyiciye haber verirken bile fazla acele etmekten kaçınmalı.

Zamanla yarışan haberciler gerçeklikten taviz verdiği noktada güvenirliliklerini şaşırtıcı bir süratle yitirebilir. Aslında Amerikan medyasında bu noktada şaşırtıcı bir değişim ve gelişim var. 11 Eylül’de gazete ve televizyonların içine düştüğü panik hali pek çok vahim hatanın yapılmasına yol açtı. Gerçek olmayan isimler, varolmayan suçlar, aslında hiç yapılmamış seyahatler o dönemde medyada sıklıkla boy gösterdi. Bu, işin yalnızca haber kısmı. Günahın büyüğü analiz ve yorumlar aracılığıyla geldi. Müslümanları boy hedefi haline getiren yayınlar, pek çok insan için bu ülkede yaşamayı eskiye oranla imkansız hale getirdi. Bugün bakılınca 11 Eylül sonrası yapılan bazı sorumlu yayınların Amerikan halkının İslam dini hakkında çok daha fazla bilgi sahibi olmasını sağlamış olduğu görünebilir. Ama sorumsuz yayınlar çok büyük yaralar açtı. Ülkenin savaşa girmesine histerik yayınlarıyla bilerek ya da bilmeyerek katkıda bulunan medya fotoğrafı Amerika’daki gazetecilik imajını tamiri zor bir şekilde sarstı. Bugün medyanın bu durumdan büyük dersler çıkarmış olduğu açık. Boston saldırılarından bu yana neredeyse bir kaç geçti fakat hala, ciddiye alınması gereken hiç bir yayın organında muhtemel suçlunun kimliğine, dinine, milliyetine dair bir haber yayınlanmadı. Daha önce yaşanan pek çok olayda ortada hiç bir bilgi yokken harekete geçip Müslümanları, ya da daha önce farklı hadiselerde Rusları, ondan önce Japonları hedef gösteren medya bu sefer çok temkinli. Bu temkin büyük oranda başta Barack Obama olmak üzere yönetimin duruşundan kaynaklanıyor. ABD başkanı saldırının hemen ardından yaptığı açıklamada faillerin kim olduğuna dair henüz hiç bir bilgi bulunmadığını ve kimsenin erken çıkarımlarda bulunmaması gerektiğini üzerine basa basa söyledi. O andan itibaren de ne polis yetkilileri, ne de medya herhangi bir grubu zan altında bırakacak açıklamalardan kaçındı. 

 

Şimdi ülke, özellikle de Amerikalı Müslümanlar, kelimenin tam anlamıyla nefesini tutmuş faillerin bulunmasını bekliyor. Zanlının Orta Doğu’lu olduğunu gösterecek tek bir resim, Müslüman olduğu hissini akıllarda bırakacak tek bir isim yukarıda anlattığım tabloyu yerle bir edebilir çünkü. Üzerinde yürüdüğümüz buz tabakası hala çok ince. Hiç birimiz istemeyiz ama öyle bir durumun gerçekleşmesi halinde dahi Barack Obama’nın ciddi ve karakterli duruşundan taviz vereceğini zannetmiyorum fakat medya sağduyusunu ne kadar koruyabilir tahmin etmek zor. Analistlerin duyarlılığında yönetimin tavrı kadar boşa düşme ve mesleki açıdan zarar görme ihtimalinin varlığı da etkili. Bu ihtimalin ortadan kalkması, medyadaki provakatif isimlerin zincirlerinin çözülmesine neden olabilir. 

 

Özetle, Amerika’da bir panik hali yaşanıyor olsa da halihazırda kimse kimseyi suçlamıyor, kimse direk olarak bir kişi ya da gruptan korkmuyor. Orta Doğulular, Ruslar, Kuzey Koreliler ya da Güney Amerikalılar henüz tarafından hedef tahtasına konulmuş değil. Ama bu durumun bir kaç saat içinde değişmeyeceğinin garantisini de kimse veremez. Bu yüzden en ufak bir bilgi kırıntısının büyük bir önemi var. 

 

En iyi senaryoda, zor gözükse de, birbiri ardına gerçekleşen olaylar arasında en ufak bir irtibat bulunmaz, tamamen rastlantı eseri birbirinden her yönden çok farklı failler tarafından aptalca bir nedenle gerçekleştirilmiş eylemler olarak kayda geçer. Bu durumda İslam dünyası için farklı olaylardaki zanlılardan hiç birinin Müslüman olmaması çok önemli. Bu, hadiselerde hayatını kaybedenler için duyduğumuz üzüntüyü tabii ki azaltmaz. 8 yaşında bir çocuğun ölüm acısını kapatacak bir mutluluk tabii ki yok, ama aksi durum dünyanın pek çok farklı bölgesinde pek çok 8 yaşında çocuğun hayatını kaybetmesine yol açacak bir sürecin başlangıcı olabilir. 

 

En kötü senaryo ise şu: Olayların hepsi birbiriyle irtibatlıdır ve Müslüman ismi taşıyan birileri tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu durum Amerika’daki Müslümanlar üzerinde 11 Eylül’den çok daha kötü bir etki bırakabilir. Çünkü Amerikalıların da çok iyi bidiği gibi 11 Eylül saldırısı, El Kaide içindeki sansasyonel kanadı temsil eden Usame bin Ladin ve avanesinin gerçekleştirdiği çok büyük çaplı bir eylemdi. Anvar al Awlaki kanadı ise sonuca daha küçük ve kolay gerçekleştirilebilecek basit eylemlerle ulaşmak gerektiğini savunuyordu. Ola ki son bir kaç gündür art arda yaşanan ‘uçaklarla İkiz Kuleler’e intihar saldırısı düzenleme’ye kıyasla çok daha basit ve küçük çaplı eylemlerin El Kaide, Taliban, İran vs. gibi İslam dünyasıyla ilişkilendirilebilecek herhangi bir adresle bağlantılı olduğu ortaya çıkarsa, bu durum Amerika’da asıl büyük travmayı oluşturacaktır.

11 Eylül saldırıları, insanların sokakta gördüğü başörtülü bir kadından, Müslüman bir isim taşıyan herhangi birinden ya da koyu tenli bütün vatandaşlardan korkmasına neden oldu evet, ama ortalamanın üzerinde bir zekaya sahip herkes bu korkunun yersiz olduğunun farkındaydı. El Kaide, yüksek profilli saldırılar yapıyordu ve her sabah çocuklarını önce okula, sonra futbol antrenmanına götüren başörtülü yan komşunun uçak kaçırıp İkiz Kuleler’e çarpma ihtimali o kadar da yüksek değildi. Normalleşme zor olsa da çok uzun sürmedi. Fakat bu bir kaç günde yaşanan hadiselerin benzeri bir bağlantısının ortaya çıkması durumunda açılan yara çok daha derin olur. Çünkü eğer Ladin sonrası El Kaide’nin düdüklü tencereye patlayıcı yerleştirme basitliğinde eylemlere yöneldiği bilgisi kamuoyuna hakim olursa işte o zaman insanlar birbirinden çok ciddi biçimde korkmaya başlar. Başörtülü yan komşunun uçak kaçırma olasılığı ne kadar zorsa, binlerce insanın bulunduğu bir mekana küçük, siyah bir poşet bırakma imkanı o kadar çoktur. Umalım ki gerçekleşmesin ama bu durumda Amerika’da yaşayan Müslümanlar üzerinde daha önce görülmemiş bir tazyik oluşabilir. Medyanın da sağ duyusunu kaybetmesiyle bu tazyik çağlayana dönüşüp ülkeyi bir güvensizliğin pençesine atabilir. 

 

İyimserlik-kötümserlik yelpazesinin iki farklı ucunda bulunan bu iki senaryodan umalım ki ilki gerçek olsun. Aksi durumda Amerika’yı ve Amerikalı Müslümanları çok zor günler bekliyor olabilir. Başta söylediğim gibi, hepimiz nefesimizi tutmuş polisin fotoğrafına ulaştığı söylenen zanlının isminin açıklanmasını bekliyoruz. Çünkü o isim, yalnızca bir isim, o kadar çok şey ifade edecek ki!  

 

Yine de tabii ki her şeyin en iyisini, hadiseleri hallaç pamuğu gibi evirip, çeviren bilir.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.