Sözün özü, özün sözüdür
Büyük şairlerin çağlarını aşan ifadeleri olur. Ne zaman onlardan biriyle karşılaşsam beni içine çeker. Sanki asude bir koyda dünyanın debdebesinden uzak, kendisini suya salan birisi gibi derinine dalarım. Hangi seviyeye ulaşabilir ve neler avlayabilirim diye zihnimi yorarım. Sizden saklayacak değilim; kıskançlıkla karışık bir gıbta ile neden bu ifadeler benim aklıma gelmedi diye hayıflandığım da az değildir.
Beyan Allah’ın hem en büyük mucizelerinden hem de yine en büyük lütuflarından biridir. Sözde sihir vardır. Bazen beliğ bir ifade toplulukları yürütür. Bazen bir acı söz yuvaları yıkar. Bir tatlı nağme gönüller yapar. Hele bir söz sultanından sadır oluyorsa o söz çığırlar açar, çağlar aşar.
Sözün gücü sadece musikisinde değildir elbette. Evet musiki sözü dinlenir yapan mühim şeydir. Ama söze gücünü veren taşıdığı mesajdır. Mesaj ne kadar güçlü ise söz o kadar tesirli olur. Ne var ki her söz her mesajı taşıyamaz. Güçlü mesajı taşıyan ifadenin de güçlü olmazı iktiza eder. İşte o da sözde ki musiki ve belağattır.
Söylenen sözün harici alemde yapacağı tesirin gücü; ortaya çıkardığı aksiyona bağlıdır. Sözün sahibi çoğu zaman o sözü güçlü kılar. Söylediğini yaşayanın sözü yerde kalmaz. Sözün makuliyeti nisbetinde tesiri olur. Uygun zaman ve zeminde söylenen makul bir söz, sahibinin samimiyeti ile bazen öyle tesir icra eder ki kitleler harekete geçer.
Mutlak manada tesir Kelamullah’a aittir. O mucizedir ve kimsenin sözü o dereceye çıkamaz. Sonra derecesine göre başta Efendiler Efendisi (S.A.V.) olmak üzere peygamberlerin nurlu beyanları gelir. Ve sırasıyla diğer Kelam-ı kibarlar.
Sözün tesiri aksiyonla olur dedik. Zira aksiyona dönüşmeyen söz öksüzdür. Aksiyon haline gelmesi için sözün mesajını taşıyabilmesi gerekir.
Yukarıda ifade ettiğimiz gibi, sözün mesajı taşıyabilmesi önemlidir. Sözün gücü mesajın tesirini artırır. Ve dahi mesajın harici alemde tesir meydana getirmesi; sözün gücünden başka mesajın makuliyeti, söyleyenin inanması, mesajın söyleyen tarfından yaşanması gibi bazı şartlara bağlıdır. Devamlılık ve istikrar da bu şartlara eklenebilir. Ve bunlar artırılabilir.
Bütün bunlardan sonra sıra muhataba gelir. Muhatap mesajın ulaştığıdır. O kendisine ulaşan mesajın makuliyeti ve onu taşıyanların samimiyeti ölçüsünde duyduğunu kabul eder ve bazen bağlanır hatta o mesajı uygulamaya koyulur.
Hazreti Bediüzzaman bütün buraya kadar anlatmaya çalıştığımız şeyleri bir çırpıda özetlemiş aslında; “Kelamın tabakaları, ulviyet ve kuvvet ve hüsn-ü cemal cihetinden dört menbaı var. Biri mütekellim, biri muhatap, biri maksat, biri makamdır… Öyle ise, sözde ‘Kim söylemiş? Kime söylemiş? Ne için söylemiş?ne makamda söylemiş?’ ise bak… Kelam kuvvetini, hüsnünü (güzelliğini) bu dört menbadan (kaynaktan) alır. (25. Söz)”
Bugünlerde özellikle hizmet hareketi ve onun manevi önderi muhterem Hocaefendi ile ilgili öyle akla hayale gelmedik iftiralar ve isnatlar var ki insan ister istemez şöyle geriye doğru akıl gözü ile gidip o zatın hayatı, mefkuresi ve eserleri ile ona bakıp acaba mesajı ne olmuş ve söyledikleri ne seviyede tesir icra etmiş diye düşünmeden edemiyor.
Düşünün yıllarca camii kürsülerinde, kahve sohbetlerinde, konferans salonlarında vaazlar, sohbetler ve dersler icra etmiş, bir milletin, tarihteki şanlı yerini tekrar alması adına yeni bir manevi diriliş hamlesi başlatmış. Adeta bir kültür medeniyetinin küllerinden dirilmesi için bütün hayatını ortaya koymuş. Peki ne olmuş? Onun ızdırabı, camii kürsülerindeki gözyaşı ambalajlı mesajı -Allah’ın inayet ve keremi ile- dünyanın dört bir tarafında ana okulundan, üniversiteye kadar eğitim müesseleri olarak tecessüm etmiş. Biraraya gelmesi hayal dahi edilemeyecek insanlar ortak zeminlerde buluşarak; farklılıklarının, biraraya gelip daha yaşanılır bir dünya kurmaya mani olmadığını görmüşler.
Ve bugün dünyanın 150’den fazla ülkesinde faaliyet gösteren gönüllüler gelecek adına ümitlerimizi şahlandıran bir manzarayı bizlere sunuyorlar. Bu hareket dünyanın en bağımsız hareketidir. Ve bugün birbirinin zıddı iftira ve iddiaların aynı anda yapılıyor olması da onun bu bağımsızlığının, hiç bir siyasi ve idari güce dayanmıyor ve hiç bir devlet tarafından yönlendirilemiyor olmasına bağlıdır. O sadece gönüllülerinin ‘bir makuliyet çizgisinde’ buluştuğu bir harekettir. Geleceğin dünyasını daha aydınlık hale getirebilmek için yüzbinlerce adanmışın sessiz ve gürültüsüz bir nehir gibi etraflarına hayat taşıdığı bir beraberliktir.
Ne gariptir ki bir kısım nadanlar bu işlerin arkasında hep değişik güçler arayıp durmuşlar, ancak Allah’ın samimi gönüllere lütuf ve ihsanı olabileceğini düşünememişlerdir. Bazen samimi bir kalbin ızdırabı Hakk katında öyle makbul bir dua olur ki, bütün dünyanın bir araya gelip yapamayacakları şeyleri O, bir anda olduruverir. Bazen özden bir söz, Allah’ın dilemesiyle vücud giyer bütün aleme ışıklar saçan bir gönüllüler heyeti oluşur.
Söze sözle başlayıp işin özüne geldik. Demek ki verilen mesaj makuldü ve o mesajı taşıyanlar inanıyorlardı. Samimi bir şekilde hayatlarını bu mesaja adadıklarından Allah da lutfetti. İzmir’deki bir küçük cami kürsüsünden dünyaya yayılan bu mesaj harici alemde tesirini apaydınlık bir nesil olarak gösterdi diye ümid ediyoruz.
Mühim olan bu mesaja inananların inanç ve samimiyetlerinde istikamettir. Allah bizi o istikametten ayırmasın.
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment