Türkiye’nin imajı: Erdoğan Ekspresi, Gece Yarısı Ekspresi’ne karşı
The New School’da Uluslararası İlişkiler alanında yüksek lisans yapan öğrencilerim, saha çalışması kapsamında 31 Mayıs’tan beri Istanbul’dal. Bugünlerde en büyük eğlencem Facebook’a girip onların İstanbul hakkındaki ilginç ve komik yorumlarını okumak ve çektikleri birbirinden harika fotoğraflara bakmak. Kameralarından yansıyan İstanbul muhteşem görünüyor… Geçen dönem boyunca New York’ta derslerde hakkında konuştuğumuz her şeyi gün be gün tadıp sonra sosyal medyada yorumlarını ve fotoğraflarını paylaşmalarına tanık olmak da ayrı bir keyif.
Ne yazık ki, geçtiğimiz hafta Gezi Parkı gösterilerinin yıl dönümünde meydana gelen protestolara polis müdahale edince, olayları izledikleri mekanın balkonunda, tadına baktıkları İstanbul lezzetlerine biber gazını da eklediler. Onlara bir dolu Türkçe kelime öğretmiştim ancak şahit olduları görüntüler karşısında ne söyleyeceklerini bilememişler. Umuyorum, bu boğucu ve genizleri yakan acı İstanbul havasının tadı tüm anılarına sinmez.
Yıllar boyunca Alan Parker’ın Gece Yarısı Ekspresi filminin Türkiye’nin olumsuz tanıtımına nasıl hizmet ettiğini konuştuk durduk. Amerika’ya ilk geldiğim yıllarda Türk olduğum söz konusu olduğunda bana hep sanki bilmek zorundaymışım gibi Türkiye’deki hapishanelerin durumunu sorarlardı. Sanki dünyanın her yerinde hapishaneler cennetmiş gibi… Ya bir haşhaşlı şakaya muhatap olur ya da filmi referans vererek yaptıkları aptalca bir yorumu göğüslemek zorunda kalırdım. O zamanlar, Amerikalılar’ın gerçeklere yaklaşımlarındaki vurdum duymazlığa sinir oluyor, “Bu sadece bir kurgu film ve asla Türkiye’yi tanımlamıyor. Eğer gerçekten Türkiye’yi tanımak, hakkında bilgi sahibi olmak istiyorsanız oraya gidin. Pişman olmazsınız.” diyordum çünkü Türkiye’ye gider gitmez aşık olacaklarını biliyordum.
Bugün, ABD’ ye gelişimden yirmi yıl sonra ne zaman ‘Türkiye’ deseniz bir çok Amerikalı’nın aklına Gece Yarısı Ekpresi gelmez bile. Geçenlerde sosyal medyada sordum: “Sizce Gece Yarısı Ekspresi mi yoksa Gezi, ODTÜ, Soma veya bir yıldır art arda meydana gelen sokak protestoları ve Erdoğan hükümetinin bu protestolara verdiği tepkiler mi Türkiye’nin imajını daha çok yaraladı?”
Süpriz bir şekilde farkettim ki, yeni nesil bu filmi bilmiyor ve hatta merak da etmiyor. 15-20 yıl önce yurt dışına çıkmış ve filmin tüm kötü yansımalarına muhatap olmuş kişiler halen Gece Yarısı Ekspresi’ni Türkiye’nin başına gelmiş en büyük felaket olarak görüyor. Fakat, ABD’ye yeni gelenler ya da genç Amerikalılar film hakkında hiç bir bilgileri olmamakla birlikte, Türkiye’nin şu an içinde bulunduğu durumdan hayli endişeli.
Soruya cevap verenlerden Nathaniel Phillips “Gece Yarısı Ekspresi’ni görmedim ama Türk toplumunu nasıl kötü resmettiğini okudum.” dedi ve ekledi; “Yine de diyebilirim ki, şüphesiz Erdoğan hükümetinin tutumu, Türkiye’nin imajına şimdiye dek hiç bir şeyin vermediği kadar büyük bir zarar veriyor. Erdoğan, demokrasiyi zora sokuyor ve hukuka, yasal haklara farklı görüşlere saygı ve tolerans göstermiyor. Ayrıca, herkes yönetimi işaret ederken yükselen liberal hareket de gözden kaçırılmamalı çünkü bu hareket Türkiye’yi daha demokratik bir topluma dönüşterecek.”.
Sara Gallagher ise diyor ki: “Bu film bir hayli eski. Sanmıyorum ki, bir çok insan artık Türkiye’deki hapishanlerden bahsetsin ancak herkes Gezi’de polisten şiddet gören protestocuları, Soma’da yas tutan mağdur aileleri, yayın esnasında çekiştirilen CNN muhabirini hatırlayacak! Dünyanın bir ucunda Erdoğan’ın adını bilemeyenler bile Erdoğan hükümetinin zulmüne karşı yapılan sosyal ayaklanmaların görüntülerine aşina”
Laf aramızda, İstanbul polisinin CNN International muhabiri Ivan Watson’a canlı yayın sırasında nasıl müdahale ettiği aklıma gelince utançtan kızarıyorum. Görüntüler tıpkı Holywood filmlerinde gördüğümüz Orta Doğulu yetkililer ve Batılılar arasında geçen çekişmeler gibiydi. Hani en son Argo’yu izledikten sonra veryansın etmiştik “Neden Amerikan filmlerinde Müslümanları hep böyle kaba gösteriyorlar?” diye. Peki, ne farkı vardı Watson’un başına gelenlerin filmlerde izdiklediklerimizden?
Hele olanların ardından Erdoğan’ın yaptığı açıklamalar yenir yutulur gibi değildi. Ne dedi sayın başbakan? “Uluslararası medya İstanbul’a abartılı, provakatif haber yapmak için geldi ama avuçlarını yalarlar”. Bu da yetmezmiş gibi Watson’ı dalkavuk bir ajan olmakla suçladı. Watson da cevapladı tabi haliyle “Eğer başbakanla farklı ortamlarda defalarca bir araya gelen ben bir ajansam bu, Türkiye için ciddi bir güvenlik açığıdır”.
AKP grup toplantısında konuşan Erdoğan, Watson için “Suç üstü yakalandı. Bu insanların özgür, objektif ve bağımsız basınla alakaları yok.” demişti. Sağolsun duygularıma tercüman olmuş. İronik ama ben de Erdoğan hükümeti için tam anlamıyla böyle düşünüyorum!
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment