- Son günlerde - ABD’de Müslüman olmak zor
Bir çoğumuz Kuzey Carolina’da yaşanan vahşetin şoku altındayız. Dünya tatlısı üç genç insan öldürüldü.
Saldırganın sosyal medya paylaşımlarından Ateist olduğunu, tüm dinlerden nefret ettiğini, bir silahı olduğunu ve bu silahı ‘birilerine ders vermek için kullanmaya hazırlandığını’ biliyoruz.Yine de Amerika’daki ana medya, olayın ‘nefret suçu’ değil ‘komşular arası park yeri problemi’ şeklinde göstermeyi tercih ediyor. Gerçi, buna da şükür. Olay, Twitter’da patlamasa belki hiç haberimiz olmayacaktı. Her nedense büyük medya kurumları olay karşısında uzunca bir süre sessiz kalmayı tercih etti.
Bu acı olay karşısında yaşadığımız üzüntü ayrı ama geçenlerde tanık olduğum başka bir olay ABD’deki Müslümanların emniyeti konusunda beni hayli endişelendiriyor
Ayşe, New York doğumlu, 20 yaşında bir üniversite öğrencisi. Zeki, sevimli ve hayat dolu bir genç kız. Geçen gün ofise geldiğimde onu ağlarken buldum. Herkesi gülmekten kırıp geçiren ve sadece kahkahalarla gülmekten gözleri dolan bu genç kızı yaşlara boğulmuş görünce şok oldum.
İşe gelirken biri yolda sıkıştırmış. “Ülkene dön” diye ardından bağırmış. Tesettürlü olduğu ve babasının eski SUV’sini kullandığı için başına gelen bu talihsiz olay bize geçen hafta ‘Super Bowl’ sırasında yayınlanan Jeep reklamını hatırlattı. Reklamda Amerikan halk şarkısı “My land is your land” (Benim toprağım, senin toprağın) eşliğinde, ABD’deki çeşitliliğin simgesi olarak tesettürlü bir genç kız da gösteriliyordu.
Reklamın hemen ardından Twitter’da inanılmaz bir mesaj patlaması oldu. Radikal sağcılar, tesettürlü genç kızın Amerika’ya ait olarak gösterilmesine twitleriyle nefret kusarak karşı çıktı. Acaba Ayşe’yi rahatsız eden sürücüye bu reklam mı ilham vermişti?
Önce Ayşe’nin olaya aşırı tepki verdiğini düşündüm ama ona ailesinden miras kalan acılarını öğrenince fikrim değişti. “Biz zaten ülkemizdeyiz” dedi Ayşe. Hayatının büyük bölümünde ötekileştirildiğini hissederek yaşayan Filistin doğumlu Amerikan vatandaşı annesi ona hep böyle diyormuş çünkü! Anne, İsrail’de doğmuş. Orada, Filistin vatandaşı olduğu için hep ikinci sınıf muamelesine maruz kalmış. Sonra ailesiyle Fransa’ya göç etmişler ama oraya da kendini ait hissedememiş. Kendi deyimi ile ‘hayatta kalmış fakat hayatın içine girememiş.’ En sonunda huzuru Amerika doğumlu Pakistanlı eşi ile evlenip Amerika’ya gelerek bulmuş.
Sanırım, bir dolu Ayşe var burada. Bağnazlık her yeri istila etmiş durumda. İşte Clint Eastwood ve Bradley Cooper’un son filmi ‘American Sniper’ a verilen tepkilere bakın: Görevi sadece Müslümanları öldürmek olan yapay kahramanın hikayesi gösterime girmesinin üzerinden henüz iki hafta geçmesine rağmen kırdığı gişe rekorlarıyla Amerikan sinema tarihinin en çok izlenen savaş filmi oldu bile. Üstelik, 6 dalda da Oscar’a aday gösterildi. Öte yandan, film piyasa çıktığından bu yana, Amerikan Arap Ayrımcılık Karşıtlığı Komitesi verine göre Müslüman ve Araplara yönelik saldırılar üç kat arttı.
Bu arada, bir çokları İslam’ın şiddeti desteklediği görüşünde hemfikir
Maalesef, İslam adına yapılan terör saldırıları yüzünden İslam ve Müslümanlar savunmasız hale düşüyor. Tüm dünyada bu saldırıların devam etmesi, ABD’de ve dünyada yükselen bağnazlığı besliyor. Zaten 11 Eylül’den beri ABD’deki Müslümanlar mercek altındaydı. Karşılaştığımız sorular ve yorumlarla zaman zaman çileden çıkıyorduk ama bugünlerde durum daha dayanılmaz noktalara taşınıyor.
İslam’ın ‘vahşi bir din olduğu’ görüşünü savunanlar, tezlerini Kur’an’dan cımbızlayarak seçtikleri bazı ayetlerle desteklemeye çalışıyor. Günümüzün kökten dincileri, bu ayetleri Kuran’ın genel mesajından ayırıp yorumlayarak üstüne yeni bir cihat felsefesi inşa ediyor; Müslüman olmayanları öldürmenin kutsal olduğunu düşünüyorlar. El-Kaide’nin ve IŞİD’in yaptığı bu. Oysa, ayetleri tarihi ve sosyal çerçevesine bakmasızın yorumlamak çok yanlış. Cinayetin hiç bir şekli İslam açısından kabul edilebilir değil. Bunu kutsal bir görev saymaksa tam bir delilik!
Ama öte yandan, köktendinciliğin yükseldiğini de göz ardı edemeyiz. Geçtiğimiz ay, Paris’te El-Kaide tarafından 12 kişinin öldürüldüğü günlerde, Nijerya’da da 2 bin Müslüman, radikaller tarafından katledilmişti. İşte, geçen hafta Ürdünlü Müslüman pilot Muaz El Kasasbe’i vahşi şekilde yakarak öldüren IŞİD İslam’la alakası olmadığını bir kez daha ispatlamış oldu. Bu kanlara bulanmış resim gösteriyor ki, günümüzde köktendincilik sadece Müslüman olmayanların veya Batı’nın değil; en çok Müslümanların başının belası. Tüm suçu İslam’a yükleyip sonra da “Müslüman olarak bu olanlar hakkında ne hissediyorsun?” diye sorulması ise sinir bozucu.
Dışişleri Bakanlığı Müslümanlar Komitesi eski temsilcisi Farah Pandith, yeni nesil hakkında bir kitap yazıyor ve kitabında köktendinciliği bir ‘jenerasyon problemi’ olarak adlandırıyor. Pandith, Charlie Hebdo saldırıları sonrasında yaptığı basın açıklamasında, cihadistlerin gençleri hedeflediğini söylemiş ve 1.6 milyarlık dünya Müslüman nüfusunun yüzde 62’sinin 30 yaşın altında olduğuna dikkat çekmişti. Gençlerin ciddi kimlik problemleriyle boğuştuğuna, kendilerini dışlanmış hissettiklerine ve toplumdaki adaletsizliğe dikkat çeken Pandith, sınırlı bir Kur’an bilgisi olan bu gençlerin araştırma yaparken internette cihadistlere yem olduğunu vurgulamış; IŞİD ve El-Kaide’nin ordularına adam bulmak için gençlere internet üzerinden ulaştığını dile getirmişti.
Bazı uzmanlar radikalleşmeyi ciddi bir problem olarak görmüyor
ABD’de tüm bu bağnazlık ve radikalleşme iddiaları sürerken farklı görüşlere sahip olan uzmanlar da var. Mesela, ceza avukatı ve insan hakları savunucu Khurrum Wahid, 11 Eylül sonrasında radikallik suçuyla tutuklananların sayısının oldukça küçük olduğunu vurguluyor. “Usulsüz silah kullanmaktan 30 bin kişi hayatını kaybederken terör suçu sebebiyle 44 kişinin öldüğüne” dikkat çeken ve kimi tutuklamaların, her hangi bir terör eylemine karışmadıkları halde sadece provokatör muhbirler tarafından kandırılan gençlere yönelik olduğunun da altını çizen Wahid, durumu sosyopsikolojk olarak şöyle açıklıyor: “Kimi -zaten toplumsal baskı ile dışlanmış- genç Müslümanlar, haberlerde sıkça duydukları ‘cihat’ kelimesinin ne olduğunu keşfe merak salabiliyor. Ama yakın çevrelerinde ya da gittikleri camide bunu öğrenme fırsatı bulamayınca internete yönelerek maalesef teröristlere av olabiliyorlar.”
Cihad konusunun tartışılıp tartışılmamasının şu anda cami yönetim kurullarında en büyük mesele olduğunu vurgulayan Wahid, emniyetli bir ortamda bu konu tartışılabilse gençlerin radikalleşme tehlikesinden büyük ölçüde korunabileceğini de dile getiriyor.
Görünen o ki, Amerikan toplumunda ciddi bir sosyolojik değişim yaşanması gerekiyor. Bunun için politikacılara düşen rol büyük. Ancak Cumhuriyeçi bazı politikacılar yangına körükle gitmekte kararlı. İşte en son örnek Texas Valisi Molly White’ın Facebook’taki Müslümanlık karşıtı paylaşımı! Örnekler zaten çok ama Amerika’da yakın gelecekte Müslümanların durum daha da içler acısı olacak gibi! Bu konuda, Daily Beast yazarı Dean Obeidallah “Cumhuriyetçiler için Müslümanlar, 2016 seçimlerinin eşcinselleri” diyor! Yani, eşcinsellerin evliliği artık Amerikan toplumunda muhafazakarlar tarafından bile kabul edildiği için Cumhuriyetçilerin en sağlam eli zayıfladı. Bu durumda eşcinsellik argümanının yerine yenisini koymak lazım. İşte o da Müslüman azınlık olacak!
Gelecek günlerin ne göstereceği belli değil. Ancak bilgisizlik ve umursamazlık yüzünden daha çok problem yaşanabileceği aşikar. İslam’ın Amerikan değerleri ile bağdaşmadığı yanılgısının aşılması lazım. Politikacıların görevi kimseyi dışarıda bırakmaksızın tüm toplumu kucaklamak ve tahrik edici sözlerden, provokasyondan kaçınmak olmalı. Müslüman azınlık, Amerikan toplumunun bir parçası ve kimi Amerikalıların artık bu gerçekle yüzleşmesinin zamanı geldi de geçiyor. Wahid, bağnazlığın en önemli sebebinin Müslümanlar hakkındaki bilgisizlikten kaynaklandığına dikkat çekerken Müslüman azınlığın da bu durumu ortadan kaldırmak için kendi yerel liderleri ile -özellikle en umursamaz olanları ile- temasta olmaya özen göstermelerinin gereğini vurguluyor.
Müslümanlar sosyal medyada seslerini duyurmalı
Diğer yandan, sosyal medya uzmanı Amanda Quraishi de Müslümanların kendileri haklarındaki bilgisizliği yenmeleri için mücadele vermeleri gerektiği konusunda Wahid’le aynı görüşte. Müslüman Amerikalıları sosyal medyada fikir beyan etmeye davet eden Quraishi, “Sosyal medya dünya tarihinin en demokratik platformu ve internet erişimi olan herkesin sınırsız kişiye ulaşma imkanı var” diyor ve ABD nüfusunun yüzde on beşini oluşturan Müslümanların geniş içerikli paylaşımlar yaparak toplumda olumlu görünürlüklerini arttırabileceklerini savunuyor.
Artık, Amerika’nın dışlama ve ötekileştirme ile insanlar arasında krizden başka bir şey inşa edilemeyeceğini; radikalleşme tehlikesinin ancak diyalog, hoşgörü ve adaleti sağlayarak yenilebileceğini anlaması lazım. Maalesef, bunlardan yoksun tutum ve radikalleşme konusundaki yanılgı Müslümanlara gösterilen düşmanlıkta önemli rol oynuyor. Dolayısıyla bir şeylerin değişebilmesi için önce bunların değişmesi gerekiyor. Bir toplumda kendini topluma ait hissetmeyenlerin yaşamasından daha tehlikeli ne olabilir? Biz Türkler bunu gayet iyi bilir.
Bazı Amerikalıların artık kendilerini başkalarının gördüğü gibi görmediklerini kabul etmeleri ve daha da önemlisi başkaları tarafından nasıl göründüklerini umursamaları lazım. Kimi ilkeleri savunuyor ama kendileri uygulamıyorlar ve başkaları için vurguladıkları değerleri kendi hayatlarına geçirmiyorlar. Bu tutumları nefrete sebep oluyor. Sonra tepki gördüklerindeyse ne olduğunu anlayamıyorlar. Eğer aşağılanmayı, acıyı, kızgınlığı ve kederi görmezden gelmeye devam ederlerse bu problemlerin çözülmesine imkan yok. Daha iyi bir gelecek için, özgürlükler ülkesinde hürriyet, eşitlik ve birlik gibi özdeğerlerin toplumun herkesimini kapsaması şart.
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment