Boşa Yaşamak

Boşa Yaşamak

Dostum ‘yazmakta zorlanıyorum’ dediğimde ‘son yazılarınızdan belli oluyor’ dedi. ‘Nasıl?’ dedim; ‘ülke gündeminden, hepimize, herkese yapılan hakaretlerden etkileniyorsunuz, ister istemez yazılarınızdaki eski neşeli hali yakalamakta zorlanıyorsunuz’ mealinde bir şeyler dedi. Haklıydı, gündemi düşünmeden durmak, yazmak zordu ve düşündükçe de çok neşeli bir şeyler yazmak zordu.

Her zaman neşeli yazılar yazdığım söylenemez. Öyle bir iddiam da yok zaten. Önceden de ( belki bu kadar geniş dairede olmasa bile ) olayların gelişmesine göre farklı tarzda yazılar yazdığım da olmuştu. Bunlardan en çok ilgi görenlerden biri de Ramazan gecesinde, okyanus kenarında kaldığım bir mekanda kaleme aldığım ‘Boşa Yaşamak’ başlıklı yazı idi. Bu hafta affınıza sığınarak 18 Şubat 2007 de yayınlanmış o yazıyı köşeme alacağım. Hedefsiz olmak, heyecansız olmak, dertsiz olmak bir çeşididir boşa yaşamanın. Derdi bildiği, hedefi belirlediği ve zaman zaman heyecan da duyulduğu halde boşa zamanı harcamak ise fark edilemeyen bir yönüdür boşa yaşamanın…

İnsan bilir dünya ve içindekilerin boşluğunu. İnsan bilir gençliğin gideceğini, hayatın biteceğini. Ve insan bilebilir kendisine izin verilen sınırların dışında işler yapmanın ne kötü bir şey olduğunu. Bilmek, sadece ilim olarak bilmek, eskilerin ifadesi ile ilmel yakin bilmek nasıl bir tesir bırakır bir insan üzerinde, bilinmez. Bir imtihan olmamışsa, bir teste tabi tutulmamışsa aklı, duyguları, varlığı; anlayamazsınız ne ölçüde sağlam durabileceğini. İlmel yakin mertebesinden aynel yakine geçildiğinde ise tesir artar. Yani bilmeyi görerek, hissederek, anlayarak bilmeye çevirmek. Ve gün gelir tesir, azami dereceye ulaşır. Çünkü artık bilinen tam olarak yaşanmakta, bir anlamda hakkel yakin bilmeye ulaşılmış olmaktadır.

Bilmek ve anlamak birbirine ne kadar yakın ve o ölçüde ne kadar uzak. Bir yakınınızı kaybettiğinizde anlarsınız bunu. Kaybedilen çok yakın bir akrabadır, candan bir dosttur, ülkü ve idealde birlikte olunmuş bir dava arkadaşıdır, herşeyden önemlisi kardeştir, abidir, abladır. Hiç beklemediğiniz bir vakitte, hiç beklemediğiniz bir yerde, hiç beklemediğiniz o kişi bir anda uçar, gider. Ve siz haklarındaki hüküm belli olup gideceği beklenenler varmış gibi düşündüğünüzü anlar, bu yakınınızın başına gelenin her an kendiniz için de vaki olabileceğinin farkına varırsınız. Ve dersiniz dünya boş!

Hayatınızı öğrendiğiniz ve inandığınız değerlerin belirlediği sınırlar içerisinde götürüyorsunuzdur. Çevreniz sizi öyle bilmekte, dostlarınız ne kadar doğru, ne kadar dürüst ve hatta ne kadar mübarek olduğunuzdan bahsetmektedir. Bu güzellikler içerisinde hayat sürerken ayağı çalıya çırpıya takılanlara üzülmekte, belki de kızmaktasınızdır. Ama hep düz koşu yaptığınızdan, kendinizi engelli koşuya hazırlamadığınızdan, ilk önemli tümseği aşamadığınızda anlarsınız günahın, sınırdan çıkmanın ne demek olduğunu. Ve kendinizi sıyırıp da nefes aldığınızda, alabildiğinizde bir kez daha hissedersiniz dünya hem boş, hem aldatıcı…

Çok sevmişsinizdir birini. Anladığınızı düşünmüşsünüzdür Mecnunun Leyla derdini. Ama Leylanın Mecnunu gibi olamamışsınızdır kendi Leylanızın nazarında. Belki de olmayacak, olamayacak bir yanlışa kilitlenmişsinizdir. Güneşin üzerinize doğup battığı her gün Leylanız size, sizin olmadığını gösterir, ama görmezden gelmeye devam edersiniz. Ve bir gün tamamen gittiğini görürsünüz onun. O zaman hem ağlar hem haykırırsınız bir kez daha; her şey boş!

Kardeşim demiş el atmışsınızdır, talebem deyip sahip çıkmışsınızdır. Görmüşsündür nelere takılabileceğini, anlamışsınızdır etrafında dolaşan tehlikeleri. O, görememiştir diye üzülünce ve bazen usulsüzce ikaz etmiş, yol göstermişsinizdir. İlk anda şaşırmış, ama anlamıştır sizi. Durmuştur dur! dediğiniz noktada. Ama kol gezmektedir tehlike daha farklı yüzleriyle, yeni kıyafeti ile. İşte o anda anlarsınız, anladığını zannettiğinizin bu yeni durumu fark edemediğini, fark edeceği noktada farklı yüze nasıl aldanıp meylettiğini. Ve bir gün yeter bu kadar karışmayını işitirsiniz. Gidene mi, kendinize mi, hepsine mi ağlayacağınızı bilemezsiniz.

Yaşadıkça bu hayatı, tecrübe ettikçe dünyayı anlarsınız daha birçok şeyi bilmenin de ötesinde. Varsa sende, senin aklında, kalbinde bu sayılanlardan bir parçası bile ey okuyucu; git yapmaman gereken şeyleri gerçekten yapmamak için söz ver, sağlam durabilmen için enerji kaynaklarına bir kez daha sarıl. İster gece kalk yalnız başına, ister yatma dertli başınla, ıslansın gözlerin, titresin yüreğin. Ve hiç durmadan koştur hedefine. Koştur ki koşana sahip çıkacak olan, bekliyor bizi her an!

gezginabi@yahoo.com

@Gezginabi

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.