Keşke
Keşke bunlar hiç yaşanmasaydı. Keşke hiçbirini görmeseydik bu olup bitenlerin. Ehl-i iman bildiklerimizin, değil iman ve islamiyet, insaniyete bile sığmayan yalan, iftira, gıybet ve hakaretlerine hiç maruz kalınmasaydı keşke. İçimizde beslediğimiz hüsn-ü zanlarımız böyle darbelenip yerlere serilmeseydi ah ne olurdu?
“Mü’minin hasedi bazen kafirin küfründen şiddetli olur” demişti. “Aman zinhar dikkat edin amudi yükselişiniz bazılarının gıbta damarlarını tahrik etmesin” diye uyarmıştı. Dua dua yalvarmış ve dualar etmemizi salık vermişti. Ehl-i imanın kalblerinin telifi ve hallerimizin ıslahı için Dergah-ı İlahi’ye yönelmemizi tavsiye etmişti. Ama beddua ve tel’ine asla müsaade etmemişti.
Bugün yaşadıklarımız hep onun haklı olduğunu gösterdi. Hatta bu yaşananlar artık mü’minin hasedinin ötesine geçti. Kalbinde Allah korkusu olanın dili bu denli yakıcı olamaz diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Manzara alabildiğine endişe verici. Şimdi bu olup bitenler karşısında kendime dönüyor ve seni anlayamadık affet bizi diyorum.
Ne olur affet beni ve benim gibileri. Evet biz seni anlayamadık. Keşke bizlere verdiğin ufku yakalama adına vazifemizi tam yapabilseydik. Keşke senin gönül ummanlarında buharlaşıp gözpınarlarından sağanaklar halinde yağan derdinin bir kaç damlasına ortak olabilseydik. “Ateş nereye düşerse düşsün önce beni yakar” demiştin, keşke o ateşin harını biz de bir nebze olsa hissedebilseydik.
Keşke ellerimizde meşaleler tek bir karanlık gönül kalmayıncaya kadar dünyanın dört bir bucağına senin gönlüne göre seferler düzenleyebilseydik. İnsanlığın selameti ve aydınlık yarınlar adına verdiğin hedeflerin gerisinde kalmış olmanın hicabı ile yüzümüz yerde.
Sözün yerde kalmasın diye, birlerin bin olması adına evlerimizin yolunu unutabilseydik keşke. Ufkumuzda “Nam-ı Celil-i İlahi”nin şehbal açmasından başka bir hayale yer olmasaydı. Hakiki adanmışlık içinde yakın ve uzak istikbalimizi düşünmeden gönlümüzün ilhamlarını boşaltacak dertli sineler arasaydık bir ömür boyu.
Şimdi geriye dönüp baktığımda benliğimi saran bunca keşke ile birlikte suçumu itiraf ediyorum. Meydanlarda, Hizmet hareketini çarmıha germek arzusuyla akıl almaz iftiralar atıp, “hepsini içeriye tıkacağız” diye bağıran o zata da diyorum ki; evet ben de suçluyum. Ama benim suçum senin zannettiğinin tam tersi. Senin yaptığımı düşünerek beni suçladığın şey ne ise, ben onu yapamadığımı veya en azından eksik yaptığımı düşünüyor ve kendimi suçluyorum. Bütün inkisarım ve keşkelerim bundan.
Bu keşkelerim ve itirafım İlahi Dergah’ın kapısının tokmağına dokunmakla bir af talebidir. Ancak ne acıdır ki son yaşananlar ve başta Hocaefendi olmak üzere Hizmet gönüllülerine yapılan bunca hakaret karşısında, gerekli duruşu sergileyemediğimi düşününce yeni keşkeler bütün boğuculuğuyla üzerime geliyor.
Affet bizi Hocam! Atılan bunca iftira ve yapılan hakaretler karşısında kalplerimiz çatlamalıydı. Terbiyeden nasipsiz kendini bilmez densizlerin yakışıksız sözleri senin ‘damen-i pak’ine elbette ulaşamaz, ama biz bize düşeni yapamadık. Bütün benliğimiz, ruhumuz ve mahiyetimizle sana siper olmalıydık.
“Bu hadiseler yaşanacağına hergün on kere ölseydim keşke” diyordun. Hayır hayır! Senin “sefinen dert deryasında gark olmasın. “Sahray-ı sineni seller almasın”.
Benim gibi cılız bir ses bunca vefasızlığın yaşandığı bu sahrada ne ifade eder bilemem ancak Hz. İbrahim için Nemrud’un yaktığı ateşi söndürmek adına yola çıkan karınca misali safımı belli etmekten başka elimden bir şey gelmiyor.
Biliyor ve inanıyorum ki senin dediğin gibi; “bir gün gelecek iyi ki bunlara katlanmışız” diyeceğiz. “Katlanmış ve Allah’ın izni ile hizmetlerimizi katlamışız”. Yoksa “bir tebessümüne bütün malımı feda ederim” diyen nefesi ipekten iradesi çelikten delikanlıları nereden bilecektik. Nereden haberdar olacaktık “dershaneler kapanırsa, doğuda severek çalışan bu öğretmenler işsiz kalırsa onları ben istihdam etmeye hazırım” deyip, bütün baskılara rağmen duruşunu değiştirmeyen aslan yürekli yiğitlerinden. Ve Anadolu’nun binlerce isimsiz kahramanı ki her biri Toroslar gibi metin, duruşlarında zerre kadar sapma olmayan.
Gün gelecek toz duman ortadan kalkacak. Herkes durduğu yerle anılacak. Zeminini kaybetmeden durması gereken yerde duranlara o gün bayram olacak. Nasıl bugünlerde yaşananlar Hocaefendi’yi teyid ediyor, o gün de bizler inşallah bütün bunları da söylemişti diyeceğiz. Diyecek ve ekleyeceğiz bugün kimse için kınama yok. Öyle de olmalı, bütün hakaretlere rağmen duruşumuzu değiştirmemeliyiz.
Ancak benim yüreğim, mahzun gönlü ile hep milletinin selametini dileyen Hocaefendi’ye atılan iftira ve yapılan hakaretler karşısında kendilerinden bir kaç cümle beklediğimiz halde her ne sebeple olursa olsun sessiz duranlara karşı hep buruk kalacak. O zaman keşke diyeceklere şimdiden diyeceğim birtek şey var; keşke “Hakk’ın hatırı alidir” diyebilseydiniz.
Ne edeyim içimin yangınını söndüremiyorum. Deli gönlümü teskin edemiyorum.
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment