Mahkeme kadıya mülk değil
“Şu son hadisede neye güveniyoruz, bir, Başbakan’ın Erdoğan, iki, MİT Başkanı’nın Hakan Fidan olmasına… Ben de Erdoğan’a ve Hakan Fidan’a güven duyuyorum ama kanunlar kitapta durduğu gibi durmuyor, Erdoğan ve Hakan Fidan da, ‘Mahkeme kadıya mülk değil’ özdeyişince, orada ebedi kalıcı değil. Bir de MİT dediğiniz Hakan Fidan’dan ibaret değil. Hakan Fidan da yanılmaz değil.
Tuzağı kuran kim, tuzağa düşen kim?
N’oldu da birden bire ‘demokrat’ yazarlarımız, bütün günahların yükleneceği bir ‘Otonom güç’ üretip, ona karşı “tasfiye” moduna geçtiler. N’oldu?
‘İktidara karşı darbe girişiminde bulunan cemaat’ laflarının çöp sepetine atılması gerektiğini adım gibi biliyorum.
Bunu söz konusu “demokrat” yazarların (Etyen Mahcupyan ve Ali Bayramoğlu kasdediliyor E.S.) bilmiyor olacağını da sanmıyorum.”
Yukarıdaki cümleler bendenize ait değil. Sayın Ahmet Taşgetiren’e ait. Tahmin edebileceğiniz gibi havuz tesiri ile mahmurlaşmadığı günlerde kaleme aldığı bir yazı. Hani şu; MİT üzerinden Başbakan’a darbe teranelerinin çokça konuşulduğu ve hükümetin ‘elçabukluğu marifet’ MİT müsteşarı Hakan Fidan’ı kurtarmak için kanun çıkardığı, o meşhur şubat krizinin yaşandığı dönemde kaleme aldığı bir yazıdan. Yazının tarihi 24 şubat 2012.
Şimdilerde de aynı kanaati taşıyor mudur bilmiyorum. Kendisini okumadığım için fikrim yok. Yukarıdaki satırlar da, Burç FM’de günlük yorumlar yaptığı bir akşam üzeri dinlediklerimden aklımda kalan “mahkeme kadıya mülk değil” ifadesini Google’da aratırken karşıma çıktı. O günkü yorumunda da tahmin edebileceğiniz gibi hükümete muhalif şeyler söylüyordu.
Her neyse mevzumuz Sn. Taşgetiren’in fikri savruluşu değil. Havuz günlerinde nereden nereye geldiğini merak eden açıp kendisini okusun. Benim asıl takıldığım yer şu ‘mahkeme kadıya mülk değil’ özdeyişimiz.
Mahkeme kadıya mülk olmasa da, şimdilerde kadı efendi ve avaneleri mahkemeden hiç ayrılmayacaklarmış gibi davranıyorlar.
Yani Hükümet hiç iktidardan gitmeyecemiş gibi kanunlar çıkarıyor. İlelebed devleti onlar idare edecekmiş gibi hareket ediyor. HSYK değişikliği, MİT kanunu, Devlet İhale Kanunu’nda yapılan değişiklikler, Sayıştay’la ilgili düzenlemeler ve şimdilerde konuşulan ‘Adli Kolluk’ ile ilgili düzenleme çalışmaları bunlardan ilk akla gelenler.
Diğer yandan da iktidarı kıyamete kadar bırakmama adına neler yapılması gerekiyorsa meşru-gayri meşru bakmadan onları yapıyorlar.
Yazılı ve görsel basın kahir ekseriyetle bu oligark kliğe çalışıyor. Sosyal medyada yemlediklerinin haddi hesabı yok. Seçimlerde manüple edilen, para dağıtılan kalabalıklara hepimiz şahit olduk. Bir de çalıntı oy meselesi var ki, ciddi meblağlar verilerek oluşturulan ekipler ve bir kısım bürokratların gayretleri ile ne seviyeye ulaştığını gördük.
Ortada dönen para; -rüşvet, bahşiş veya komisyon ne derseniz deyin-, şahsi bir biriktirme hırsının çok ötesinde, çok daha ileri bir gayeye matuf miktarda.
Neresinden bakarsanız bakın, gerek çıkarılan kanunlar ve yapılan uygulamalar, gerekse toplanan meblağlar dudak uçuklatıyor. Gelinen nokta, yeni bir düzenin kurulması adına bir süreliğine ‘tren olarak kullanılan Demokrasi’nin sonuna doğru yaklaştığımızı gösteriyor. Henüz Fuat Avni’nin dediği seviyeye gelip titremeye başlamadık ancak, olanlar korkutucu boyuta çoktan ulaştı. Yanlış anlaşılmasın korkumuz milletimizin geleceği ile ilgili endişelerimizden kaynaklanıyor.
Sebepler bütün bütün sükut ediyor. Yeni bir rejimin ayak sesleri kulaklarımızda.
Tabii bundan sonra da herşey istedikleri gibi giderse.
Diğer taraftan açıkça hedef alınan, delilsiz ve mesnetsiz suçlanan, tarifsiz bir kin uğruna adeta ‘cadı avına’ tabi tutulan Hizmet Hareketi’ne gönül verenler, bu oligark kitleyi çatlatırcasına bir umursamazlık içerisinde işlerine devam ediyorlar.
“Şu son hadisede neye güveniyoruz?” diye sormuştu Sn. Taşgetiren o günlerle ilgili. Sebeplerin bütün bütün sükut etmeye başladığı bu günlerde neye güveniyorlar?
Bu gönüllüler hareketinin bir ferdi olmaya çalışan bendeniz herkes adına cevap vereyim: Tabi ki Allah’a güveniyoruz. Allah var gam yok diyenlerdeniz.
Zira bizler sebepler üstü bir İlahi güce inanan insanlarız. Güvendiğimiz şey; herşeyin sahibi, herşeyi gören ve bilen Zat! O ne dilerse o olur. Muradı her daim muradımız olan yüce Yaratıcımız neyin nasıl olacağını murad ettiyse o öyle olacaktır.
Peki bu gayretlerimiz, hiçbir şey olmamış gibi hizmetlere devam etmesi insanların neden? Madem Allah ne murad ettiyse o olacak neden akibetimizi bekleyip durmuyoruz?
İşte o tam da bu inancımızdan kaynaklanıyor. Bizler istikbali bilmediğimiz için sadece hak bildiğimiz davamızda ve Hakk’ın hatırı adına yerimizde sabitiz. Neticeyi yaratacak O’dur. O ne dilerse evet o olacaktır. Ama bizler ebedi hayatımız adına bir mesuliyeti taşımamak için çalışıyoruz ve ömrümüzün sonuna kadar da bu hususta gayret edeceğiz inşaallah.
Bu arada “mahkemenin kadıya” hiç bir dönemde “mülk” olmadığına tarih şahit.
Ancak bu sıralar “o kadı efendinin mahkemeye yük olduğunu” da herkes görüyor. Havuz mahmurları söyleyemese bile…
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment