Bir makul şüphelinin kendisini ihbarıdır
“Sayın savcı bey; bendeniz henüz minicik bir ortaokul talebesi iken; şimdilerde basımı yasak olan Risale-i Nur’larla tanışmıştım.
Tabii o yıllar Kenan Paşa’nın Devr-i İstibdad-ı İhtilalisi olduğu için bugünlerdeki gibi rahat(!) değildik. Matbaalar basıyordu ama ortalıkta kitap bulmak kolay değildi, sonra bulunduğumuz beldede oturup sohbet yapacağımız ev azdı, ama yine de bir şekilde gidip kitap okuma ve sohbet dinleme imkanımız oluyordu.
Lise yıllarında biraz daha kolaylaştı işlerimiz. Bizden yaşça büyük üniversiteli abilerimiz derslerimize yardım ediyor ve daha iyi bir insan, memlekete hayırlı birer vatandaş olmamız için devamlı hayra davet ve sevk ediyorlardı.
Lise son sınıfta okurken, hükümetin şimdi kapatmak için kanun çıkardığı üniversite hazırlık kurslarına devam ederek, Ankara’da iyi bir fakülteyi kazanmak nasip oldu.
Üniversite yıllarında, bir kaç arkadaş berabarce bir öğrenci evinde kaldık. O zamanlar, eş-dost, konu-komşu ve mahallenin ortaokul ve lisede okuyan çocuklarının derslerine yardım ediyor, bize daha önce emek veren büyüklerimizin hakkını bir nebze olsun ödemek için gayret sarfediyorduk.
Çoğunlukla yaz tatillerinde memlekete gidip deniz sefaları sürmek yerine, Ankara’nın sıcak yaz günlerinde mahallemizdeki camiide Kur’an kursu veren imam efendilere yardım eder hiç bir karşılık beklemeden öğrenci okuturduk.
Bütün bir sene sabah ve yatsı namazlarında cemaate iştirak edip bazen de müezzinlik yaptığımız mahalle camiindeki bilumum abi, amca ve emekli dedelerle dost olmuştuk. Nihayetinde henüz bugünkü gibi camilerimize fitne girmemişti ve kimseler bizleri paralel-maralel gibi saçmalıklarla suçlayıp itikad ölçümü yapmıyordu. Antre parantez; maraleldeki m harfi sonradan montajlanmış değil yazının orijinalinde vardır. Hissiyat işlerinden sorumlu bakanımız zahmet etmesinler.
Doğrusu gençtik ama dışarılarda pek de gözümüz yoktu. Tek zevkimiz Kocatepe camiisinin avlusunda yılda bir kez kurulan kitap fuarlarında yeni basılmış, üzerinde taze mürekkep kokularının tüttüğü kitapları koklamak, incelemek ve harçlıklarımız yettiğince satın almaktı. Bahar aylarında, derslerine yardımcı olduğumuz talebelerimizle piknik yapmayı da zevk hanemize ekleyebiliriz. (Allah var, bir de Sıhıyye’de bulunan Aspava kebapçısında lahmacun kaçamaklarımız vardı.)
Üniversitelerde o yıllarda devamlı gösteriler olurdu. Ama bizler pek öyle sokak gösterilerinden hazzetmez, protestolara katılmazdık. Bizim için alem, kendilerine iman hakikatlarini anlatmak için çırpındığımız okul arkadaşlarımız veya birer sağlam vatan evladı olarak yetişmelerini arzu ettiğimiz minik talebelerimizden ibaretti.
Hatta bundan dolayı bugün bizleri devleti ele geçirmekle suçlayan, o günün mustaz’afları bazı mücahid kardeşlerimiz tarafından pasiflik ve işe yaramazlıkla suçlanıyorduk. Henüz İsrail ajanı(!) ve Amerikan uşağı(!) olmamıştık o zamanlar.
Gerçi vatan hainliğimiz hususunda o dönemin muktedirleri hemfikirdi, ancak bu daha ziyade TCK 163 kapsamında bir hainlikti. Malum o günlerde cemaatler, bugün olduğu kadar tehlikeli değildi ve henüz bir halifemiz(!) bile yoktu. Dolayısıyla, bir süre sonra 163. madde kaldırılmış ve bizler de vatan hainliğinden bir nebze olsun kurtulmuştuk, nasip bu iktidara imiş.
Yıllar böylece geçti pek muhterem savcım. Sonra okullarımız bitti. Bazı arkadaşlarımız öğretmenliğe başlayıp memleketin değişik yerlerinde hizmet etti. Bir kısım arkadaşlarımız esnaf olup maddi imkanları ile hayırlı nesillerin yetişmesi için destek oldu.
Tabii herkes okuduğu okullara göre birer meslek seçti, devlet veya özel sektörde işe başladılar. Pek tabii olarak imanlı bir insanın, hesap verme düşüncesine sahip bir bireyin yapması gerken şey ne ise onu yaparak, işlerinde en iyi olmaya çalıştılar, haramdan uzak durmaya özen gösterdiler, bu da benim hakkım diyerek rüşvet ve irtikap gibi pisliklere bulaşmadılar.
Bendeniz de, sayın savcım, öğrencilik yıllarımda okuldan arta kalan vakitlerimde nasıl hizmet etmeye çalışıyor idiysem, okulu bitirince de aynı şekilde milletime hizmet düşüncesi ile birşeyler yapmaya çalıştım.
Gün geldi yurt dışında pek çok emsalim gibi milletimizi en iyi şekilde temsil etmek için uğraştım. Yıllardan beri gurbeti vatanım haline getirdim.
Elimden gediğince insanlığa faydalı olma adına kıtalar arası dolaştım.
Son kanun teklifi meclisten geçince artık daha fazla bekletmeyeyim diyerek kendimi ihbar etme kararı aldım. Zira zat-ı alilerinizin çok mühim işleriniz vardır size biraz kolaylık olsun.
Evet bendeniz de o makul şüphelilerden biriyim sayın savcım, artık hakkımda işlem yapabilirsiniz.
Bu arada hakkımdaki suçlamayı daha da ağırlaştırmak için bir ihbar daha yapayım. (Havuzculara da malzeme lazım kullanır garibanlar.)
Allah affetsin 2007 ve 2011 seçimlerinde oldukça yüksek bir meblağda yol parası da ödeyerek Akepe’ye oy vermek için yollara düştüm. Hani memlekette istikrar devam etsin bir de daha demokratik bir anayasa yapılsın diye safça bir beklentim vardı. Amma da safmışım ha. Bülent beyin saflığı benimkinin yanında özgül bir ağırlığa bile sahip sayılmaz.
Her neyse belki bu günahıma da sizin hakkımda hazırlayacağınız iddianame keffaret olur.
İşte böyle sayın savcım, yukarıda saydığım bütün suçları ve bilumum günahları ben işledim şimdiden söyleyeyim dedim. Neme lazım bakarsınız Anayasa Mahkemesi kanunu iptal eder, iş o kerteye gelmeden siz beni bir sorgulayıverin…”
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment